.

Allah rahmet eylesin Süleyman Demirel nüktedan bir siyasetçiydi.
İşini iyi biliyordu.
Onun yıllar önce, 12 Eylül sonrası anlattığı fıkraları yazmak istedim.
Sonucunu nereye bağlarsanız bağlayın, size kalmış bir şey.

Bir profesör aslanla kuzunun aynı kafeste yaşayabileceğini iddia etmiştir.
Ancak etrafındakiler bunun gerçekleşemeyecek bir durum olduğunu söylemiştir.
Profesör ise buna mukabil deneyip olabileceğini iddia etmiştir. Hemen akabinde hayvanat bahçesinde denemelere başlamıştır. İtiraz edenler bir hafta sonra kuzu ile aslanın aynı kafeste olduğunu görmüştür.
Profesöre şaşkınlıkla bunu nasıl başardığını sorduklarında profesör şu cevabı vermiştir:
-“Her gün kafese yeni bir kuzu koyuyoruz.”
***
Hocanın evini hırsızlar soyunca komşular söylenmeye başlamıştır:
-“Hocam, insan kapısını kilitlemez mi?”
-“Para ortaya konur mu?”
-“Bu kadar ağır uyku olur mu?” diye.
Nasrettin Hoca da tüm bu söylenmelere şu şekilde cevap vermiştir:   
-“Tamam, ben hatalıyım da, eve giren hırsızın hiç mi kabahati yok?”
***
Manevra varmış.
Mehmet elde tüfek yerde yatıyormuş.
Komutan gelip sormuş:
-“Düşman önden gelirse ne yaparsın?”
Mehmet cevaplamış;
-“O tarafa döner ateş ederim komutanım…”
Komutan tekrar sormuş:
-“Sağdan gelirse?”
-“Sağa döner ateş ederim komutanım…”
-“Soldan gelirse?”
-“Sola döner ateş ederim komutanım…”
Komutan en sonunda:
-“Ya düşman tepeden gelirse?” diye sormuş.
Mehmet cevap olarak:
-“Bu memleketin tek askeri ben miyim komutanım?”
***
İki berduş kasaba meydanında avare avare dolaşırken bir kalabalığa rastlamış.
Bakınırlarken bir güvercin uçup berduşlardan birinin omzuna konmuştur.
Herkes toplanmış, berduşa;
“Sen padişahımız olacaksın” demişler.
Berduş;
“Olmaz” diye ısrar etse de, inatçı kasabalılara yenik düşmüş.
Padişahlığı kabul edip arkadaşını da sadrazam yapmış.
Padişah tahta oturur oturmaz başlamış zulme, boyun vurmaya, vergi salmaya.
Arkadaşı: “Yapma, halk kızacak” deyince, çiçeği burnunda padişah cevap vermiş;
-“Güvercin uçurup padişah seçen halka böylesi az bile.”
***
Urfa’da zengin bir adamı öldürmüşler.
Bu adam kendi hâlinde, alacağı vereceği, çoluk çocuğu olmayan bir adammış.
Amcasının oğlu cenazenin başına gelerek kimin, neden öldürdüğünü sorgulamadan kendisine kalacak mirası hayal ederek kasketini amcaoğlunun yüzüne örtmüş ve şu cümleleri kurmuş:
-“Olacağı buydu.”
***
Bunlar da darbe ile ilgili diğer fıkralar;
***
12 Eylül yapılmıştır.
Her tarafta operasyonlar yapılmaktadır.
Yine bir öğrenci evi basılır.
Kitaplar toplanır, falan filan.
Sonra askerin biri duvarda asili duran Marx’ın resmine bakarak “Bu kim lan?” der öğrenciye.
Öğrenci korkudan “Dedem!” der.
Asker resme şefkatle bakarak nasihat verir;
-“Ulan böyle nur yüzlü bir deden var sen de kalkıp böyle komünist işlerle uğraşıyorsun…”
***
Darbe yapılmıştır.
Üniversiteli genç evde ders çalışırken askerler ve polis birden eve girerler.
Evi arayıp tararlar ve hiç bir şey bulamazlar.
Ama sonunda biri teypte çalan müziğe dikkat eder;
-“Bu ne lan!”
Öğrenci;
-“Mozart”
Komutan yanındakine emrederek;
-“Seni gidi Mozartist seni, götürün bunu!”
***
12 Eylül döneminde Ali Baransel, tüm basın-yayından sorumlu kişi olarak atanır.
Bir gün gazetelerden birinde bir fıkra yayınlanır.
Kenan Evren bu fıkrayı görünce çılgına döner.
Fıkra şöyledir:
Güney Amerika’da bir uzmana sormuşlar;
-“Darbe yapmak mı daha kolaydır, yoksa turşu yapmak mı?”
Uzman,
-“Darbe yapmak daha kolaydır. Çünkü hıyar turşusu yapmak için aynı boy taze hıyarları seçeceksin, onları uygun kıvamda tuz, limon, sirkeli suyun içinde uygun süre bekleteceksin vs. oldukça uzun iş. Ama darbe yapmak için üç hıyarı yan yana getirmek yeterlidir” demiş.
Kenan Evren, bu fıkrayı okuyunca derhal Ali Baransel’i çağırmış;
-“Bu ne rezalet, böyle bir saçmalığın yayınlanmasına nasıl izin verirsin, neden kontrol etmezsin” diye çıkışmış.
Ali Baransel ne olduğunu anlamak için gazetedeki fıkraya bir göz atmış ve:
-“Sayın paşam, boşuna üzülüyorsunuz, bakın burada üç hıyar diyor, beş hıyar demiyor ki” demiş.
Bunun üzerine Kenan Evren gazeteyi alıp fıkraya tekrar bakınca “Haklısın” demiş…