CHP kulisleri kaynıyor. Yapılan il başkanlığı seçiminde yaşanan atışmalar sonunda parti resmen ikiye “Şak” diye bölünmüş vaziyette.

(“Nereden anladın?” diye soracak olursanız; Heykel açılışında okunan İsmet Güneşhan telgrafı çok zayıf alkış aldı.)

.

“Zamanında ön seçim diye bağırdık, kimse bizi dinlemedi. Fermuar olsun diye dayattılar.” diyenler var.

Olmayacak şey olmuş, fermuar sistemi uygulanmış talimat gereği.

.

Peki sonra?

.

Neyse boşuna anlatmayayım, gerisini siz zaten biliyorsunuz.

.

Kılıçdaroğlu şöyle diyor:

“Seçilseydim yanımda olacaklardı evet, şimdi karşımdalar… Kimin haklı olup olmadığını toplumun vicdanına bırakmak lazım…”

.

Adam sonuna kadar haklı.

.

Öyle olunca böyle,

Böyle olunca öyle…

Çevir kazı yanmasın.

.

Son zamanların siyaset anlayışında, vazgeçilmez bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor.

.

Nedir bu?

“Geri vites!”

.

Biz şoförlerin iyi bildiği şey:

“R”

.

Bir gün öyle deniyor, ertesi günü tam tersi…

.

Üzüm üzüme baka baka kararır.

Büyükler ne yaparsa, küçükler de onu yapar.

.

Seçim öncesi Kılıçdaroğlu’nun arkasında duranlar, peşinden hiç ayrılmayanlar, onu yere göğe sığdıramayanlar şimdi?

.

Demediklerini bırakmıyorlar.

“Tü kaka” modunda etrafta dolaşıp anlatıyorlar.

.

Yeni liman peşindeler,

Yeni taraf peşindeler…

.

“Yazık” demekten başka seçenek yok.

.

Düne kadar aynı yastığa baş koyacaksın, sonra “Bu adam horluyor” diyeceksin.

“Birader, 20 senedir aklın neredeydi?” diye sorarlar adama.

.

Siyaset böyle değil.

Son zamanlarda bozuldu.

.

Eskilere doğru şöyle bakınca insan geçmişin değerini daha iyi anlıyor.

.

Mesela siz Demirel’in geri vites yaptığını duydunuz mu?

.

Araştırdım da,

Varmış meğer.

.

İşte kanıtı:

Gazeteci, oyun yazarı, senarist ve politikacı olan rahmetli Engin Aydın zamanında anlatmış Cumhuriyet’teki köşesinde;

“14 Ekim seçimleri için kampanya başladı. Benim payıma Demirel’i izlemek düştü.

Otobüsle, bazen uçakla, tam bir ay Demirel’le yan yana yaşadık.

Konuşmalarını ezbere biliyordum ve haber geçerken ezberden yazdırabiliyordum.

Kampanyanın sonunda Ankara’ya dönerken Demirel gazetecilere birer pusula dağıttı ve herkesin seçim tahminini yazmasını istedi.

En iyi bilene bir saat hediye edecekti.

Ben CHP 188 (185 oldu),

AP 151 (149 oldu),

DP 34 (45 oldu) milletvekili tahmin ettim.

Seçimler yapıldı.

Sonuca en yakın tahmin benimki.

Yani Demirel saati bana hediye edecek...

“Millet bize muhalefet görevi vermiştir” diyeceği ilk basın toplantısına Yeni Ortam adına ben de katıldım.

Yanımda Ankara temsilcimiz Mustafa Ekmekçi.

Basın toplantısı bitti.

Defalarca göz göze geldik, soru sordum, cevabını aldım ama saatten hiç haber yok. Sonunda Mustafa Ekmekçi yaptı yapacağını, el kaldırıp söz istedi.

Demirel, “Toplantı bitti” dedi.

Ekmekçi geri adım atmadı, “Siyasi soru sormayacağım” dedi.

Demirel mecburen, “Buyur bakalım” deyince bizimki sordu:

-“Bizim bu yazıişleri müdürüne saat hediye edecektiniz, o ne oldu diyecektim...”

Demirel bir bana baktı, bir Mustafa Ağabeyime baktı, bana değil ona cevap verdi:

-“Söyle o senin yazı müdürüne, adımdan çok para kazandı o, saati cebinden alsın, hediyeyi benden saysın...”

Dedi ve yine o gevrek kahkahasıyla toplantıyı bitirdi...

.

Yani geri vites yapmıştı.

Böyle viteslere can kurban, o başka tabi.

.

Ben merak ettim.

Acaba Engin Aydın Demirel’in sırtından nasıl para kazanmıştı?

.

Rahmetli Engin Aydın bu durumu yine aynı köşesinde şöyle anlatıyor:

“Onunla 1967 sonunda, ‘Tanışmadan tanıştım.’

Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Müjdat Gezen, Umur Bugay, Mustafa Alabora ve ben, o sıradaki tiyatro dünyasına itiraz ettik ve olmayan paralarımızla ‘Devrimci bir tiyatro’ kurduk:

‘Halk Oyuncuları.’

İlk oyunumuzu ben yazdım ve sahneye koydum:

‘Devr-i Süleyman.’

İstanbul’da ilk oyunu oynadık.

Salon kahkaha ve alkıştan yıkıldı.

Valilik de aynı gece oyunu yasakladı.

Ankara’ya taşındık.

Ankara’da ilk oyunu oynadık.

Salon kahkaha ve alkıştan yıkıldı.

Ankara Valisi de aynı gece oyunu yasakladı.

Milyon dolara yapılamayacak bir reklam oldu.

Danıştay yasak kararını kaldırınca Devr-i Süleyman, Ankara’da günde 15.00- 18.00-21.00 gibi üç seans oynamaya başladı (vallahi ciddiyim).

Oyun kapalı gişe oynuyor, biletler karaborsaya bile düşmüş durumda.

Gişeden oluk gibi para akıyor.

En çok da benim cebime akıyor.

Öyle ya hem oyunun yazarı, hem rejisörü, hem de tiyatronun idare müdürü gibi bir görevim var.

Devr-i Süleyman, 1969 sonbaharına kadar Ankara’da, İstanbul’da ve Anadolu’nun pek çok kentinde aralıksız oynadı.

Üç koldan akan gelirle ömrümde görmediğim, ondan sonra da görmeyeceğim kadar param oldu.

Demirel’le hiç karşılaşmamıştım ama sayesinde az daha zengin oluyordum…”

.

Hay Allah!

Ne anlatacaktım, nerelere geldim.

.

Ama şu yazıdan şunu da çıkarabilirim.

“Devr-i Tayyip” şeklinde bir oyun yazsam diyorum?

Ziyaretime gelir misiniz?

 

MASUMİYET

Geçen yazdık ya.

Çarşıdaki zabıtanın ceza yazmasını.

Esnafın kapı önüne çıkardığı malları toplamasını.

.

Şöyle bir arkaya yaslanıp düşünürsek akla şu geliyor;

“Belediye seçim üzeri bunu niye yaptı?”

.

İnsanın düşmanı olsa yapmaz.

“Acaba” dedik, “Zabıta gaza gelip, mevcut yönetime kazan mı kaldırdı?”

.

“Osmanlı mı len burası?” dedik vazgeçtik düşünmekten.

.

Rahmetli Özal demişti;

“Seçim öncesi zam yapacak kadar enayi değilim” diye.

.

Bu iş aynı.

Seçim öncesi esnafın canını sıkmak enayilik.

.

Ama durum öyle değilmiş meğer.

.

Yetkili birini yakaladım 27 Ekim Cuma günü Belediye önündeki Atatürk Heykel’inin açılışında.

“Neden?” diye sordum yekten.

.

Verilen cevap şuydu:

“Müfettişler! Onlar istedi, biz de yapmak zorunda kaldık…”

.

Hangi müfettiş?

Siz anladınız onu.

İktidarın vurucu gücü.

.

Tam da seçim öncesi, mevcut belediyeye ket vuracak bir istek.

.

Neyse durumu anladık ve belediyenin bu konuda masum olduğu kanısına vardık.

.

Masum olmayan mı?

Bilmem kaç dönem seçim kazanamayan, Bizans oyunlarıyla gelmeye çalışan birileri…

.

Size de hayırlı olsun,

Bundan böyle demek ki hiç kazanamayacaksınız…

 

NE DİYORSUN?

Heykel açılışı tam bir siyaset kulisi gibiydi.

İkili, üçlü gruplaşmalar oluştu.

Fısıltılar meydanı kapladı adeta.

.

CHP’nin kurmaylarından birinin koluna girdim ve sadece şöyle dedim:

“Ne diyorsun?”

.

Verdiği cevap aynı şu şekildeydi:

“Çanakkale’de İrfan Mutluay, Kepez’de Birol Arslan açık ara başkan olur…”

.

Bir öngörü tabi.

.

Bunu bir kenara yazdım.

Zamanı gelince hatırlatırım kendisine.

.

Ama saat filan alamam.

Zira iktidarımız bize 5 bin lirayı layık görmedi cepte yok, cepkende yok…

.

Seçimde 5 bini hatırlayıp oyumu ona göre kullanırım ben de…