Her şey 1890 doğumlu Çek yazar, “Karel Çapek” in 1920 yılında yazdığı roman ile başladı…

Eserinin adı “R.U.R.-Rossum’s Universal Robots” olarak tarihe geçti ve o zamanlar Halid Fahri Ozansoy tarafından “R.U.R.-Alemşüm-ûl Sun’i Adamlar Fabrikası” adıyla çevrilip, Osmanlıca olarak 1927 yılında Devlet Matbaası tarafından yayınlandı.
.
İnsanlık tarihinde “Robot” kelimesini ilk kullanan kişi olarak bilinir.
.
Biz onu “Suni insanlar” olarak çevirmişiz ayrı mesele…
.
Bu aralar yoğun iş ve etkinlik koşuşturması arasında pek vakit bulamasak da, eşimle beraber bulduğumuz her dakikayı değerlendirmek adına bir film seyretmeye oturuyoruz.
.
Netflix’te bulduğumuz veya önerilenler kısmından seçtiğimiz filmleri fazla vakit kaybetmemek adına seyrediyoruz.
.
İşte bu film onlardan biriydi:
“Mother/Android…”
.
İsminde Androi’i görünce daldım içeri.
Öyle ya, kafa iyice dolmuş, kolay vakit geçirecek yer arıyor.
Bu saatten sonra engin içeriği olan filmlerden ziyade, azıcık vurdulu-kırdılı film iyi gider havasındaydım.
Eşim de sağolsun bana uyar.
.
Androidler yani ilkel adıyla Robotlar ilgimi çekiyor nedense.
.
Seyrettiğim onlarcası var hafızamda.
Dünyanın sonunun “Robotlardan olacağına” inanmış biriyim.
O sebeple ne zaman “Yapay zekâlı robotlarla ilgili” bir yazı, film veya hikâye görsem üzerine balıklama atlıyorum.
.
İnsanoğlunun kendi yaratacağı yapay zekâlı robotların istilasına uğrayacağı apapaçık.
.
Bu filmin senaryosu da aynı benim kafada.
Üretilen yapay zekâlı androidler, gün geliyor beyinlerindeki, “Öldürmeme” programını hackliyorlar…
Ve olan oluyor, önlerine gelen tüm insanları öldürerek dünyayı istilaya başlıyorlar.
.
Geçtiğimiz yıllarda tartışılan konu buna yakındı.
Bazı bilim adamları üretilen yapay zekâlı robotların “Kapatılabilecek bir düğmesi olmasını” savunurken,
Diğerleri “O halde nereye kadar gidebileceklerini göremeyiz” teziyle “Kapatma düğmesi” konusuna muhaliftiler.
.
Bence “Ebemizi görmemek adına” bu anahtarı koymak gerekir.
.
Filmde de Çek yazar “Karel Çapek” den bahsediyor.
“İnsanlık kendisini hackleyerek kaybetti” diye başlayan bir cümlenin sonunda şunu vurguluyor:
“Duygusallık ve sevgi insanlığın sonunu getirdi…”
.
Şimdilerde elimizdeki telefonların bile android özellikli olduğunu varsayarsak, olası bir robot isyanında hepsi birden patlayabilir, akıllı evler aniden yanabilir, akıllı otomobiller kendiliğinden trafikte kaos yaratabilir v.s gibi felaketlere uğrayabiliriz.
.
Herkes gibi güneşin patlaması, serseri bir göktaşının dünyamıza çarpması şeklindeki ahiret senaryolarının aksine, olası “Robot isyanı” bana daha yakın geliyor.
.
Bu yazımı yazıp haberlere şöyle bir göz gezdirdiğimde karşıma çıkan bu haber beni haklı çıkardı.
.
İşte o haber:
19 yaşındaki David Colombo adlı bir genç, dünyanın dört bir yanından 25’den fazla Tesla aracı hacklediğini duyurdu.
Almanya’da yaşayan bilgisayar korsanı; 13 farklı ülkede bulunan araçların sistemlerini hackleyip kontrolünü kısmi olarak ele geçirdiğini öne sürdü.
.
Colombo, kapı ve pencerelerin kilidini açılabileceğini, arabaların anahtarsız çalıştırılabileceğini, güvenlik sistemlerinin devre dışı bırakılabileceğini iddia etmiş.
.
Ayrıca, sürücüyü gözetlemek için kullanılan Tesla kameralarına da erişebildiğini dile getirmiş.
.
Çocuk bu işin tehlikeli olduğunu göstermek için daha ne yapsın?

Neyse, biz dönelim Karel Capek’e ve hayatına.
20. yüzyılın ilk yarısında etik açıdan devrimci buluşları ele alan eserleri, kütle ve atom silahları, insan ötesi akıllı varlıklar ve robotlar ile ilgiliymiş.
Eserlerinde sosyal felaketlerin iç yüzü, diktatörlük, şiddet ve tröstlerin sınırsız gücünün insan üzerindeki etkilerini ele almış.
.
Diğer kitapları, dedektif hikâyeleri, romanlar, peri masalları, tiyatro oyunları ve bahçecilik üzerineymiş.
.
1930’lu yılların sonlarında vahşi Nazi ve faşist diktatörlüklerinin yarattığı tehdit üzerine yoğunlaşmış.
.
İkinci Dünya Savaşı patlak vermeden hemen önce Prag’da ölmüş.
.
Ölümünden sonra aklanana kadar Gestapo kendisini, 2 numaralı halk düşmanı olarak nitelendirmiş.
 
***
ADALET
Sosyal medyanın güzel yanı, böylesi hikâyelerin paylaşılması.
Vakit geçirmek için elimizdeki telefonlardan sosyal medyaya daldığımızda önümüze gelen ve insana öğütler veren gerçek bu hikâyeler, mübarek Cuma gününde oldukça iyi geliyor insana.
.
Olay 1506'da Frankfurt'ta kaydedilmiştir.
Bir tüccar 800 lonca kaybeder.
Yoldan geçen bir marangoz da tesadüfen bu tüccarın çantasını bulur.
800 lonca ne kadardır?
O zaman, 40 lonca için iyi bir at satın alınabildiğinde yaklaşık 20 at bedeli kadardır.
Bir gün marangoz kiliseye gider.
Rahip, Frankfurt’a giren tüccarın 800 lonca kaybettiğini ve bulanın 100 lonca ile ödüllendirileceğini duyurur.
Bunun üzerine marangoz parayı getirir ve Rahibe teslim eder.
Tüccar gelir ve çantayı alır.
Ancak marangoza, vadetmiş olduğu 100 loncayı ödemeyi reddeder ve marangoza ancak 5 lonca uzatır.
Marangoz tüccara sözünü tutmasını söyler.
Açgözlü tüccar, vaat edilen 100 loncayı vermemek için cüzdanında 800 değil 900 lonca olduğunu ve marangozun çantadan para aldığını iddia eder.
Rahip, marangoz için ayağa kalkar.
Marangozu tanıdığını ve onun dürüst bir adam olduğunu, asla böyle bir şey yapmayacağını söyler.
Tartışma kızışır.
Rahip, tüccarı ve marangozu Frankfurt mahkemesine götürür.
Hâkim süreci başlatır.
Tüccara, İncil’e elini koyarak 900 lonca kaybettiğine yemin etmesini söyler.
Tüccar tereddüt etmeden elini İncil’e koyar ve yemin eder.
Yargıç, marangoza 800 lonca bulduğuna yemin etmesini söyler.
Marangoz da elini İncil’e bastırarak yemin eder.
Herkes merakla hâkimin kararını beklemektedir.
Hâkim her şeyin gün gibi açık olduğunu belirterek:
“Marangoz 800 lonca buldu ve tüccar 900 lonca kaybetti. Yani marangozun bulduğu kese tüccarın değil. Dolayısıyla marangozun bulduğu para, sahibi çıkmadığına göre Marangozun kendisine aittir. Tüccar ise kaybettiği 900 loncasını aramaya devam edebilir” kararını verir.
Fakir bir marangozun haklarını reddeden cimri bir tüccar adil bir yargıç tarafından cezalandırılmış ve bu olay Frankfurt tarihine geçmiş…
 
***
KANAL İSTANBUL
2021’in son günlerinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu “Kanal İstanbul” ile alakalı bir açıklamada bulundu.
O tarihten bu yana gündem çok sıkı olduğundan geri dönüp bir değerlendirme yapamamıştım.
Sonrasında da gündemden düşmesi sebebiyle vazgeçmiştim.
.
Ancak Kanal İstanbul Projesi ile ilgili Rusya’dan tekrar bir itiraz gelince tekrar gündeme alıp, sizlere bilgi vereyim dedim.
.
Bakan Karaismailoğlu açıklamasında şöyle demişti:
“2021’de startını verdiğimiz Kanal İstanbul Projesi, 2022 yılında projenin ilerleme hızına hız katacağımız en önemli gündemlerimizden biri olacak. Kanal İstanbul ile dünya deniz taşımacılığına yeni bir soluk getireceğiz. Türkiye’nin denizlerdeki lojistik hakimiyetini artıracağız. Cumhuriyetimizin yüzüncü yıl sembollerinden birisi olacak, 1915 Çanakkale Köprümüzü ve Malkara Çanakkale oto yolumuzu 2022 yılının ilk çeyreğinde hizmete açacağız.”
.
Bu açıklama sonrası Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksandr Gruşko, sanki bakana yanıt verir gibi şöyle bir açıklama yaptı:
“Türk partnerler, Montrö Sözleşmesi’ndeki rejime sıkı sıkıya bağlılığını koruyor. Rusya, bu rejimin korunacağını düşünüyor. Rejimin zayıflaması, sadece bölgesel güvenliği ve istikrarı baltalamayacak, aynı zamanda Avrupa’nın güvenliği için tehdit oluşturacak…”
.
Türkiye’nin Kanal İstanbul Projesiyle ilgili planlarını ele alması sonrası Putin, “Bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması için 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin hükümleri uyarınca belirlenen Boğazlar rejiminin korunmasının önemini” vurgulamıştı.
.
Kısaca Montrö’ye dayanarak Rusya Kanal İstanbul Projesi’ne karşı çıkıyor.
.
“Rusya’ya rağmen, Amerika’nın merakla yapımını beklediği projenin akıbetini” bizler de merakla bekliyoruz…