Pazar günü sizlere sosyal medyadan notlarıma aldığım bir öyküyü paylaşmak istedim. Oldukça anlamlıydı zira…

Pazar günü sizlere sosyal medyadan notlarıma aldığım bir öyküyü paylaşmak istedim.
Oldukça anlamlıydı zira…
.
Tam metroya bineceğiz, bir tane yaşlı amca makinenin önünde panik yapmış, dolduramıyor kartı.
Arkasında birkaç tane genç birikmiş bağırıyor amcaya:
-“Hadi be, n’apıyosun, flört mü ediyosun makinayla?”
Tabi bunu duyunca delirdim.
“N’apıyosunuz ya!” dedim, gittim amcaya yardım etmeye.
“Canım amcam sen ne istiyorsun?” dedim:
“Kartım yok” dedi.
Doldurduk kartını:
“Al istediğin yere git bununla, hatta sen başvuru yap senin yaşına ücretsiz ulaşım” dedim.
Neyse ben de doldurdum kendi kartımı metroya geldim.
Baktım amca orada bekliyor hala, “Ne oldu?” diye sordum.
“Yavrum adres soracaktım, beni azarlarlar diye soramadım, seni bekledim” dedi.
“Olur mu öyle şey amcam” dedim, “peki nereye gidecektin sen?”
“Üsküdar Marmaray’a…” dedi.
“Amca Kirazlı’dayız, karşı tarafta o. Nasıl buraya geldin, burası çok uzak?” dedim.
Kafasını eğdi.
Tarif etmeye başladım:
“Buradan Yenikapı’ya git, oradan sarı çizgiyi takip et, Marmaray’a bin, oradan 2 durak sonra Üsküdar Marmaray’dasın” dedim.
Baktım amca mahzun mahzun bakıyor, anlamamış durumu…
“Tamam” dedim “amca gel beraber gidiyoruz.”
Atladık metroya gidiyoruz Üsküdar’a doğru, yolumuz var da var.
Muhabbet olsun diye sordum:
“Amca sen nerelisin?”
“Malatya” dedi.
“Var mı kayısı bahçesi filan” dedim.
Dedi ki:
“Yavrum ben emekli ağır ceza hakimiyim.”
“Vayy be!” dedim içimden, “Onlarca kişiye müebbet dağıt, 40 yıl, 50 yıl hapis ver, sonra gel metroda kartı şaşır, ey insanoğlu...”
“Amca” dedim “Malatya’dan İstanbul’a neyle geldin, uçakla mı otobüsle mi?”
Amca gözlerimin içine boş boş baktı ve: “Hatırlamıyorum” dedi.
Dedim: “Amca valizler nerde?”
3 yaşındaki çocuk gibi yüzüme baktı “Nerede?” diye bana sordu.
O an anladım amca demans hastası…
Yani kişisel tarihini unutmuş, kendi geçmişini silmiş.
“Peki amca neden Üsküdar?” diye sordum bana: “Oğlum beni, Üsküdar Marmaray’da bekliyor” dedi.
Derken indik Üsküdar Marmaray’a.
Oturduk bekliyoruz “Gelen giden yok…” İyice bekledikten sonra:
“Amca telefonunu ver.” diyerek istedim ve sonra aramalara baktım.
Sürekli aranmış birini aradım telefonla.
Kızıymış meğer.
Dedim: “Gece gece rahatsız ettim ama...” daha lafımı bitirmeden,
“Üsküdar Marmaray’da mısınız?” diye sordu.
“Evet” dedim, şaşırdım da tabi.
“Size eniştemin numarasını vereceğim, lütfen onu arar mısınız?”
Aradım numarayı.
Daha “Gece gece rahatsız ediyorum kusura bakmayın ama...” der demez o da “Üsküdar Marmaray’da mısınız?” dedi.
İnanamadım…
“Evet” dedim.
“Hemen geliyorum.” diyerek kapattı telefonu.
Şaşırmıştım tabi.
Derken enişte geldi birazdan.
Gelir gelmez sarıldı bana, ben başladım azarlamaya:
“Demans hastası olan bu adamı niye tek başına salıyorsunuz dışarı. 3 yaşında birini salmakla aynı şey! Oğlu burada olacakmış neden yok?”
Enişte koluma girdi.
Bak anlatayım sana durumu:
“Demans hastası, evet… Geçmişindeki hiçbir şeyi hatırlamıyor, doğru. Oğlu polisti. 3 yıl önce şehit oldu! Oğluyla son telefon görüşmesinde ‘Baba Üsküdar Marmaray’da seni bekliyorum’ demiş... Her şeyi unuttu da onu bir türlü unutmuyor. Arada bir evden kaçıp buraya geliyor…”
Dizlerimin bağı çözüldü.
Kaldım öylece…
Neyse onlar gitti, kafamda cümleler dolaşmaya başladı.
“Belki” dedim “oğlu gerçekten de oraya geliyor ama biz göremiyoruz.”
Sonra konu üzerine bir kez daha düşündüm. demans hastalığı aslında bizim de hastalığımız…
Toplum olarak geçmişimizi unuttuk, sağa sola savruluyoruz nereye gittiğimizi bilmeden.
Kim olduğumuzu unuttuk.
Nereden geldik ve nereye gideceğimizi unuttuk.