İNADA BİNDİ Adamın biri hayatında hiç namaz kılmamış.

Bunu bilen bir arkadaşı da:

-“Yahu şu mübarek Ramazan bari bir-iki rekât namaz kıl.” demiş.

O da, “Tamam tamam kılarız iki rekât” deyip, akşam teravih namazına gitmiş.

Teravih başlamış.

Bir-iki-dört derken namaz devam ediyor.

Bakmış namazın biteceği yok.

Ceketini çıkarmış ve cami önünde bekleyen oğluna pencereden uzatarak:

-“Evlat, al şu ceketi eve git. Anlaşılan iş inada bindi, imam kılıyor ben kılıyorum, ne zaman biteceği belli olmaz…”

 

İYİ AMA

Bektaşi’nin birini ramazanda içki içtiği için yaka paça kadıya götürürler.

Çakırkeyif Bektaşi'yi görür görmez kadı:

-“Be hey kâfir! Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı. Utanmıyor musun? Bilmiyor musun haram olduğunu?”

Bektaşi;

-“İyi ama sizin sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır.”

Kadı:

-“Bunun içine pamuk katarlar.”

Bektaşi:

-“Dünyada doğru adam mı kaldı, şaraba da yarı yarıya su katıyorlar...”

 

KIYMET!

Dini bütün Temel, Ramazan günü Sultan Ahmet Meydanı’nda aç susuz sabırsızlıkla biran önce iftar vaktinin gelmesini beklemektedir.

Güneş tepede, Temelin dilini damağını kurutmaktadır.

Derken bir turist kafilesi gelir, içlerinden bir kaçı oradaki satıcılardan irice bir karpuz alır ve Temelin gözü önünde şapırdatarak yemeye başlarlar.

Bir süre sonra Temel yerinden kalkar usulca yanlarına yaklaşır ve kulaklarına eğilerek;

-“Uy, dininizun kiymetini pilun da!”

 

NİMET!

Ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyormuş.

“Evrim ne güzellikler yaratıyor!” diye düşünüp mest oluyormuş.

Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve bunu kovalamaya başlamış.

Adam bütün gücüyle kaçıyormuş ama her arkasına bakışta ayının daha yaklaşmış olduğunu fark ediyormuş.

Dakikalarca süren bir kaçışın sonunda adamın ayağı yerdeki dala takılmış.

Ayı adamın üzerine atlamış.

Pençesini kaldırmış.

Tam vurmaya hazırlanırken adam; “Tanrımmm!” diye bağırmış.

Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş.

Bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık huzmesi adamın üzerine parlamış. Çok derinden gelen ilahi bir ses adama: “Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım?” demiş.

Adam utanç içinde:

-“Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama belki Ayıyı dindar yapabilirsin” diye cevap vermiş.

Davudi ses, “Peki, öyle olsun” diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş.

Nehir tekrar akmaya başlamış.

Her şey eski haline dönmüş.

Ayı pençesini indirmiş, iki pençesini de göğe doğru çevirmiş ve konuşmaya başlamış:

-“Tanrım, senin rızan için oruç tuttum, senin rızkınla orucumu açıyorum, hamdolsun verdiğin bu nimete…”

 

NEDEN?

Bayramın yaklaştığı günlerden birinde, iftar sırasında, misafirlerden biri: “Keşke Ramazan senede iki gelse...” der.

Aynı sofrada misafir bulunan Bektaşi ise hemen şu cevabı verir:

-“Madem bu kadar seversiniz, Ramazan gider gitmez neden Bayram edersiniz?”

 

BAYRAM NAMAZI

Temel’in annesi ölmüş.

Cenaze namazında bir kenarda duruyormuş. Soranlara;

 -“Pen cenaze namazı kılmasını pilmeyrum” diyormuş.

Bir müddet sonra kayınvalidesi ölmüş.

Namazda Temel'i en ön şırada görenler;

 -“Hani sen cenaze namazı pilmezdun?”

-“Ula uşaklar! Pu çenaze namazu tegil çi, payram namazu...”

 

NE GÜNAHI?

Bir ramazan günü Nasreddin Hoca’nın susuzluktan gözleri dönmüş.

Dayanamayıp, çaktırmadan bir çeşmeye yanaşmış.

Tam suyu içerken bir köylü görmüş hocayı:

-“Aman hoca günah değil mi bu yaptığın?”

-“Yıkıl karşımdan… Ramazan gider, bir daha gelir, ama ben gidersem bir daha geri gelemem. Ne günahı?”

 

OLMAYAN!

Bektaşi, camide namazdan sonra dua etmeye başlamış:

-“Ey ulu Tanrım, bana bir rakı parası ver!”

Yanında namazını bitiren softa da, ellerini kaldırmış:

-“Rabbim, bana iman ver!”

İki duayı da işiten hoca, Bektaşi’ye:

-“Bak, herkes ne istiyor Tanrı'dan, sen ise rakı parası. Utanmıyor musun?”

Bektaşi usulca:

-“Ne yapalım hoca efendi… Herkes kendisinde olmayanı istiyor.”

 

SAHUR YEMEĞİ

Afrika’da küçük bir köpek, kelebek peşinde koşarken ormanda kaybolmuş.

Küçük köpek bir anda bir Leoparın kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu görünce yerde bulduğu kemikleri yalanmaya başlamış ve bir yandan da leoparın duyacağı şekilde,

-“Amma da lezzetli Leoparmış, orucumu açtım iyi oldu” diyerek ağzını şapırdatmaya başlamış.

Bunu duyan leopar köpekten korkup saldırmaktan vazgeçmiş.

Tüm bu olup bitenleri Maymunun biri görmüş.

Maymun tüm bu olup bitenleri Leopara anlatırsa onunla arasının iyi olacağını düşünmüş ve gidip ona anlatmış.

Leopar öfkelenmiş ve Maymuna “Sırtıma atla da gidip şu uyanığa dersini verelim” demiş.

Leoparın sırtında maymunla geldiğini gören küçük köpek, onları görmemiş gibi yaparak söylenmeye başlamış:

-“Nerde kaldı bu Maymun! Sahur yemeği için Leopar getirecekti.”

 

ATEŞ MESELESİ

Uzun bir süre ortadan kaybolan dervişi, yolculuk dönüşü Harun Reşit huzuruna çağırtıp sormuş:

-“Dört aydır kayıpsın. Nereye gittin, nereden geldin?”

-“Cehennemden geliyorum ya Harun Reşit.”

-“Ne işin vardı Cehennemde?”

-“Ateş lâzım olduydu, ateş almaya gittim.”

-“Peki aldın mı?”

-“Hayır efendim alamadım. Verecek ateş olmazmış orada. Cehennem bekçilerinin dediğine göre herkes ateşini dünyadan kendisi getirirmiş!”

 

KİM UYANIK?

Kadının biri Kanuni Sultan Süleyman’ın huzuruna çıkmış, evinin soyulduğunu söyleyip hırsızın yakalanmasını istemiş.

Padişah son noktayı koymasını beklemeden kadının sözünü kesmiş:

-“Bre kadın, bu nasıl uyku ki evin soyuluyor da ruhun bile duymuyor?”

Kadın yutkunmuş ve diyeceğini demiş:

-“Biz sizi uyanık bilirdik Sultanım… Yoksa bu kadar derin uyur muyduk?”

 

DEĞİŞİKLİK

Hitler, öteki dünyanın ileri gelenlerine yalvarıp yakararak bu dünyayı bir haftalığına görme izni koparmış.

Ama geldiğinin ertesi günü haber göndermiş.

-“Beni hemen geri aldırın!”

Aldırmışlar.

-“O kadar yalvarıp yakardın. Bir haftalığına gitmek için, ne diye hemen geri döndün?”

-“Hiç sormayın, Almanlar ticarete, Yahudiler savaşa başlamış.”

 

BAYRAM OLSA

Bir kıtlık zamanıymış.

Hoca’nın yolu bir köye düşmüş.

Öğle de olmak üzereymiş.

Köylüler Hoca'yı köy odasına davet etmişler.

Bir zaman sonra, köy odasına çocuklardan biri girip biri çıkmaya başlamış.

Ellerinde de türlü türlü yemekler varmış.

Hoca bunları hayretle izlemeye başlamış.

Derken çabucak sofralar kurulmuş.

Büyük küçük herkes sofraların başına geçmiş.

Hocayı da sofraya çağırmışlar.

Çeşitli yemekler, börekler, hoşaflar, tatlılar ikram etmişler.

Hoca, hayretler içinde kalmış. Bir ara dayanamayıp:

-“Allah bereketinizi artırsın!” demiş. “Burası meğer ne bolluk yermiş! Bizim oralarda ise halk, açlıktan kırılıyor.”

Sofradaki köylülerden biri:

-“İlahi Hoca...” demişler, “Sen bayram, seyran nedir bilmez misin? Bugün bayram! Onun için herkes karınca kararınca azığını ortaya döktü. Bolluğun sebebi budur!”

Hoca, bir süre düşündükten sonra:

-“Ah, ah hemşerim!” diyerek bir iç çekmiş ve “Keşke her gün bayram olsa! Olsa da şu ümmet-i Muhammet yiyecek darlığı çekmese...”

 

ALLAH BİLİR

Bir bayram günü Nasreddin Hoca komşusuna ziyarete gidince, komşusu her misafire olduğu gibi hocaya da bal ikram etmiş.

Bir tepsi içinde gelen koca bir petek baldan her gelen misafir bir iki kaşık alır çekilirmiş. Komşusu bakmış ki Hoca kaşığı daldırdıkça daldırıyor.

Peteğin yarısına gelmiş daha duracağa da benzemiyor, dayanamayıp söylenmiş:

-“Aman Hoca fazla yeme yoksa için yanar.” deyince hoca cevabı yapıştırmış:

-“Kimin içinin yandığını Allah bilir.”