Daha dün gibi. Memleketin yüreği yandı, yanmaya devam ediyor. Uzmanların dediği gibi yerküre kalp krizi geçirdi. Üst üste iki büyük deprem Maraş ve yakın çevresini adeta yerle bir etti.

Üst üste iki büyük deprem Maraş ve yakın çevresini adeta yerle bir etti. İnsanımızın yüreği cayır cayır yandı.

Kurtarma ekipleri bir can daha kurtarabilmek için elinden geleni yaptı. Ancak ne yazık ki deprem öncesi ve sonrası depreme hiç hazırlıklı olmadığımız ortaya çıktı. Arama kurtarma ekiplerinin bütün riskleri göze alarak yaptıkları çalışmaları bir can daha çıkarmanın sevincini yaşamayı, yüreklere serpilen suyu, umudu görebilmeyi umduk millet olarak.

Seksen ülkenin arama kurtarma ekipleri ellerindeki son teknoloji cihazlarla kurtarma çalışmalarına önemli katkılar yaptılar. Can havliyle, gece demeden gündüz demeden yaptıkları çalışmaları izledik hep.

İnsanımız göçük altında kalan yakınlarına bir an önce ulaşabilmek için çok gayret sarfetti. İlk günlerde kendi imkanlarıyla, balyozla yıkıkların içine girdi. Kontrolsüz de olsa, canlara ulaşmaya çalıştı.

Kamu organizasyonunda geç kalınmıştı. Kurtarılabilecek canları zaman kaybından kaybettiğimizi, mucizelere kalan umutları unutmamakta yarar var.

Kırsal kesimdeki kayıplarla ilgili envanter çıkaramadı koca devlet. Şehir merkezlerindeki yıkıkların üstesinden gelmeye çalışırken köylere ulaşmakta ağır kaldı. Şehirlerdeki kadar olmamakla birlikte köylerde de yıkık ev sayısı az değildi. Bölge köylerinde iki buçuk milyondan fazla kardeşimiz yaşıyor. 270 bin çiftçi ailemiz var. 35 milyon dekarın üzerinde arazi işliyor. İki milyonun üzerinde büyükbaş ve on milyona yakın küçükbaş hayvan varlığıyla memleketi doyurmak için varını yoğunu ortaya koyuyor.

İnsanın yüreği yanarken, depremin karanlık yüzüyle mücadele etmek zorunda kalması, yürekleri kat be kat kanatıyor.

Depremde insanlar bir can daha kurtarabilmek, bir ses, bir nefes duyabilmek için elinden geleni yaparken, güvenliği atlatan insan sayısı da az değildi ne yazık ki. Yüzümüzü kızartan hırsızlıklara da şahit olduk ne yazık ki. Öteden beri mülteci sorunu yaşayan memlekette, nüfus kâğıdı olmayan, kim olduğu belirsiz insanların çoğunluğu ne yazık ki deprem bölgesinde kendini gösterdi.

Bütün millet olarak depremden zarar gören kardeşlerimiz için elimizden geleni yapmaya çalışırken, sahte hesaplarla deprem yardımı toplamaya çalışan sahtekârlar da az değildi. Tespit edilen sahte hesap sayısı beş yüzleri bulmuştu.

Depremin ilk günlerinde hasarlı binalarda en fazla şikâyet edilen konu hırsızlıktı. Her ne kadar yetkililer kaos oluşmasın diye, yok öyle bir şey dedilerse de çok sayıda hırsız yakalandı. Güvenlik zafiyetini fırsat bilen kimliksizler adeta evleri talan etmeye kalkıştı.

Yitirdiğimiz canların kaydını, değerli eşyalarının kaydını tutamadık. Elbette canları geri getirmek mümkün değildi. Candan daha kıymetlisi yoktu. Ancak kalanların da hatıralarına sahip çıkılması devletin bilgisi dahilinde ve kontrolünde olmalıydı. Hala kayıplarını arayanlar var ne yazık ki.