Fransa’da, 1789 Ekiminde, fakir kadınlar, “Hükümetin değişmesi” yönündeki taleplerini Kral’a duyurma adına Versailles Sarayı önünde yürüyüş yaptılar.

Fransa’da, 1789 Ekiminde, fakir kadınlar, “Hükümetin değişmesi” yönündeki taleplerini Kral’a duyurma adına Versailles Sarayı önünde yürüyüş yaptılar.
“Kadınların ne istediğini” soran Kraliçe Marie Antoinette’e, “Ekmek istiyorlar” dendi.
İşte o anda tarihe geçen sözü patladı:
“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler…”
(Aslında bu sözün o manada söylenip, söylenmediği daha sonra tartışılsa da rahmetlinin üzerine yapıştı.)
.
AK Partinin 7. Olağan Kongresine katılan Genel Başkan Erdoğan;
Bir esnafın, “İşsiziz. Evimize ekmek götüremiyoruz” şeklindeki sözlerine şöyle cevap verdi:
“Bu biraz bana abartılı geldi. Çok abartılı geldi bana…” dedikten sonra Erdoğan, “Keyif çayı bu. Bu çayı iç” diyerek çay dağıttı.
.
Ben oldum olası halkı idare edenlerin,
Liderlerin,
Başbakanların,
Bakanların,
Vekillerin
“Halkın içinde ikamet etmesinden” yanayım.
.
Halktan kopuk yaşamakla verilecek kararların sağlıklı olduğunu düşünmüyorum.
.
Misal;
Kapısında sıkı güvenlik olduğu halde halktan soyutlanmış lojmanında oturan ve evi hiç soyulmamış bir hâkim, evi soyulan vatandaşı anlayabilir mi?
.
Damdan düşmeyen bir politikacı halkı anlayabilir mi?
.
“Çay iç” denilen vatandaşın büyük hevesle ve zorla ulaşabildiği, gözünde dev gibi büyüttüğü Başkanından “Keyif çayı iç” şeklinde cevap alması ile düştüğü durumu düşünebiliyor musunuz?
.
“Kendisinin fakirlikten geldiğini” her daim söyleyen birinin, böylesi bir cevap vermesi gerçekten üzücü.
.
Misal:
“Çoban Sülü” geçti bu politika sahnesinden.
Çobanlığını hiç inkâr etmedi.
Eşi oldukça zengin olmasına rağmen, yaşamı hiç şaşalı olmadı.
Ömrünün sonuna kadar “Güniz Sokak” taki mütevazı evinde yaşadı.
.
Kısadan hisse:
“Politikacılar halkı anlarlarsa, daha iyi yönetirler…”
 
***
Son günlerde Fransa ile “Papaz” vaziyeti yaşıyoruz.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Birleşik Arap Emirlikleri’nden aldığı gazla veya emirle (veya güçle Türkiye’ye şimdilik sözle) saldırmaya devam ediyor.
Üzerine vazife olmamasına rağmen Avrupa’yı bahane ederek, Yunanistan ile işbirliği yapıp bizim işlerimize burnunu sokmak gibi bir adet edindi.
Son olayda ise “Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürlerden vazgeçmeyeceklerini” dile getirince ipler koptu...
.
En sert cevabı da Erdoğan’dan aldı.
.
Ancak cevap biraz seviyesiz oldu.
.
Zira Erdoğan’ın:
“Macron denilen zatın İslam ile Müslümanlarla derdi nedir? Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var” ifadesi pek hoş olmadı.
Daha zekice laflar kullanarak adamı düşünmeye sevk edecek cevap vermek, adamın şaftını kaydırabilirdi.
.
Ama Macron denilen zat Türkiye’ye, “İslam’ı kullanarak hakaret ettiğini zannederken” hiç hesap etmediği şekilde Müslüman ülkelerin tepkisi ile karşılaştı.
Şimdilik boykot seviyesinde başlayan protestoların büyümesi karşısında büyük ihtimal “Seve seve” özür dilemek zorunda kalacak.
Yoksa Ortadoğu’da ki BAE ile kurdukları sinsi planları suya düşebilir…
.
(Not: Bu yazımı yazdığım ana kadar Türkiye olarak Fransız malları için henüz boykot kararı almadık!)