Yaşları 65’in üzerinde iki kadın bir erkek okey oynuyorlar.

Bir kural var;

Attığı taş sözlü olarak bildirilecek.

Mavi on bir, kırmızı ikili gibi.

Kuralın sebebi şu;

Gözlerinde yakın gözlükleri olmasına rağmen yere atılan taş uzaktan gözükmüyor.

.

Okeyi seyreden biri fark ediyor ki atılan taş ile söylenen taş birbirini tutmuyor.

.

Misal;

Mavi 12 atıyor, “Kavuniçi Beş” diyor.

Siyah yedi atıyor, “Kırmızı On” diyor.

.

Sebebi dikkatsizlik veya beyin ile ilgili.

.

İşte tam bu noktada bizim iktidar aklıma geldi.

Bize “Ekonomi iyi” diyor, “Batı bizi kıskanıyor” diyor,

Diğer yandan vergilere yüklüce zam yapıyor…

.

Ekonomi yazarı Murat Muratoğlu yazmış;

“…Zaten uçuyorduk…

Enflasyon uçuyor.

Borçluluk yükseklerde uçuyor.

Cari açık ve bütçe açığı kanatlandı, uçuyor.

Faizler füze gibi uçuyor.

Döviz uçtu gitti, geri gelmiyor.”

.

Kırmızı altılıya “Siyah dörtlü” diyen iktidar, “Her yer güllük gülistanlık” demeye devam ediyor hala ama “Ankara’da millet ucuz et kuyruğunda…”

.

Eee?

Hani kırmızı sekizdi?

Yahu atılan taş; “Siyah on ikili…”

.

Bu iktidarla olmayacak anlaşılan.

.

Bakın Beşiktaş’a…

Teknik direktör beceremedi istifa etti.

Yeni gelen de olmadı onu da değiştirdiler.

Şimdi yenisi gelecek.

Beşiktaş’ın bu umutlu bekleyişi borsadaki kâğıtlarında yatırımcısına para bile kazandırmış.

.

Bu aralar meşhur bir söz var (Ama CHP’nin anladığı gibi değil tabi, gerçeği);

“Değişim…”

.

İktidar sahipleri derhal istifa etsinler, ülke kurtulsun…

Bize “Mavi üçlü” yerine, “Siyah sekizli” yutturmaya çalışmalarından artık bıktık…

 

ATATÜRK

Anketlerde Atatürk ile sorulan soruya verilen cevaplarda katılımcıların yüzde 86,4’ü, “Atatürk’e minnet duyduğunu” belirtmiş.

Detaylı verilere göre bu görüşün, her parti seçmeninin ortak fikri olduğu meydana çıkmış.

.

Bazıları için bu anket ders niteliğinde.

Ülkemizin gerçeği şu;

“Atatürk’süz olmaz!”

.

Süper kupa finalinin Suudi Arabistan’da düzenlenmesine neredeyse tüm ülke olarak karşı çıkıldı.

Kendi değerlerimizin;

“Dış pazardan para gelecek” diye veya bazılarını “Hem siyasi, hem de dini yönden tatmin edecek” diye ayaklar altına alınması hoş değildi.

.

Nihayetinde kendi ipimizi kendimiz kesemedik.

Kendi kuralımızı bile ortaya koyamadık.

.

Kralları öldüğünde 3 gün yas ilan ettiğimiz “Elin adamı” izin vermedi.

.

Kime?

Atatürk’e.

.

“Efendim protokol vardı.” şeklindeki açıklama hoş değil.

Zira Atatürk protokol malzemesi yapılacak biri değil.

.

Gençliğimde Suudi Arabistan’da çalıştım.

O yıllardan beri Atatürk’e olan hınçları vardı zaten.

Tek sebebi ise;

“Hilafetin kaldırılmış olunması…”

.

Evet, evet…

Halifeliğin kaldırılmasıyla Müslümanlığın başsız kaldığını ve dağıldığını savunuyorlar.

.

Ama hangi Hilafeti?

Ona hiç bakmıyorlar?

.

Hilafetin unutulmuş tarihçesine kısaca bakarsak;

“Hz. Muhammed’in ölümünden sonra ilk dört halifenin seçimle iş başına geldikleri görülüyor.

Ancak Emeviler dönemine gelindiğinde seçim geleneği bir tarafa bırakılarak Halifelik, babadan oğula geçen bir müessese şekline dönüştürüldü.

Abbasiler döneminde de veraset sistemi devam ettirildi.

Abbasilerden sonra ise Halifelik, Memlükler Devleti’ne geçti.”

.

Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferinden sonra, İslâm dünyasının lideri durumuna gelen Osmanlı padişahları, kendilerini bütün “İslâm âleminin Halifesi” saymaya başladılar.

.

Artık Osmanlı padişahları hem imparatorluk halkının hükümdarı, hem de bütün Müslümanların dini lideri durumuna geldiler.

.

Bu tarihlerde Osmanlı padişahları “siyasi üstünlükleri devam ettiği için” Halifelik makamının maddi ve manevi gücünden yararlanmayı düşünmediler.

.

Ancak Padişahlar, 1789 Fransız İhtilali’nden sonra Osmanlı Devleti aleyhine gelişen milliyetçilik akımına karşı, Halifeliklerine daha fazla önem vererek, Panislâmizm politikası uygulamaya başladılar.

(Panislâmizm: Bütün İslam ülkelerinin bir siyasal birlik oluşturmasını isteyen, bu amaç doğrultusunda çalışan siyasal akım.)

.

Ancak Araplar arasında milliyetçilik akımı daha yaygın olduğundan Osmanlı Padişahlarının Panislâmizm politikası başarıya ulaşamadı.

Nitekim I. Dünya Savaşı sırasında Padişahın “Cihad çağrısı”, yeterli etkiyi yapmadı.

Panislâmizm politikası başarısız oldu ve bu olayla birlikte Halifenin gücünün azaldığı tezi ortaya kondu.

.

Cumhuriyet öncesinde 1 Kasım 1922’de Saltanatın kaldırılmasından sonra, “Halkın Halifeliğin kaldırılmasına henüz hazır olmadığı düşüncesiyle”, Halifelik makamının bir süre daha devam ettirilmesine karar verildi.

.

Ancak TBMM tarafından halife seçilen ve yetkileri sınırlandırılan Abdülmecit Efendi’nin yetki sınırlarını aşması ve bir hükümdar gibi davranmaya başlaması sonucu tartışmlar başladı.

Halk Fırkası milletvekilleri Halifenin durumunun yeniden gözden geçirilmesi, hatta Halifeliğin kaldırılması doğrultusunda bir tutum içerisine girdiler.

.

Milliyetçilik ve Milli Egemenlik İlkesi üzerine kurulmuş olan yeni Cumhuriyet ile, Ümmetçilik düşüncesi üzerine kurulu olan Halifeliğin birbiriyle bağdaşması mümkün olmadı.

Sonuçta TBM tarafından seçilen Halife Abdülmecit Efendi yeni devlet statüsüne uyum sağlamakta güçlük çekti ve eski statüye dönmek isteyerek hazırlıklar yaptı.

İngiltere Kralı’nın özel danışmanı Emir Ali’nin “Hilafetin devam etmesi” yönündeki istekleri M. Kemal Paşa’yı, “Halifeliğin yabancı güçlerce zararlı bir biçimde kullanılabileceği” endişesine sevk etti.

.

Bu gelişmelerden sonra Meclis genel kurulu 3 Mart 1924 günü Halifelik meselesini görüşmek üzere toplandı, “Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın yurt dışına çıkartılması” ile ilgili kanun teklifi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi ve Halifelik resmen kaldırıldı.

.

Halifeliğin kaldırılmasının yurt içinde ve dışında çeşitli yansımaları oldu.

İçeride saltanat ve hilafet yanlıları bu karardan dolayı rahatsızlık duydular.

.

İşte bu olay, Suudi Arabistan’ın Atatürk’e olan rahatsızlığının sebebidir…

.

Bu arada dün OdaTV’de yayınlanan bir haber şöyle;

Köklü Değişim lideri Yılmaz Çelik, Gazze'ye destek için toplanan kalabalığı paylaşarak, ‘Geliyor gelmekte olan! Hiç bir güç hiç bir kuvvet bu gelişi durduramayacaktır! Hilafet!’ ifadelerini kullandı.

Yürüyüşü organize eden Köklü Değişim’in arkasında ise “Hizb ut-Tahrir” adlı örgüt bulunuyor.

.

Haber devam ediyor;

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Fatih’te skandal görüntüler yaşanmış, “İsrail’in Gazze’deki saldırılarını protesto etmek isteyen bir grup”, “Hilafet!” sloganları atmıştı.

Aralarında kadın ve çocukların da olduğu grup, “Hilafet bayrakları” taşıyarak yürüdü. “Hilafet ve şeriat sloganlarının atıldığı yürüyüş hakkında” ise herhangi bir soruşturma açılmadı.

 

OLMAZ OLMAZ DEME HİÇ

CHP Parti Meclisi toplanıyormuş.

Burada memnuniyet anketleri, örgüt gözetimindeki yoklamalar, milletvekillerinin saha gözlemleri ve raporlar ele alınacakmış.

Sonrasında da Adaylar belirlenecekmiş.

.

Yahu sandık koyup ön seçim yapmak varken, nedir bu telaş?

.

Amaç Kılıçdaroğlu yanlılarını partiden savurmaksa mesele yok.

Ama parti içi demokrasiyi savunmaksa “Ön seçim sandığı” gelmeli.

.

“Bana ne kardeşim! Ben iktidarım, istediğimi yaparım!” derseniz Çanakkale’de olduğu gibi aday adayını Ankara’ya Genel Merkeze doğru “Demokrasi yürüyüşüne” başlatırsınız ve demokrasi isteyen bir parti olarak güvenirliğiniz kaybolur.

.

Önümüzde yapılacak olan yerel seçimlerde rakibiniz bu olayı meydanlarda, kahvelerde kullanmayacak mı zannediyorsunuz?

“Ey Çanakkale halkı! Yıllardır bizden ‘Demokrasi! Adalet! Özgürlük!’ isteyip, uzun uzun nutuk atanlar, kendi adayını belirlemek için ön seçim bile yapamadılar, atama ile yetindiler. Bunların demokratlığı bu kadar işte…” deseler ne diyeceksiniz?

.

CHP Parti Meclisi’ndekilere sesleniyorum;

“Yahu azıcık örgütlerinizin sesini dinleyin. Partiyi ikiye bölmeyin…”

.

Bu gidişle Çanakkale’de “Kırk yıllık Kani, olacak yahni…”

Yereldeki CHP iktidarının el değiştirme ihtimali belirmiştir.

Tarihte de örnekleri mevcuttur.

.

Zamanında Nil Burak söylemişti;

“Olmaz, olmaz deme hiç,

Olmaz, olmaz sevgilim,

Zaman neler gösterir,

Belli olmaz sevgilim…”

.

Ya olursa…!

Böyle bir durumda PM olarak o koltuklarınızı terk edin, istifa edin gidin.

Zira bu yenilgi kesinlikle size yazılacaktır.