.

 
Sancılı bir yerel seçim gerilerde kaldı. Neticede iktidar bütün devlet imkânlarını kullandığı halde, küçük ortağıyla birlikte sekiz yüz binin üzerinde fark yedi. Belediye başkanlığını aldığı ilçelerde dahi kaybetti. Bu gelişmeleri, vatandaş bir şeyler görüyor, değerlendiriyor şeklinde değerlendirmek mümkün. Onlarca yandaş televizyon kanalıyla yalana inandırmak artık mümkün olmayacak gibi görünüyor.
Birbirine yakın olaylarda dahi karmakarışık hale gelen iktidar, yönetim sıkıntısı yaşıyor. Yaşaması da normal. İşinin ehli olmayan idarecilerle ancak bu kadar olur.
İstanbul seçimleri öncesinde Kürt vatandaşlarımızın oylarına göz diken Cumhur İttifakı, küçük ortağının da sessiz kalışıyla garip işlere imza attı.
Önce İmralı’ya birini gönderdi ve bir mektup getirtti. Nereden icap etti? Elbette seçim operasyonuydu. Çünkü adayları da Diyarbakır’da garip mitingler yapıyordu. Mecliste gurubu bulunan hdp, cumhur ittifakı desteklemeyeceğini beyan etmişti. Mektup günlerce yandaş televizyon kanallarında okundu. Tartışma programlarının en önemli gündem maddesi haline gelmişti. Bağımsız kalın derken acaba ne demek istemişti?
Mektup televizyon kanallarında okunurken, Bahçeli de dolambaçlı bir açıklama yaptı ama neticede mektubu olumlu buldu. Bir yerde destekledi. İktidar cephesinden terörist başına da ne oluyor diye bir cümle veya ifade çıkmadı.
Seçimlere doğru Cumhur İttifakı ikinci operasyonu yaptı. TRT kırmızı bültenle aranan, terörist başının kardeşiyle İstanbul seçimleri üzerine program yaptı. Yandaş medya program üzerine program yaptı.
Bunlar olurken, Millet İttifakı teröristlerle işbirliği yapıyor diye suçlandı. Bir yerde bölücülük ve teröristlikle nitelendirilerek, İstanbullunun oyu istendi.
Neticede İstanbullu bu eylemlere inanmadı. Hele Kürt vatandaşlar hiç inanmadı. Daha sağduyulu bir şekilde daha önce verdiği oyu da değiştirerek cevabını verdi. On üç binlik fark sekiz yüz bini geçti.
Yapılanlar gerçekçi değildi. Günlerce insanları teröristlikle suçlayan demeçlerin ardından yapılan hoşgörülü şirinlikler elbette inandırıcı gelmedi.
Mektup ve TRT’nin programı yasalar çerçevesinde ve devletin bilgisi dahilinde yapılmış. Öyle söylendi.
Geçenlerde Washington Post gazetesi bir yazı yayınladı. Terör örgütünün önde gelen isimlerden birine ait yazı. İktidar cephesi kıyameti koparıyor. Adaletlerinin olmadığını, hukuku çiğnedikleri başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı sözcüsünden Dış İşleri bakanına, parti yöneticilerinden atanmış idarecilere kadar herkes bir kenardan ateş püskürüyor.
Eh şimdi demezler mi insana. Devletin kanalı, kırmızı bültenle aranan bir isimle nasıl program yapıyor ve televizyonlarda günlerce gündem oluşturuyor. Hangi yasaya ve adalete göre bu program yapıldı? Programı yapan devlet memurları suç işlemiş olmadı mı? Haklarında bir işlem yapıldı mı? Aynı şekilde mektubu getirip okuyan isim, mektubu okuduktan sonra bazı ifadeler kullandı. İfadeleri suç teşkil etmiyor muydu acaba? Dünyanın öteki ucundaki vakanın bunlardan ne farkı var?
Adalet tektir. Değişmez. Bir öyle bir böyle yalpalamayla adalet ve hukuk aramak anlamsızdır. Önce kendinde aramak gerekmez mi?