Günde iki öğün yemek yediğimden bazen akşama doğru karnım acıkıyor.

Akşam yemeği için oldukça zaman olmasından dolayı midem kazınıyor.

.

3 harfli marketlerin birinde keşfettiğim galeta türü bir atıştırmalığı, zaman zaman alıyor ve çayla beraber götürüyorum.

.

Bu galetanın 1 buçuk sene öncesi fiyatı 4 lira iken, dün aldığımda 49 liraydı.

.

Hani "Enflasyon filan yok, birileri uyduruyor" diyenlere soracağım.

Hani "Ben ekonomistim" diyenlere soracağım,

Hani "Birileri fiyatları abartıyor" diyenlere soracağım.

.

Sonuç mu?

Bir galeta kadar değerimiz yok.

.

Cevap verin;

Bir galetanın fiyatı 1 buçuk senede 10 kat artarken bizim emekli maaşlarımız olduğu yerde sayıklıyor.

Asgari ücretle ev kirası bile verilemiyor.

.

Ekonomi bakanımız "2026'da düze çıkacağız" diyor.

Nasıl bir batış yaşadıysak artık, 2 senede kendimize gelemeyeceğiz.

.

İşte bu noktada halk uyanmasın, fazlaca eleştiri yapmasın diye "Yeni Anayasa" lokmasını saldılar çayıra.

.

"Millet Anayasayı tartışırken, yediğini, içtiğini unutur" demeye getirdiler.

.

2017 yılında bu ülkede Anayasa değişti mi?

Değişti.

.

O zaman ne denmişti?

Özgürlükler ülkesi olacağız.

.

Olduk mu?

Daha Taksim'e çıkamıyoruz.

.

2017 Anayasa referandumunda AKP'nin vaatlerini, Hatırlayalım.

.

Bu Anayasa (2017) kabul gördüğünde şunlar olacaktı;

Hızlı ve etkili yönetim olacak

Ekonomik büyüme, refah ve kalkınmanın garantisi olacaktı.

Hızlı karar alan, hızlı icraat ve reform yapan, etkin bir yönetim modeli oluşacaktı.

Vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılayan, gelişmelere ayak uyduran, kurumların hızlı çalışmalarını sağlayan bir işleyiş hakim olacaktı.

Bürokrasi azalacak, büyüme hızlanacaktı

2023 ve ötesine uzanan hedefler ivme kazanacaktı.

.

Buyurun işte bunları vaat etmişler.

Ekonomi düzelecek,

2023'te uçacağız,

Büyüme hızlanacak?

.

Durun daha bitmedi;

Vesayet sistemi tamamen tasfiye edilecekti.

Yasama (meclis) ve yürütme (hükümet) güçlenecekti.

Devletin gerçek sahibi millet olacaktı.

Yönetimde çift başlılık ortadan kalkacaktı.

Hükümet icraat yapacak, meclis kanun yapacak ve hükümeti denetleyecekti.

Meclis ve hükümet gerçek anlamda ayrılmış olacaktı.

Meclis ve hükümeti, her ikisini de millet seçecek ve denetleyecekti.

.

Ne oldu?

Yargı filan?

İcraatlar?

Denetlemeler?

.

Dur dur daha var;

Güçlü hükümet, huzurun, güvenliğin ve özgürlüğün teminatı olacaktı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi terörle mücadelemize güç katacak. Kurumsal yenilenme sayesinde güvenlik politikalarımız daha etkin şekilde işletilecekti.

Terörle etkin mücadele edilecekti.

Terör Türkiye’nin gündeminden düşürülecekti.

Güvenlik politikalarında hızlı ve etkin karar alınacaktı.

İnsanımız özgürlüklerini güvenli bir ortamda yaşayacaktı.

.

Ne oldu?

Ortalık göçmen doldu, güne geçmiyor bir güvenlik haberine karışmasınlar.

Özgürlüklere ne oldu?

.

Durun daha bitmedi.

Cumhurbaşkanı ile meclisin birlikte seçilmesi krizlerin uzlaşma yolu ile çözümünün yolunu açacak.

Geçmişteki hükümet krizleri tarihe karışacak.

Siyasette daha sorumlu, daha akılcı, daha uyumlu bir anlayış hakim olacak.

.

Hangi uzlaşma?

Bay Kemal,

Özgür Efendi…

.

Daha var;

Cumhurbaşkanı’nın partisi ile ilişiği kesilmeyecekti, kesilmedi.

Cumhurbaşkanı’na kararname çıkarma yetkisi verildi.

Üst düzey kamu görevlilerini Cumhurbaşkanı atadı.

Kurumlar ile ilgili idari düzenlemeler Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapıldı.

Sıkıyönetim kalktı, yerine Kayyum geldi.

Yargı sivilleşti,

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yeni düzenleme geldi.

Anayasayı tanıyanları, tanımayanları gördük ve hala görüyoruz.

.

Neler vaat edildi, neler yaşandı hepsini yaşadık gördük.

.

Şimdilerde gündeme gelen Anayasa tartışmaları için şu deniyor;

"Mevcuda uyun, yenisine sonra bakarız…"

 

EZOP HİKÂYESİ

Bundan 2500 yıl önce Ege'de bir köle yaşardı.

Adı Ezop, (Aisopos)

Köleydi ama bilgeydi.

.

Zenginlerin sadece hizmetçiliğini değil, aynı zamanda akıl hocalığını da yapardı.

Masallarıyla ünlüydü.

Masallarında hayvanları konuşturur, mesajını hayvanlar üzerinden verirdi.

Ve o masallar ülkeyi yönetenleri ağır şekilde eleştirirdi.

La Fontaine’e ilham olan Ezop'un masalları günümüze kadar geldi ve bizim kulağımıza bir şeyler fısıldıyor.

Tabi anlayana.

.

"İnek, at ve eşek" bir gün bir araya gelerek bir karar almışlar.

"Üçü farklı yönlere giderek dünyanın farklı yerlerinde 3 yıl boyunca insanları gözlemleyecekler.

Sonra aynı yerde buluşup, izlenimlerini birbirlerine anlatacaklar."

"Tamam" derler ve dağılırlar.

.

Aradan üç yıl geçer.

.

Buluşma yerine önce inek, sonra at gelir.

İkisi de perişan halledir.

Yorgun, bitkin, bir deri, bir kemiktirler.

At ineğe sormuş;

"Nedir bu halin arkadaş?"

İnek derin bir "Ah!" çekerek başlamış anlatmaya;

"Bu insanlar çok merhametsiz. Beni sürekli birbirlerine sattılar. Alan hem sütümü sağdı, hem tarla sürdürttü. Aç, uykusuz bıraktılar. Üç yıl boyunca anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Tam keseceklerdi, canımı zor kurtardım…"

.

İnekten sonra At almış sözü ve o da anlatmaya başlamış;

"Benim yaşadıklarım da farklı değil. Önce ağzıma bir demir parçası geçirdiler. Sonra üzerime bindiler. Kırbaçlayarak koşmamı istediler. Ben koştukça onlar daha hızlı koşmam için daha sert kırbaçladılar. Belim artık taşıyamaz hale gelince arkama bir araba bağladılar. Yüzlerce kilo yük taşıttılar. Üç yıl aç, uykusuz bıraktılar. Ben de senin gibi canımı zor kurtardım."

.

İnek ve at yaşadıklarını anlattıktan bir süre sonra eşek gelir buluşma yerine.

Neşelidir, keyfi yerindedir.

Gözleri ışıl ışıldır.

Üstelik kilo da almıştır.

.

İnek ve at merakla sorar;

"Anlat bakalım neden bu kadar mutlusun?"

Eşek başlar anlatmaya.

“Sizden ayrıldıktan sonra uzaklarda bir yere vardım. Baktım bir adam yüksek bir yere çıkmış, bağırdıkça bağırıyor. O bağırdıkça onu dinleyenler alkışlıyor.

Bunun üzerine ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırmaya başladım. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım."

İnek ve at merakla sormuşlar;

"Sonra ne oldu?"

Eşek daha da keyiflenmiş;

"Ne olacak, beni başlarına seçtiler. Yedirdiler, içirdiler, el üstünde tuttular!"

At dayanamamış;

"Peki bu insanlar senin eşek olduğunu hiç mi anlamadı mı?"

Eşek gülerek cevap vermiş;

"Yarısı anladı anlamasına da, diğer yarısına anlatamadı."

KORKU VE GERGİNLİK

Madem laf masallardan açıldı, bir de şu hikâyeyi yazayım tam olsun.

.

Mısır'ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire'ye gitmek üzere trene binmiş.

Yanına da, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturmuş.

.

Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etmiş.

Çiftçi yol boyunca, her çeyrek saatte bu çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyormuş.

Bu durum yolculuk boyunca devam etmiş.

.

Mühendis, çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikâyesini sormuş.

Çiftçi anlatmış ve:

-"Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire'deki Ulusal Araştırma Merkezi'ne satıyorum. Orada laboratuar deneylerinde kullanılıyorlar" demiş.

Mühendis:

-"Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip, sallıyorsun?" diye merakla sorunca çiftçi tekrar cevaplamış;

-"Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu. Eğer çuvalı çeyrek saatten fazla çevirmez ve sallamazsam fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler.

Bu durumda onların gerginlikleri azalacak ve kemirip delmeye başlayacaklar.

Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum.

Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki araştırma merkezine varana kadar." demiş.