Bundan elli altmış yıl öncesi adı bile bilinmeyen, ancak günümüzde olmazsa olmaz haline gelen üretim masrafları var.

Üretim kalemleri her geçen gün artıyor. Üstelik masrafları tekrarlamak mecburiyeti de ortaya çıkıyor. Neticede satılan ürün bazen masrafları karşılamıyor.

Neredeyse tohumluk dışında pek girdi kullanılmayan 1940’lı 50’li yıllara gidecek olursak, tarım ürünleri fiyatlarının eriyip gittiğini rahatlıkla görebiliriz. Dünya’da da benzer şekilde ürün fiyatları masraf artışlarının gerisinde kalabiliyor. Ancak kamu destekleriyle bu fark kapatılarak üretimde süreklilik sağlanıyor.

Ticareti çok düşük düzeylerde olsa da, 1950’lerde buğday 30 kuruş, tütün ve pamuk 3 lira, kuru üzüm ise 70 kuruşa alınıp satılmıştır. Ticari üretimin ön plana çıkmaya başladığı o dönemlerde öküzlerle yapılan bitkisel üretimde, mazot, gübre, ilaç gibi girdiler bilinmezken, bakım, hasat ve harman işleri de yine emek gücüyle gerçekleştirilmekteydi. Geçtiğimiz üretim sezonunda 2023 yılında, buğday 7,5 lira, tütün 125 lira, pamuk 20 lira, kuru üzüm 55 liradan işlem görmüştür.

Ticari üretim felsefesinin yeni yeni uyanmaya başladığı 1950’li yıllarda, orta boy traktör 8.000 lira, gübre ve mazotun kilosu 30 kuruş civarındaydı. Diğer bir deyişle, aynı yıllarda 1 lt mazot 1 kg buğdayla alınabilirken, günümüzde 1 lt mazot için 5 kg buğday satmak gerekmektedir. 1950’de 1 kg pamukla 10 lt mazot alınırken şimdi 1 lt mazotu 2 kg pamuk ancak alabilmektedir. Özetlenecek olursa, buğday, mazot karşısında 6 kat, traktör karşısında 4-5 kat, gübre karşısında 2 kat değer yitirmiştir.

Modern tarımla birlikte üretim girdilerinin sürekli artması, yeni üretim masraflarının ortaya çıkması, verimliliğe çok fazla yansımamaktadır. Buğdayda verim 100 kg/da’dan 280 kg/da’a, pamukta lif verimi 30 kg/da’dan 100 kg/da’a yükselmiştir. Pek çok üründe tarımsal üretimimiz aslında ekim alanlarının artmasıyla artmıştır. Son altmış yılda ekim alanlarımız iki katından fazla artmıştır. Ancak artan üretim masrafları yaklaşık 50 milyon dekar alanın boş kalmasına neden olmaktadır.

Dünyanın en önemli işini yapan, insanı doyurmaya ve giydirmeye uğraşan çiftçimizin gelirlerinin sürekli azalması, şehir insanını doyurmak için geçim sıkıntısı çekmesi hak ediş olmamalıdır. Geçim sıkıntısının temelinde, sürekli olarak arazilerin çok parçalı olması ve miras hukukumuz nedeniyle çiftçi işletmesi başına düşen arazi miktarının azalmasını göstermek son derece yanlıştır. Arazi ne kadar büyük olursa olsun, üretimde girdi kalemlerinin, ürün değerleri karşısında sürekli değer kazanması, diğer bir deyişle gelirlerin ciddi bir şekilde azalması, büyük işletmelerin de eninde sonunda küçülmesine neden olmaktadır.

Çeşitliliği ve kullanım miktarı sürekli artan üretim girdileri, doğal kaynaklar üzerinde baskı yaptığı gibi, üreticinin sosyal ve ekonomik koşullarını da ağırlaştırmaktadır. Kullanılan girdiler verim artışından doğan farkla ödenememektedir. Toprak, iklim ve ürünün potansiyellerinin dışına çıkmak mümkün değildir. Bir buğday çeşidinin ıslah edildiği alanda en yüksek verimi 700 kg/da ise, toprak yönetimiyle verimi aynı düzeye çıkarmamız ancak iklim özelliklerinin elverdiği ölçüde mümkündür. Yüksek verim almak için inat etmek ve bütün girdi kalemlerini seferber etmek, doğal kaynaklara baskı yapmaktan ve üretim masraflarını artırmaktan başka işe yaramamaktadır.