Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın 22 yıllık görev süresince hayata geçirmiş olduğu hizmet, proje ve çalışmalarını “Veda Değil Vefa Buluşması” başlığıyla kentlilerle paylaştığı etkinliğe gitti

Kalabalık bir salona hitap eden Başkan, oldukça coşku içinde desteklendi.

.

Kolay değil, tam 22 sene.

.

Bir şehri “Husumet yaratmadan, kutuplaşmaya meydan vermeden, kavga gürültü çıkarmadan” yönetmek kolay değil.

.

Elbette ufak tefek şeyler olmuştur, ancak 22 yılın sonunda bu kalabalığa hitap etmek ve coşkulu alkış almak kolay değil.

.

Yaptıkları zaten ortada.

Eleştiriler olmuştur ve olmaktadır.

Bu gayet doğaldır.

Önemli olan kaynakların verimli kullanılmasıdır.

.

Aslında olması gereken ve hem kanunen, hem de dinen “Emanet” kabul edilen varlıklar için “Yemedim, içmedim” kelimesi de bu devirde oldukça değerlidir.

.

Ülgür Başkan babacan tavırları, halka yakın duruşu ile Çanakkale’ye yakışır bir karakter olarak görevini tamamladı...

Korumasız olarak tek başına gezebilen nadir Başkanlardan biri olarak görev yaptı.

.

22 sene sonunda, “Yeter artık, ben kenara çekiliyorum gençler gelsin” demek ayrı bir meziyettir.

Ülkemizde nadir görülen davranışlardandır, takdire şayandır.

Belki de bir moda başlatıp, birilerine de örnek olmuştur.

.

Kendisinden sonra gelecek başkanlar için artık belli bir çıta yüksekliği vardır.

Buna ulaşamayanlar oldukça sert eleştirilere maruz kalacaklardır.

Yeni başkandan, daha önceleri başkanlık yapan rahmetli Reşat Tabak gibi, sürekli olarak “Ülgür Başkan” da örnek olarak gösterilip, ona göre hizmet veya davranış beklenecektir.

.

Oldukça duygusal sonlanan sunum sonrası yoğun alkışlarla uğurlandı.

Kendisinin alacağı en büyük ödül de bu olsa gerek.

.

Sayın başkana ben de yeni yaşamında sağlıklı, sevgi dolu ve huzurlu günler diliyorum.

.

Çanakkale’de yaşayacağı için birçok mekânda, etkinlikte yine buluşacağız, görüşeceğiz.

Bana göre her zaman, herkese karşı başı dik gönlü rahat olacaktır…

22 sonra bunu başarmak da ayrı bir meziyettir ve birilerine örnek olacaktır…

 

EKONOMİST!

Ekonomi benim işim değil.

Anlamadığımı defalarca yazmışımdır bu satırlardan.

Zira bizim gibilerin parayla, pulla işi olmaz ve olmamalı zaten.

O sebeple paranın hangi âlemlerde gezdiğini ancak işin uzmanlarından okuyarak, takip ederek biliyoruz.

.

“Ben ekonomistim” diyerek ahkâm kesenlerin yüzde 8’lerde düşük tutmaya kalktığı faizler, şimdilerde yüzde 50 seviyelerinde.

.

O devirde bu oluşuma bir de “Nas” kelimesi eklenince daha ciddi bir hal almıştı.

.

Mantığa göre faiz düşünce enflasyon da düşecekti!

Ekonomide denenmemiş bir yoldu, biz denemeye kalktık.

Enflasyon düşünce para mecburen yatırıma yönlenecekti.

Ülke refah içinde yüzecekti.

.

Ama ekonomi kuralları buna müsaade etmedi.

“Kusura bakmayın öyle kafanıza göre kural olmaz, biz ne dersek o olur” diyen ekonomistler kazandı.

.

O tarihlerde oldukça sert eleştiriler yapan ekonomistler, “Böyle yaparsanız Türkiye çıkmaza girer, refah içinde yüzmeyi bırakın borç batağında yüzersiniz” demişlerdi.

.

Sonuç ne oldu?

.

Uyarıları kulak arkası eden iktidar sahipleri şimdilerde döviz kurlarının yükselmesini önlemek için döviz satmakla meşgullermiş.

.

Son durumu aktarıyorum;

En son gelen Merkez Başkanı ne demişti;

“Artık faiz artışı yok!”

.

Gaye Erkan’dan sonra gelen Başkan, bu kadar sert bir açıklama yaptıysa “Vardır bir bildiği”, “Vardır dayandığı bir nokta” denilerek “Helal olsun” şeklinde övgüler almıştı.

.

Ekonomi yazarı Murat Muratoğlu diyor ki;

“Merkez Bankası kur artışını önlemek için son 1.5 ayda 20 milyar dolar satmak zorunda kaldı. Rezervler erirken dolar-Euro yükselişi sürdü. Daha fazla satacak rezervi kalmadı. Kur artışını frenlemek için yüklü faiz artışı mecburiyet hale geldi.”

.

Ohhooo!

Biz buralarda kebap yaparken meğer neler oluyormuş?

.

Elbette dışarıdan gelecek sermaye yatırımcıları kurtarıcımız olarak görülebilir ama siz; para babalarının istikrarsız ve hukuksuz bir ülkeye yatırım yaptıklarını gördünüz mü?

.

Tüm bunların müsebbibi olan iktidar sahipleri, şimdilerde meydanlarda oy toplamak için geziyorlar.

.

Bir Allah’ın kulu da çıkıp; “Bir tek canımız kaldı, bizden daha ne istiyorsunuz?” demiyor.

.

Tek hesap sorulacak yer “Sandıktır.”

Onu da “Es” geçerseniz vay halimize!

 

ASIL BARBAR KİM?

Kanada’da 68 yaşındaki iki adamın doğumda karıştırıldığı ortaya çıkmış.

Tesadüf eseri ortaya çıkan bu gerçek iki adamı da sarsmış tabi.

.

Bir tanesi kendisi için en acı olayın şu olduğunu açıklamış;

“İki kız kardeşimi arayıp, onların kardeşlerim olmadığını söylemek bana çok acı geldi…”

.

Bir diğeri ise onca yıl Yahudi olarak yetişmiş, dua ve ibadet etmiş.

Şimdi ne olacak?

.

Annesi ve babası sırf Yahudi diye bu dini mecburen seçen çocuğun öz anne ve babası Hristiyan’mış.

.

İşte günümüze en güzel örnek.

İnsanlar 18 yaşına geldiklerinde kendi dinlerini seçme özgürlüğü verilmeli.

Belki de ailelerinden bağımsız bir din seçebilmeli.

.

Din bir inanç meselesidir.

Kim hangi dine meyil ederse etsin, karışılmamalı, suçlanmamalı.

.

1300’lü yılları anlatan bir İspanyol dizisi izliyorum.

“Hristiyan olmadığı için zulüm gören Yahudiler mi?

Köle olarak kullanılan Müslümanlar mı?

Yoksa heykel önünde Tanrıyı bir kenara bırakıp Meryem Ana’dan medet umanlar mı?” istersiniz.

.

Engizisyonun yaptıkları,

Din adına işlenen işkenceler, insanlık adına utanç duyulacak davranışlar, kadının bir emtia gibi kullanılması.

.

Hani biz “Barbar” diyen Avrupalılar var ya?

Onlar yapıyor.

.

Bizlere bırakın laf söylemeye, dönüp ters bakmaya bile hakları yok.

.

Ne güzel söylemiş Mehmet Akif;

Medeniyet dediğin;

“Tek dişi kalmış canavar…”

 

TAVUK YUMURTA

Uzun yıllardır tartışılan “Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan?” sorusunun cevabı nihayet bulunmuş.

.

Zira okullarda “Münazara” şeklinde yapılan karşılıklı sözlü tartışma adı verilen edebiyat sohbetlerinde bu soru hep karşımıza gelirdi.

.

“Çok gezen mi bilir, çok yaşayan mı?” gibi bir şeydi bu bizim için.

İnsanın nasıl yaşadığına bağlı olan bu tartışma sorusunun cevapları arasında “Koyun gibi yaşadıysa, yaşadığı dünyadan bi haberse” diye konuya girilir ve tartışmaya devam edilirdi.

“Okuyanında da nasıl okuduğu?” sorulur, masal gibi okuyanında da kendisine bir faydası olmayacağı belirtilirdi.

.

Daily Mail Gazetesi’ne göre; bilimsel ve felsefi bu gizem, Sheffield ve Warwick Üniversitelerindeki araştırmacılar tarafından açığa çıkarıldı.

Meşhur, “Tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan çıkar?” sorunsalı, “Yumurtanın tavuktan çıktığı” ve tavuğun öncelikli olduğu şeklinde cevaplanmış.

.

Sebebi şuymuş;

Çünkü tavuğun yumurtalıklarında üretilen bir protein sayesinde yumurta kabuğu oluşabiliyormuş.

“Bu nedenle yumurta ancak tavuğun içinde oluşursa var olabilirmiş.”

.

Böylece bilim insanları, “Yumurtanın tavuktan çıktığı” sonucuna varmışlar.

.

Sizi bilmem ama ben epeyce rahatladım.

Artık bu konuyu düşünmeyeceğim demektir.

Oh be!