1864 yılına kadar, Ruslara karşı büyük mücadeleler veren Çerkezler vatanlarından edilmişlerdir.

1864 yılına kadar, Ruslara karşı büyük mücadeleler veren Çerkezler vatanlarından edilmişlerdir. Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak halinde olan, ancak hiçbir zaman Osmanlı toprağı olmayan yurtlarında bağımsız halde yaşamlarını sürdürürlerken, Osmanlı ile Ruslar arasında imzalanan Edirne Antlaşmasına dayanarak Ruslar, işgale başlamışlardır. Kafkas Kartalı İmam Şamil liderliğinde, Çerkez boylarının önemli bir kısmı organize edilmiş, Ruslara karşı dik duruş sergilenmiş, ancak güçlü Rus ordusu karşısında dayanılamamıştır.
Neslin tükenmesiyle karşı karşıya kalan Çerkezler, direnişi bitirmeye karar vermişlerdir. Neticede sürgün adıyla şekillendirilen soykırım başlatılmıştır.
 Sürgünü irdeleyecek olursak, yaşananlar çok hazindir. Bugünkü Soçi limanından çürük çarık gemilere bindirilen 1.5 milyonun üzerinde Çerkez, bir kara bulabilmek için baharın deli günlerinde Karadeniz’e açılırlar.
Kardeşler, akrabalar kesinlikle aynı gemilere bindirilmez. Her aile bir çekirdek misali gemilerde günlerce yol alır. Fırtınalı Karadeniz’de gemilerin kimi Trabzon’a, kimileri Samsun’a, Ordu’ya, İstanbul’a, Burgaz’a gelir.
Salgın hastalık, gemilerde ikinci bir soykırıma neden olur. Yüz binlerce Çerkez, Rus askerleri tarafından katledilirken, yaşlı ve çocukların önemli bir kısmı da gemilerde hastalıktan vefat eder. Vefat edenlerin bazıları mecburen denize atılır. Bu yüzden Çerkezler Karadeniz’den tutulan balıkları yemezler. Burgaz limanından Yugoslavya içlerine doğru göçen Çerkezler, ikinci bir Rus işgaliyle tekrar tehcire maruz kalır ve Osmanlı’ya sığınırlar. Osmanlı, Anadolu’dan Mısır’a kadar olan coğrafyada yurt tahsis eder. Genellikle kullanılamayan sazlık sulak alanlara yerleşen, tarım ve hayvancılığı iyi bilen Çerkezler, bulundukları yörelerde başta Türklerle ve diğer milletlerle çok iyi geçinir, mensubu olduğu ülkeye aidiyetin bütün gereklerini yerine getirir.
Vatanın savunmasında, özellikle Kurtuluş Savaşında olağanüstü kahramanlıklar gösterirler. Çünkü bir vatan kaybeden kadar vatanın kıymetini kimse bilmez.
Müslümanların Avrupa’dan atılması sadece Almanlar tarafından değil, birçok Avrupalı tarafından da yerine getirilmesi gereken tarihi bir zorunluluk olarak görülmüştür. Rusya, Kırım ve Kafkasya’daki katliamları ve sınır dışı etmeleriyle, “Etnik temizliği” sağlamıştır. Diğer taraftan, Kafkasya ve Balkanlar arasında acımasız ölüm çemberi oluşturulmuş, Balkanlara yerleştirilen Çerkez mülteciler, Ermeniler tarafından da kışkırtılan Bulgarların zulmüne maruz kalmışlardır.
Günümüzde Çerkezler, Biga, Gönen, Bandırma, İvrindi, Düzce, Samsun, Kayseri, Göksun, Kızıltepe gibi yörelerde yoğunlaşmışlardır. Gelenek ve göreneklerini uzun süre korumalarına rağmen, yaşadıkları ortamların kültürlerinden etkilenmişler, kendilerine uygun olanları benimsemişlerdir. Modern yaşam şekilleriyle yerleştikleri alanlarda örnek olmuşlardır.
Zaman çok şeyi unutturur. Üstelik özellikle ülkemizde tarihi bellek de zayıftır. Ancak ölümün acısı başkadır, vatan ve namusu için kurbanlar vermek başkadır. Soykırımın acısını yüreklerine gömerek bu topraklara güzelliklerini sunan insanlarımızı onurlandırmak, Karadeniz’in sularına gömülen insanlarımıza da Allah’tan rahmet dilemek boynumuzun borcudur. Mekânları Cennet olsun.
Geçtiğimiz yıllarda, boğaza karanfil bırakmak suretiyle anılan soykırım, bu sene salgın tedbirlerine takıldı. Güzel Çanakkale’mizde her yıl Orhan ve Medine Erinan tarafından organize edilen etkinliklerde, her yere koşturan, kocaman yürekli Medine Kardeşimiz olamayacak artık. Nur içinde yatsın. Mekânı Cennet olsun.