Bugün Cuma. Hayırlı günler diliyorum.

Yarın da cumartesi.
O da şimdiden hayırlı olsun…
.
Müslümanlık herkesin kendine.
Allah ile kul arasındaki mesele.
.
Benim ne yaptığım, nasıl ibadet ettiğim kimseyi ilgilendirmez.
Bildiğim tek şey şu:
Benden “Adam” olmamı istiyor.
(Adam kelimesi mecaz anlamdadır. İyi, doğru, dürüst, namuslu, vicdanlı, adaletli insan manasında kullanılmıştır.)
.
Uygulama aşamasında Kuran’ı Kerim ve sünnetler çeşitli makam ve kişiler tarafından tefsir edilmiş ve anlaşılmaz bir şekilde farlılıklar oluşmuştur.
.
Bugün dünyadaki Müslüman devletlerin din uygulamaları arasında farklılıklar vardır.
.
Suudi Arabistan işin membaı olarak örnek alınır.
Hem Kuran’ı Kerim’in indiği ve hem de Peygamberimizin dünyaya geldiği ülke olarak önemli yer tutar.
.
Suud ailesi tarafından yönetilen ve petrol zengini ülkenin Müslümanlık konusunda bizden farklı olarak uygulamaları da vardır.
.
Mesela;
Suudi Arabistan’da türbe, yatır yoktur, yasaktır ve haliyle ziyaretleri de yoktur.
.
Ramazan aylarında yatırlara,
Sözde “kısmeti açılsın” diye dallara ağaçlara bez bağlayan genç kızlar,
Sağlığı için dua edenler,
Duvarlarına cüzdan sürenler v.s. gibi uygulamaları yoktur…
.
Böyle davranışlar gericilik, cahiliye devrinden kalma putperestlik sayılır.
.
Suudi Arabistan’da,
Sakal-ı Şerif,
Hırka-ı Şerif,
Denda-ı Şerif gibi ziyaretler yoktur.
Böyle davranışlar gericilik ve şirk “Allah’a Ortaklık” sayılır.
.
Suudi Arabistan’da imam, müezzin gibi din görevlileri ülkemizdeki gibi devlet memuru statüsünde değillerdir.
.
Devlet bütçesinden bu kişilere maaş ödenmez.
.
Allah için yapılan görevin karşılığında para almak ayıp sayılır ve inançlarına göre yasaktır.
.
Suudi Arabistan’da biri çıkıp da Medyum olduğunu iddia ederse o kişinin kellesi gider.
.
Medyumlar Türkiye’de sözde şifa bile dağıtabiliyorlar…
.
Suudi Arabistan’da Nakşilik, Nurculuk, Fethullahçılık vs. gibi tarikatlar yoktur. .
.
Suudi Arabistan’da Kız imam Hatip Lisesi yoktur.
Çünkü İslamiyet’te kadın imam yoktur.
.
Suudi Arabistan’da nazar boncuğu, okunmuş su, nazara karşı geyik boynuzu, üzerlik vs. gibi şeyler de gericilik ve şirktir ve yasaktır.
.
Suudi Arabistan’da Cami gibi ibadet yeri kompleksleri altında, bünyesinde market, dükkan vs. bulunamaz.
.
Bu Suudlar ne kadar bağnazlar değil mi?
Hiçbir şeyden haberleri yok…
 
***
SİNAN’IN ADALETİ
Süleymaniye Camii’nin inşaatı sürdüğü sıralarda, Mimar Sinan’ın bazı ustalarına 3 akçe fazla para verdiği söylentisi yayılır.
Aslında söylenti doğrudur.
Az maaş alanlar bu durumdan rahatsızdır.
Verilen maaşın adaletli olması için, içlerinden bir temsilciyi Mimar Sinan'ın yanına gönderirler.
.
Temsilci yanına gider. “Biz de zam isterük!” der Sinan’a.
Ama Sinan hiç aldırış etmez.
Böylece iş büyür ve durum Hünkâr'a, Kanuni Sultan Süleyman Han’a bildirilir.
.
Sultan Süleyman, Mimar Sinan'ı huzuruna çağırtıp sorar:
-“Hangi sebeple falanca işçilere 3 akçe fazla maaş verirken, falancalara vermezsün?” der.
Koca Sinan, Sultan’a:
-“Sultanım bu söz ile anlatılmaz. Buyurun beraber gidelim, öyle görün…” der.
.
Beraber oraya giderler.
Sinan önce, 3 akçe fazla verdiği taş ustalarının yanına götürür Hünkârı.
Bir dakika da kaç çekiç salladıklarını sayar ve bunun saatte kaç çekiç vuruşuna denk geldiğini hesap eder ve daha sonra da, bunun gün içinde kaç taşın yontulmasına yeteceğini söyler.
.
Oradan ayrılıp, 3 akçe az maaş verdiği ustaların yanına gider ve aynı hesap onlar içinde yapılır.
.
Sonunda ortaya çıkan şudur:
Çok maaş alan ustalar ile az maaş alan ustaların yaptıkları işin arasında 3 Akçelik bir fark vardır.
.
Sultan, bundan memnun olur.
Sinan da Sultan’a dönerek şunu söyler:
-“Devletlu Hakanım! 'Hak sâhibine hakkını eksiksiz verin!' diye emreden Rab Teâlâ'nın huzuruna yüz akı ile çıkabilmemiz için böyle yaptım.” der.
 
***
USTA
Kanuni Sultan Süleyman, gençliğinde o zamanın meşhur âlim ve hocalarından çok iyi bir eğitim almıştı.
Bunun yanında, diğer şehzadeler gibi bir sanat da öğrenmesi gerekiyordu.
Bunun için İstanbul’un en meşhur kuyumcusuna gönderildi.
Burada bu mesleğin bütün inceliklerini öğreniyordu.
Bir ustasının verdiği bir işi yapmadı.
Ustası da ona: “Sana yüz sopa vuracağım” diye yemin etti.
Şehzade Süleyman bunu annesine söyleyince Valide Sultan ustayı huzura çağırıp oğlunu affetmesini rica etti ve bunun için de bin altın ihsan etti.
Ertesi gün ustası Şehzade Süleyman’a bu bin altını vererek, bunlar ile yüz adet altın tel yapmasını emretti.
Teller hazır olunca bunları bir araya getiren usta, bu tellerle Süleyman’a bir defa vurarak yeminini yerine getirdi.
Böylece hem Valide Sultanın ihsanına kavuşmuş, hem de yeminini yerine getirmiş oldu.
.
ATIN ÜZENGİSİ
Kanuni Sultan Süleyman bir seferde iken, atının üzengisi kırıldı.
Yanındaki vezirler bu üzengiyi yaptırmak istediler, fakat yakınlarda bir şehir veya kasaba da yoktu.
Ordunun mola verdiği bir sırada, vezirlerin birinden, padişahın atının üzengisinin kırıldığını öğrenen bir yeniçeri bu vezire, kendisinin bu üzengiyi tamir edebileceğini söyledi.
Hemen atların yanına gittiler ve yeniçeri, kırık üzengiyi güzelce tamir etti.
Biraz sonra mola bitti ve padişah, yola çıkmak için atına bindi.
Üzenginin yapılmış olduğunu fark eden Kanuni, bunu kimin onardığını yanındakilere sordu.
Vezir, yeniçeri neferinin ihsanlara kavuşacağını ümit ederek, hemen huzura çağırdı ve bu usta yeniçeriyi padişaha takdim etti.
Kanuni: “Yeniçeri neferinin zanaatkârlıkla uğraşması kanunlara aykırıdır.” diyerek, yaptığı bu iyilik için önce ona ihsanda bulundu, sonra da kanunlara aykırı iş yaptığı için onu ordudan ayırıp memleketine geri gönderdi.
.
 
İŞİ EHLİNE VERİNİZ        
Fatih Sultan Mehmed Han birgün veziri Mahmut Paşa ile tebdili kıyafet geziyordu. Pazar yerinde bir yeniçeri aşçısının her tarafa azar savurduğunu işitti ve sebebini merak ederek Mahmut Paşayı, bunun sebebini anlaması için aşçının yanına gönderdi.
Mahmut Paşa adama yaklaşarak herkesi azarlamasının sebebini sordu.
Adam anlatmaya başladı:
-“Sabahtan akşama kadar gezdim, dolaştım, bir okka et bulamadım ve yemek pişiremedim. Nasıl geri döneceğimi düşünerek hırsımdan, hiddetimden uluorta azar ediyorum. Ne yazık ki memleket işlerine bakan yok. Muhtesip kendi sefasında. Bu yüzden her ne ararsan bulunmuyor. Bu işi bana verselerdi dünyayı gıda maddeleriyle doldururdum. Herkes de ne aradığını bulurdu. Fakat elden ne gelir?”
Mahmut Paşa durumu padişaha anlattı.
Fatih de bu adamın adını kaydetti ve saraya dönünce onu görmek istediğini söyledi. Hemen yeniçeri aşçısını getirdiler ve huzura soktular.
Padişah da onu muhtesipliğe (Belediye Başkanlığına) tayin ettiğini söyledi.
Adam hemen elini kolunu sıvayıp çalışmaya başladı.
İşi çok iyi idare etti ve İstanbul’u kısa bir zaman içinde bolluğa kavuşturdu.
Onun bu muvaffakiyeti, doğru, dürüst bir adam olması yüzündendi.
Bunun neticesi olarak süratle ilerledi ve günün birinde vezir oldu.
Sonunda Fatih onu Sadrazamlığa tayin etti.
.
İşte, Gedik Ahmed Paşa adıyla meşhur olan tarihi şahsiyet odur. Demek ki yalnız şikâyet etmeyi değil, şikâyetin sebeplerini de ortadan kaldırmayı bilen bir zat imiş.
Hâlbuki şikayet edenlerin çoğu yalnız şikayet etmeyi bilir, fakat işleri düzeltmek için çalışmazlar.
.
AYRILIK ÇEŞMESİ 
Devletin içine düştüğü müthiş para buhranına çare aranır ve saraydaki altın eşyanın paraya çevrilmesi düşünülürken Abdülaziz’e bunu Fuat Paşa söylemiş ve Abdülaziz’in:
-“Demek ki saraylıların su içtikleri altın tasları fazla görüyorsunuz?” demesi üzerine Paşa şu cevabı vermek cesaretini göstermiştir:
-“Padişahım, yarın maazallah bu memlekete düşman girince bizler efendimizin rikabına sarılarak Konya ovalarını tuttuğumuz zaman hanım sultanlar bu altın taslarla ayrılık çeşmesinde mi su içecekler?”
.
Bunları neden mi yazdım?
Hani “Biz Osmanlıyız” diyenler var ya.
“Okuyup ibret alsınlar” diye…