Bu gazetede canımız sıkıldığından çalışıyoruz.

Tabi tabi.
Sokaklarda gezmekten,
Köpek taşlamaktan,
Bol para içinde yüzmekten,
Dedelerimizden kalan ev kiralarımızı toplamaktan,
Seyahat etmekten,
Bıktığımızdan sırf kendimizi oyalamak için çalışıyoruz.
.
Sırf “Hobi” olsun diye çalışıyoruz.
Yoksa niye çalışalım?
Katımız var,
Yatımız var,
“Ürettik” dediğiniz 1 buçuk milyonluk TOGG’u almak için kuyruktayız alimallah.
.
Yok yok.
Biz neden çalışıyoruz biliyor musunuz?
.
Biz sizin gibi 3 senede emekli olmadığımızdan, anamız ağlar vaziyette mecburen çalışıyoruz.
.
Verdiğiniz 7500 lira gibi ucube bir maaşa talim ettiğimiz için çalışıyoruz.
.
Asgari ücrete bile yetişemediğimizden çalışıyoruz.
.
Açlık sınırı bizimle dalga geçtiği için çalışıyoruz.
.
Ev kiraları, asgari ücretin bile üzerinde olduğu için çalışıyoruz.
.
Biz emekliler, sizin yanlış politikalarınızdan yerlere vurduğunuz ekonominin bize yansıması olan avuç içi kadar maaş yetmediği için çalışıyoruz.
.
Gül gibi aldığınız bu memleketi, 20 senede duman ettiğiniz için çalışıyoruz.
.
Biz çalışıyoruz,
Sizin gibi yatmıyoruz.
Bize 5 bin lira filan lazım değil.
Biz “Cülus Bahşişi” istemiyoruz.
.
Bize vermediğiniz bu parayı oturup siz yiyin.
Afiyet olsun!
.
Not: Neden Cülus yazdım?
Çünkü açıklaması şöyle:
Osmanlı Devleti'nde cülus bahşişi:
“İki şekildedir.”
Birincisi, askerlerin ulûfelerine zam yapılmasıyla gerçekleşirdi.
Diğer ikincisi ise, bir defaya mahsus olarak verilirdi.
Cülus bahşişinde her asker için aynı miktarlar verilmezdi:
Sipahiler biner, yeniçeriler üçer bin, acemi oğlanlar ikişer, cebeciler ve topçulara ise biner akçe verilirdi.
.
Biz emeklilere de aynı verilmedi zaten.
Çalışanlara yok.
Çalışmayanlara 5 bin…
 
ŞEKER
Rahmetli Yaşar Hoca yazmış.
Ben de sosyal medyadan aldım.
.
Eskiden İran’da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu...
İngilizler, İran’a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar...
.
Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurdular...
İngilizler Mollaların vereceği Fetva karşılığında, kazancın 10 %’nunu teklif ettiler...
Mollalar bu teklifi kabul ettiler...
.
İran’da Cuma namazları o bölgenin en büyük camisinde ve çok kalabalık olarak kılınıyor olup, bir Cuma hutbesinde Mollalar şu Vaazı verdiler...
“Siz Allah’ın nimeti olan HURMA ve Üzümü nasıl olur da çaya katarsınız?
Bundan böyle çaya şeker katacaksınız...”
.
Bu Vaazdan sonra İranlılar çaya şeker katmaya başladılar...
.
İşler yoluna girince, İngiliz’ler, Mollalara verdikleri %10 payı satışların iyi gitmediği gerekçesiyle vermemeye başladılar...
.
Bunun üzerine Mollalar ilk Cuma hutbesinde ikinci bir Fetva daha verdiler...
“Gâvur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir.”
.
Bu Fetva üzerine İranlılar, evlerindeki şekerleri sokaklara döktüler...
Bu durum üzerine İngiliz firmaları, mecburen Mollalarla yeniden masaya oturmak zorunda kaldı...
Fakat Mollalar bu sefer, İngiliz firmalarından %20 pay istediler...
.
Eee...
Dinsizin hakkından sahte ve uydurma Muaviye İslam inançlı sahtekâr imanlı (!) gelir(miş)...
.
İngiliz'ler çaresiz kabul ettiler...
.
Bunun üzerine Mollalar, ilk Cuma hutbesinde bu seferde şu FetvayıI verdiler...
“Biz size ‘Çaya şeker katmayın’ dedik ama sokaklara dökün de demedik...
Şekerleri sokaklara dökmeyeceksiniz, şekeri çaya batıracak ve böylece gâvur icadı şekere boy abdesti aldırarak içeceksiniz…” dediler...
.
Tabii ki bu Fetva İran halkı tarafından hemen yaşama geçirildi...
Dinin cahil insanları aldatmak, yönlendirmek, onları sömürmek açısından ne kadar etkili olduğunu gösteren bir örnektir...
Bu İran'da gerçekleşen yaşanmışlık...
Prof. Yaşar Nuri Öztürk...”
.
Hikâye doğru mudur, yanlış mıdır bilemem.
Ama cahil dincilerin neler yapabileceğinin bir kanıtıdır.
 
YOKSA!
İhsan Eliaçık hoca da diyor ki:
Kuran’da, diğer tüm dinlerde ve inançlarda suç olan 4 şey var:
1-Öldürmenin cezası var, 
2-Çalmanın cezası var,  
3-İftira atmanın cezası var, 
4-Taciz-tecavüz-zinanın cezası var.
.
Bu sayılan 4 şey;
ABD’de suçtur,
Çin’de suçtur,
Rusya’da suçtur...
Tevrat’ta suçtur,
İncil’de suçtur,
Kuran’da suçtur,
Zerdüşlük’te suçtur,
Mazdekilik’te suçtur,
Konfüçyanizm’de suçtur, 
Kızılderililer’de suçtur,
Eski Türk Töresi’nde suçtur…
.
Siz dini bunlar üzerine kurmayıp Emevi-kapitalist dini üzerine kurarsanız işte o zaman bu din insan yaşamından çıkar, insanlar “Deist, Ateist, Şaman” olur.
.
Bu kapitalist Emevi dini yıkılmalıdır,
Her şey yerli yerine oturmalıdır yoksa;  “Allah’ın dini ortaya çıkmayacak, insanlar dinden çıkacak…”
 
BAKIP GEÇECEĞİZ
Bizim öğrenciler geldi.
Uzun süre ayrı kaldıkları şehrimize hoş geldiler bile.
.
Bizim gibi dört gözle bekleyen esnafımız da heyecan içindeydi.
Zira bir bakıma müşterileriydi kendileri.
.
Ev kiralama, ev eşyası satın alma, gıda maddeleri, giyim eşyaları ile yapacakları alışverişler şehir ekonomisini hızlandıracaktı.
Beklenti buydu.
.
Ancak esnaflarla yaptığım konuşmalarda beklentini çok altında bir alışveriş olduğunu söylediler.
.
İnsanların alım gücünün azalması ile öğrencilerin sadece barınma, beslenme ve ulaşım ihtiyaçlarında harcama yaptıkları, eğlence, giyim gibi ihtiyaçlarında kısıtlamalara gittikleri ortaya çıktı.
.
Ebeveynlerin çocuklarına verebildikleri ile kıt kanaat geçinmeleri mümkün.
Öğrenciler için artık o şaşaalı günler bitti.
.
Bugün ev kiraları almış başını gidiyorken, piyasalardaki ihtiyaç maddeleri, gıdalar 3-4 katına ulaşmışken çocuklarını okutmaya çalışan insanlar ne yapsın?
Nasıl yetişsinler?
.
Siz iktidara bakmayın.
Onların bu dertleri duydukları yok.
Kulakları kapatmışlar, türkü söylüyorlar.
.
Halkına 5 bin lirayı bile çok gören iktidardan ne beklersiniz zaten.
.
Sonuçta bizim esnaflar, Şener Şen’in unutulmaz filmlerinden biri olan, Nesli Çölgeçen’in ünlü “Selamsız Bandosu” filmindeki gibi, gelip geçen trene (müşterilere) bakıp duruyorlar.
.
Ülkeyi ekonomik olarak yerlere yeksan edenler 31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlerde kapıya oy istemeye geldiğinde, biz de kendilerine bakıp geçeceğiz anlaşılan…
 
İŞ BİLENİN
Dün bizim camide hoparlör denemesi vardı.
Sürekli bir hışırtı, bir gürültü, bir sinyal sesi katlandık tabi.
Nihayetinde ezanlar susmayacak.
.
İnsanların uzayı dinlediği, oturduğu yerden cep telefonlarına girilerek casusluk yapıldığı bir devirde Cami hoparlörü denemesinin bu kadar uzamasını da anlamış değilim, o başka.
.
Şu teknolojide nihayet bir cihaz takılacak.
Tek bir deneme ile iş bitecek.
Ama saatler sürünce insanın sinirleri bozuluyor.
.
Ne diyelim;
İş bilenin, kılıç kuşananın.
.
Bizim Temel ramazan günü tam da iftar vaktine yakın, çıkmış cami minaresine almış eline mikrofonu ve:
“Allahu ekber, Allahu ekber!” diye ezanın ilk cümlelerini okumuş.
Bir müddet sessizlikten sonra cami hoparlöründen Temel’in sesi tekrar duyulmuş;
“Hemşerilerum, ha bu denemeydu. Lütfen kaile almayun da…”