Seyahatten dönen ev sahibi havaalanından bahçıvanına telefon açmış...

Seyahatten dönen ev sahibi havaalanından bahçıvanına telefon açmış:
-“Nasıl, her şey yolunda mı?”
-“Yolunda efendim... Küreğin sapı kırıldı, şu anda onu tamir ediyordum.”
-“Neden kırıldı?”
-“Köpeğinize mezar kazarken zorlamışım, ondan kırıldı…”
-“Nee! Köpeğim mi öldü?”
-“Maalesef havuza düştü?”
-“Benim köpeğim çok iyi yüzerdi; havuzda nasıl ölür?”
-“Havuzun suyu boşalmıştı, atlayınca betona çakıldı.”
-“Havuzu yeni doldurtmuştuk, neden boşalttınız?”
-“İtfaiyeciler evdeki yangını söndürürken ilave suya ihtiyaç duydular.”
-“Neee! Evde yangın mı çıktı?”
-“Evet efendim. Annenizin vefatı dolayısıyla taziyeye gelenlerden biri yanık sigara bırakmış.”
-“Annem mi öldü? Yahu kadıncağız daha iki hafta önce sapasağlamdı?”
-“Haklısınız da... Yatak odanızda karınızla en yakın arkadaşınızı aynı yatakta görünce kalbine inmiş.”
-“Ne diyorsun sen… Yahu hiç pozitif bir haber yok mu adam sende?”
-“Var efendim... Geçen gün siz koronavirüs testi yaptırmıştınız ya! Sonucu geldi, pozitif çıkmış...”
 
***
Bir gün Kamil Paşa, yapılan bir şikayet üzerine Şair Eşref’i vilayet makamına davet etmişti.
Davete icabet eden Eşref, vilayete geldiği zaman kendisine, “Valinin encümende olduğu ve biraz beklemesi icap ettiğini” söyleyerek gösterilen koltukta beklemesini söylemişler.
Valiyi bekleyen şair, bir ara içerideki konuşulanları dinlemeye çalışmış.
Valinin, münakaşa edilen bir mesele hakkında: “O kadar incelemeyin, millet eşektir, anlamaz” dediğini duymuş.
Bu sözlere fena halde üzülen şair, hemen cebinden çıkardığı bir kâğıda şu kıtayı yazmış ve odacıya valiye verilmek üzere bırakmış.
Sonra da çıkıp gitmiş.
“Ehli mansaptan birisi,
Millete ‘Eşek’ dese,
Reddolunmaz sözü amma,
‘Eşşoğlu’ can sıkar.
Millete ‘eşek’ diyen
Eşek herif bilmez mi ki,
Sadrazamlar da valiler de
Milletten çıkar.”
 
***
Her gün tarlaya çalışmaya giden genç bir gelin ile yaşlı kaynanası varmış...
İki tane sapık adam günlerdir gözledikleri gelin ile kaynanayı “tecavüz etmek için” gözlerine kestirmişler ve plan yapmışlar.
Ertesi gün gelin ile kaynana tarlaya giderken ortalığı yıkan bir ağlama sesi duymuşlar.
Bir bakmışlar uzaktaki kulübeden geliyor.
Hemen koşarak gitmişler kulübeye.
Kapıyı çalmışlar…
Sapık olan adamlardan biri kapıyı açınca kaynana sormuş;
-“Hayırdır, bu ne ses? Bu ne bağırtı?”
Adam demiş ki:
-“Cenazemiz var. Ağlama sesleri ondan… Buyurun içeri”
Gelin-kaynana içeri girmişler.
Giriş o giriş tabi…
Adamlar gelin-kaynanaya tecavüz etmişler.
Gelin-kaynana evden çıkarken, gelin sormuş:
-“Ana be… Ne yapacağız şimdi?”
Kaynana cevap vermiş:
-“Valla gelin, seni bilmem ama ben yedisine de geleceğim, kırkına da… Sevaptır kız…”
 
***
Tanrı dağları yaratmış:
“Mükemmel oldu” demiş.
Ağacı yaratmış bakmış ve:
“Çok güzel oldu” demiş.
Hayvanları yaratmış:
“Süper oldu” demiş.
Erkeği yaratmış:
“İşte budur” demiş.
Kadını yaratmış.
Biraz durmuş.
Etrafına bakmış…
“Neyse bu da makyaj yapar artık n’apalım” demiş…
 
***
Tanrı önce erkeği yaratmış.
Sonra kadını yaratmış.
Birisi Tanrı’ya sorma cesareti göstermiş;
-“Allahım! Neden önce erkeği, sonra kadını yarattın?”
-“Cevap gecikmeden gelmiş;
-“İnsan yaratacaktım, önce demosunu yaratayım dedim…”
 
***
Günün birinde üç erkek ormanda yürürlerken karşılarına büyük ve vahşi bir nehir çıkmış.
Bunu nasıl başaracaklarını bulamamışlar.
Birinci erkek dizlerinin üstüne çökmüş ve Tanrı’ya dua etmeye başlamış.
-“Allah’ım, lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç ver” der demez birden adamın uzun kolları ve güçlü bacakları olmuş ve böylece nehrin karşı kıyısına geçmiş.
Tabi bunun için 2 saat boyunca dalgalarla boğuşmuş ve neredeyse 3-4 kez boğulma tehlikesi geçirmiş.
Bunu gören ikinci erkek de dua etmiş:
-“Lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç ve gerekli aracı ver” der demez Tanrı ona bir tekne vermiş ve o da nehrin karşı kıyısına geçmeyi başarmış.
Tabi birkaç kez teknenin alabora olma tehlikesiyle karşılaşmış.
Tüm bu olan bitenleri izleyen üçüncü erkek de dizlerinin üstüne çökmüş ve yalvarmaya başlamış;
-“Lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç, araç ve zekayı ver” der demez, adam birden kadına dönüşmüş.
Kadın elindeki haritaya bakmış ve nehrin biraz yukarısındaki köprüden karşıya geçmiş.
 
***
Bir Sanskrit efsanesine göre yaradan, erkeği yarattıktan sonra:
Ayın yuvarlaklığını,
Tırmanıcı bitkilerin kıvrımlarını,
Yaprakların hafifliğini,
Bulutların ağlayışını,
Kaplanın zalimliğini,
Ateşin akışkanlığını,
Karın soğukluğunu ve
Kuşların cıvıltısını bir araya getirerek, kadını yaratmış ve onu erkeğe sunmuş.
Üç gün sonra erkek, Tanrı’ya gelip şöyle demiş:
-“Bana verdiğin bu kadın hiç durmadan konuşuyor, beni hiç rahat bırakmıyor, sürekli ilgi istiyor, bütün vaktimi alıyor, her şeye ağlıyor, hiç bir iş yapmıyor. Onu geri almanı istiyorum.”
Tanrı, bunun üzerine kadını geri almış.
Ama çok geçmeden erkek geri gelmiş ve demiş ki:
-“O şarkı söyleyip dans ederdi, göz ucuyla beni izlerdi, oyun oynamayı çok severdi, korktuğunda bana sarılırdı, gülüşü müzik gibiydi, onu seyretmek çok hoştu. Onu bana geri ver.”
Böylece Tanrı kadını erkeğe geri vermiş ama üç gün sonra erkek yine kadını geri getirmiş ve Tanrı’dan onu geri almasını istemiş.
Tanrı kızmış;
-“Olmaz!.. Ne onunla ne de onsuz yaşıyorsun. Elinden geldiği kadar idare etmeye bak!..”
 
***
Büyük bir fabrikanın müdürü fabrikayı sürpriz bir ziyaret yaparak, personeli kontrol etmeye karar verir.
Dolaşırken tembel tembel oturan genç bir eleman görür ve çok sinirlenir;
-“Haftalık ücretin ne kadar?”
-“300 dolar…”
Cüzdanını çıkarır ve 300 doları uzatır:
-“İşte haftalığın, git bir daha da gelme.”
Yöneticisine dönerek:
-“Bu tembel adam ne kadar zamandır burada çalışıyordu?”
-“O burada çalışmıyordu ki… Yalnızca pizza siparişimizi getirmişti…”
 
***
Yeni evli bir adam işten eve geldikten sonra banyo yapmış, tıraş olmuş, üzerine ne güzel kıyafetlerini giymiş ve karısına yanaşıp:
-“Sevgilim, ben çıkıyorum.”
-“Nereye gidiyorsun hayatım?”
-“Bara gidiyorum bir tanem, arkadaşlarla bir şeyler içeceğiz”.
-“Aman da aman... Benim kocacığım içki mi istiyormuş?”
Kadın hemen minibara koşmuş ve 12 ülkeden 25 değişik içki çeşidini adamın önüne koymuş.
Adam bunun üzerine:
-“Benim düşünceli, tatlı sevgilim... Çok teşekkür ederim, ama barda. Buz gibi bardakta...”
Adam daha cümlesini bitiremeden kadın hemen mutfağa koşmuş, derin dondurucudan çıkardığı bardağı koşa koşa adama getirmiş; “Aman da aman... Benim aşkitom içkisini buz gibi bardakta mı içmek istiyormuş? Alsın bakalım, içsin bakalım!” diyerek uzatmış adama.
-“Benim güzel kurabiyem... Barda buz gibi içkimi içerken yanında yediğim çerezler... Bilsen canım nasıl çekti. Sana söz, 2-3 saat içinde döneceğim…”
-“Aman da aman... Benim canımın içi çerez mi istiyormuş?”
Kadın koşa koşa içeri gitmiş.
Bir tepside 15 çesit çerezle geri dönmüş.
Adam artık dudaklarını ısırmaya başlamış ve son bir güçle kadına demiş ki:
-“Ama benim güzel meleğim, barda biliyorsun, hani arkadaş arkadaşa... Yahu erkek erkeğe bir muhabbet vardır bilirsin, hani biz kendi aramızda biraz rahat konuşuruz.”
Kadın gülümsemiş;
-“Aman da aman... Benim bir tanecik kocacığım erkek erkeğe rahat muhabbet etmek mi istiyormuş? O zaman... Bana bak oğlum... Al şu lanet olası içkini, bardağına doldur ve çerezlerinle zıkkımlan. Hiçbir yere gitmiyorsun, anladın mı koççum!”