Yeni Anayasa ha! Yeni Türkiye ha!

Ben anlamam,
Önce şu 5 bini görelim.
.
Referandum için nasılsa geleceksiniz önümüze.
“Yeni Anayasa için,
Daha çok özgürlük için,
Daha çok barış için,
Daha çok eşitlik için,
Daha çok demokrasi için” diyeceksiniz.
Biz de size:
“Önce şu 5 bini görelim” diyeceğiz.
.
Nasıl bir eşitlik bu?
Çalışana yok,
Yatana var.
.
Memura var,
İşçiye yok.
.
Memur emeklisine var,
İşçi emeklisine yok.
.
Dert 5 bin de değil,
Dert çoklukta da değil,
Dert eşitsizlikte.
.
Vatandaşını ayıranlar önümüze,
“Eşitlikçi yeni Anayasa” ile gelecek ha!
Fıkralara konu olur.
.
Ben anlamam.
Şu beş bini görelim, gerisini daha sonra konuşuruz.
Gündem şimdilik 5 bin…
.
Mehmet Şimşek koskoca ekonomiyi getirdi bizim aylıklara yapılacak zamlara bağladı.
.
Eh!
Adamın tuzu kuru.
Seni anlamaz.
.
Bak ne diyeceğim;
O af edilen vergi borçları vardı hani?
İşte onların peşine düşseniz.
Onları toplasanız.
.
Siz de haklısınız.
İşadamlarına bağışlanan 5 milyar lirayı gidip almaktansa,
Emeklinin 5 bin lirasını vermemek daha kolay.
.
Tüm bunları zengin aile sofralarında yetişmiş bir siyasetçi yapsa anlarım.
Derim ki;
“Empati yapamıyor. Halkın dilinden anlamıyor.”
Ama öyle mi?
“Tek bir yüzükle siyasete atılmış birinin halkı anlamaması beni şaşırtıyor…”
.
Ben en iyisi bir fıkra yazayım:
Adamın biri çok mutsuzmuş.
Hiç bir fıkra, espri, herhangi komik bir şey onu asla güldürmüyormuş.
Bu durum artık iyice canını sıkmaya başlamış ve bir gün doktora gitmeye karar vermiş.
Doktora gidip derdini anlatmış.
Adamı dinleyen doktor, bir dizi testlere tabi tutmuş.
Sonuçlar eline ulaştığında, adamın hiçbir hastalığı olmadığını anlamış.
Bu işten bir şey anlamadığını söyleyen doktor, adamı başka bir doktora göndermiş…
Ne yazık ki orada da derdine çare bulamayan adam, duyduğu bütün doktorları dolaşmış…
Sonuçlar hep aynı çıkmış…
Gittiği bütün doktorlar bir rahatsızlığı olmadığını ve bir şey yapamayacaklarını söylüyormuş…
.
Böylece uzun bir zaman geçmiş…
Gülmeyi beceremeyen adam, çaresiz kalmış.
Sonunda ilk gittiği doktora tekrar gitmeye karar vermiş…
Tekrar geldiğini ve bu derdine bir çare bulmasını istemiş…
Doktor ona; fiziksel bir rahatsızlığı olmadığını bu işi psikolojik olarak çözme yoluna gitmeleri gerektiğini söylemiş…
“Senden öncede böyle hastalara denk geldim… Benim işim de çok yorucu, çok stresli, ama ben bunun çaresini buldum” demiş devam etmiş; “Her yıl bu mevsimde meydana bir sirk kuruluyor, o sirkte akşamları bir palyaço çıkıyor… Muhteşem bir şey… Ne kadar stresli, sinirli olursam olayım o palyaçoyu izlerken gülmekten karnım ağrıyor… Bütün sinirimi unutup mutlu bir şekilde evime gidiyorum” demiş… “Sana bir tavsiyem var, gel beni dinle bu akşam sende o palyaçoyu izlemeye git, bak göreceksin yıllardır gülememenin acısını çıkarıp çok güleceksin” demiş… Gülemeyen adam cevap vermiş:
-“Doktor bey! O palyaço benim!”
Doktor sormuş:
-“Neden gülmüyorsun peki?”
Adamdan cevap gecikmemiş:
-“5 bine taktım da ondan…” demiş.
 
ESMER EKMEK
1948 yılına kadar Ekmeğimiz esmerdi.
Maya, “Ekşi maya” olarak evde üretilirdi, organikti, doğaldı.
Sofrada doyduğumuzu bilirdik.
ABD, Anadolu’nun 14 kromozomlu siyez buğdayı ve 28 kromozomlu kavılca buğdayının genlerini oynayarak 48 kromozomlu “Cüce Buğday” türü geliştirdi.
.
Sapının kısalığından dolayı bu buğdayımsı “Cüce buğdaylar” Pakistan ve Hindistan’a da ihraç edildi; üretim rekoru kırıldı.
.
Dünyanın verimli tarlalarının, buğdayların kimyasal gübrelerle, zehirli ilaçlarla tanışma dönemi başladı.
Tehlikenin farkında değillerdi.
Buğdayın genetiğiyle sürekli oynandı; ortaya çıkan “buğdayımsı” bir şeydi!
Kavılca ve siyez artık tanınmaz haldeydi…
.
ABD, 1950’den itibaren “İhtiyaç fazlası” diye “Yardım” adı altında bu buğdayımsı ürünü Türkiye’ye soktu.
Türkiye kurak geçen yıllarda ucuz buğdayımsı “Cüce buğday” adını verdiği genetiğiyle oynanmış GDO’lu buğdayı ithal etmeye başladı.
.
Ülkemizde, “Gluten, çölyak, diyabet, her türlü otoimmün hastalıkları, obezite, diyabet, alzheimer, demans, dikkat eksikliği vb. nörolojik hastalar ve romatizmal hastalıklar” patladı.
.
DP’nin iktidar vaadi 10’dan fazla katkı maddesi konan endüstriyel beyaz undan yapılan “Beyaz Ekmek”ti.
.
Zamanın dalkavuk medyası, beyaz ekmeği “Kalite” ve “Zenginlik ve refah göstergesi” olarak sundu.
.
Halk, “Beyaz ekmek” yedikçe, acıktı.
Acıktıkça, beyaz ekmek yedi.
“Ekmeksiz doymuyorum” haline getirildi.
Tıka basa yemenin sonucu sağlığı bozuldu. “Şeker olduk, astım olduk, alerji olduk” ve hastalıklar ardı ardına sıralanmaya başladı.
.
Fiyatı çok daha pahalı olan kara ekmeğin, aslında hem bütçe, hem sağlık açısından çok daha ucuza geldiğini hiç bir beslenme uzmanı halka anlatmadı.
.
Dünya ortalamasının beş katı ekmek tüketiyoruz.
Dünyada çöpe en fazla ekmek atan ülkeyiz.
Çünkü beyaz ekmek dünyanın en çabuk bozulan ekmeğidir.
.
Yıllardan sonra Marshall Yardımı ile Beyaz Ekmek yemeye başlayan Avrupa ülkeleri Beyaz Ekmek yemeyi bıraktı.
.
Beyaz ekmek ile Tam Buğday ekmeği arasındaki farkı daha yeni anlamaya başladık...
Hastalıklardan korunmak için ilaçlara değil sağlıklı besinlere sarılmamız gerekiyor.
.
Tüketici parasını neye verdiğini bilmelidir. “Yerli ata tohumu ile geleneksel tarım ile üretilmiş, GDO’suz, kimyasal ilaç ve gübre olmayan, kimyasal katkı maddesi içermeyen” gıda talep etmelidir...
Ata tohumu ile üretim yapan çiftçiler devlet tarafından desteklenmelidir...
(alıntıdır)
.
Bu yazıyı ben de yazsam böyle yazardım.
Peki ben ne yapıyorum?
Bayramiç’li genç çocuklar Ata tohumundan buğday üretiyor.
Onlardan alıyorum unu.
Eşim de bir güzel ekmek yapıyor.
Hem nefis tadı var,
Hem doyurucu,
En önemlisi sağlıklı…
.
Bizim eve artık beyaz ekmek girmiyor…
Ne demişler?
“Beyaz ekmek girmeyen eve doktor girmez…”
.
Bir fıkra da buraya:
Yahudi dilenci açlık içinde güneş başına vurmuş bir halde yürürken, ellerini havaya kaldırmış yalvarıyor: “Tanrım bana bir ekmek, açlıktan ölüyorum, ne olur?”
O sırada ne görsün, önünde bir parça ekmek. Hemen alıyor ve ağzına götürüyor ama ısırması ne mümkün.
Kupkuru.
Hemen bırakıyor yere ve gölgeye ilişiyor dinlenmek üzere.
Derken arkadan bir Müslüman dilenci geliyor.
O da yalvarıyor:
“Allah’ım ne olur bir parça ekmek! Açlıktan ölüyorum…”
O sırada Yahudi’nin beğenmediği ekmeği yerde görüyor.
Hemen eğilip alıyor.
Yahudi’nin yanına oturup, kemirmeye başlıyor ve;
“Allah’ım sana şükürler olsun…” diye şükretmeye başlıyor.
Yahudi durumu izliyor tabi.
Elinin tersi ile Müslüman dilenciye bir çakıyor.
Ekmek bir tarafa, Müslüman dilenci bir tarafa gidiyor.
Tokadı yiyen dilenci soruyor:
-“Neden vurdun bana şimdi?”
Yahudi sinirli cevap veriyor:
-“Ulan her şeye şükrediyorsunuz, Tanrı haliyle bize de istediğimizi vermiyor…”
 
BELİRTİLER
Sizde şu belirtiler var mı?
Bir bakın:
1- “Yorgunluk hissi.”
2- “Kırılgan saç ve tırnaklar.”
3- “Bağışıklık sistemi bozukluğu.”
4- “Baş dönmesi.”
5- “Baş ağrısı.”
6- “El ve ayakta soğukluk hissi.”
7- “Cilt renginde solukluk.”
8- “Toprak yeme isteği.”
9- “Devamlı uyku hali.”
10- “Depresyon.”
O halde derhal doktora gidin.
Sizde “Demir eksikliği” olabilirmiş.