Siyaset bürokrasinin üzerindeki otoritesini artırdıkça, bürokraside liyakat gün geçtikçe zayıflıyor.

Siyaset dünyasına daha fazla eğilen, hatta yasaları da çiğneyebilen bireyler daha fazla yönetici olabiliyor. Üstelik atanmışlar haliyle siyasetin bir dediğini iki edemiyor. Yasal olmasa da yerine getiriyor.

Elbette siyasetin ana misyonu da millete ve memlekete hizmet etmektir. Bunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Ancak zincirleme gelişen yapılar ve toplumun entelektüel yapısı, özellikle işine gelende hakkın ve adaletin aranmayışı ne yazık ki liyakatte ve hizmetin gereklerinde sorunlar yaratıyor. Bununla birlikte evet efendim veya tamam efendimciler liyakatte ön sıralara geliveriyorlar. Hele icraattan ziyade yalan da olsa her şeyi güllük gülistanlık gösterenler çok daha liyakate mazhar oluyorlar.

Hemen bütün siyasi ve bürokratik alanlarda benzer yapılar çoğalıyor. Hemen bütün halkımız bildiği halde, ne yazık ki ilgili idarecilere kralcılar göstermemekte ve aslından uzaklaşan yapılar kendini tasfiye etmekte veya vatandaş desteğini çekmektedir. Lider her ne kadar beğenilse de atacağı adımları yakın çevresinin görüş ve önerileri doğrultusunda belirlemektedir. Öyle kanıksanmaktadır ki bu yapılar, adı geçtiğinde kralcıları da hatırlanmaktadır. Sokak ağzıyla kendini kral yerine koyanlar yalakalarıyla birlikte anılmaktadır. Hatta öyle yapılar gelişti ki toplumumuzda krallar değişse de yalakalar aynı kalabilmektedir. Bunlara her devrin adamı denmektedir.

Tarihte, Osmanlı İmparatorluğu başta olmak üzere birçok devleti batıran bu yapılar günümüzde de ne yazık ki hemen her kurum ve sektörde kendini gösterebilmektedir. Yakın markaj ve evet efendimlerle boğulan yönetimler, çok fazla başarılı olamamaktadır. Açık, daha geniş, evrensel boyutlarıyla hizmet üreten yapılar daha başarılı olmakta, değişen çağın gereklerine kolay uyum sağlayabilmektedir.

Hemen herkesin ortak şikâyetidir kralcılar. Kraldan çok kralcılık diye bir deyim de vardır lügatimizde. İdarecileri veya patronları aman efendim, yaman efendimlerle sürekli pohpohlayan yapılar birçok kurumumuzda vardır. Hele Ankara’da öyle çok vardır ki hakkı hesabını ödeyemez düzeydedir. Ankara’ya bağlı taşra kanalları da zincirin uç halkalarını oluşturmaktadır. Liyakate bakılmaksızın gelinen noktalardaki idarecilerin çoğunluğu, kendilerine sunulan iyi ve güzel işlevlerden haliyle olağanüstü mutlu olmaktadırlar. Bu durum çoğu zaman Türk filmlerinde de işlenmiştir. Genel müdür, daire başkanı, aşağıdan pohpohlanırken, onlar da bir üste gerçekten uzak gelişmeleri sunarken, gerçeğinden uzaklaşan uygulamaların faturasını sonuçta vatandaş çekmektedir. Bununla birlikte yukarıda her şey güllük gülistanlık görünmektedir. Aynı politikayla yönetime gelenler de ne yazık ki bunun farkına varamamaktadır.

Aslında burada idarecilere ciddi görevler düşmektedir. Hemen herkes başarılı olmayı ve başarılı görülmeyi ister. Bu son derece doğaldır. Ancak süreklilikte, mutlaka somut sonuçların elde edilmesi, değerlendirilmesi ve objektif ölçülere göre kurum ve birey performanslarının belirlenmesi gerekmektedir. Güzel ifadelerle, süslü cümlelerle bir yere varılsaydı “Lale Devri” memleketin batışı olmazdı.