Gündemde “Siyah Sancak” var.

“Nedir?” diye soracak olursanız araştırmalarım şunları söylüyor:

“Tarihsel olarak 747 yılında Abbasî İhtilâli tarafından kullanılmış olup bu nedenle özellikle Abbasî İhtilâli ile ilişkilendirilir ve İslam eskatolojisinin bir simgesidir.”

.

“Siyah sancak savaşı temsil etmektedir.”

.

İslam dininde “Savaş” demektir.

.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinde Vahdettin Köşkü’nde açılan “Siyah Sancak” bunu temsil etmektedir.

Böylece, dosta düşmana mesaj verildiği yorumları yapılıyor.

.

Bunlar şöyle:

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Stratejik mesajlar içeriyor’ dediği Türk Donanmasının, Cumhuriyetin 100'üncü yılı dolayısıyla İstanbul Boğazı’nda gerçekleştirdiği tarihinin en büyük resmigeçidinin detayları ortaya çıktı.

Törene özgü olarak gemiler geçişlerini ‘Nizam Cumhuriyet’ adı verilen düzende gerçekleştirdi.

‘Kuvvet komutanlarının kılıçlarının kınından çıkmış olması’ ve Erdoğan’ın töreni izlediği alanda ‘Siyah Sancak’ olması dikkat çekti.

Bu semboller ‘Dünyaya Meydan Okuma’ olarak yorumlandı.”

.

Siyah Sancak ile ilgili bir başka haber şöyle diyordu:

“Gazze’deki hastaneye yapılan saldırının ardından, İran’dan da bir hamle geldi. Razavi Türbesi siyah sancak çekti.”

.

“Meşhed’deki Razavi Türbesi’ne çekilen Siyah Sancağın anlamı ‘İntikam’ kelimesine karşılık geliyor.”

.

“Siyah Sancak, intikam işareti olarak gösteriliyor ve İran askerlerini savaşa yönlendirirken giyilen başlığın rengidir.”

.

Siyah Sancak ile komutanların kılıçlarının kınlarından çıkmış olmasının yorumlar şöyle:

“ABD ve İsrail’e yönelik olmak üzere;

Biz, savaşa hazırız! Dünyadaki tüm Müslümanları temsilen, bir gece ansızın gelebiliriz!”

.

“Bu meydan okuma sadece Gazze’de veya Ortadoğu’da değil, yerkürenin her bir yerinde!”

.

“En başta ABD-İsrail tandemi olmak üzere Batı Cephesine ‘Düşmanlarımıza’ yönelik esaslı bir meydan okumadır!”

.

Nihayetinde “Biz savaşa hazırız” mesajı verilmiş oldu.

.

Ne zaman?

Cumhuriyetimizin 100 yılında.

.

Nerede?

Son Padişah Vahdettin’in Köşkünde.

.

Kime?

İsrail, ABD ve avenelerine.

.

Kiminle?

Türk Ordusuyla.

.

Neyle?

Siyah Sancak ve kınından çıkmış Kılıçlar ile.

.

Sonuç?

Savaşa giriyoruz, hazırlıklı olun…

.

Bu arada trajikomik haber şu;

“Yeniden Refah lideri Fatih Erbakan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1 yıl boyunca Gazze’de görevlendirmesi için Meclis’e başvuru dilekçesi verdiklerini açıkladı.”

.

Olabilir.

Partinin görüşüdür.

.

Ama başka haber de şu;

“Fatih Erbakan 2012 yılında askerliğini bedelli olarak yaptı…”

.

Elbette Ülkemiz çıkarları söz konusu olduğunda en ön sırada yer alacağız.

O konuda sıkıntı yok.

Ama asker gönderirken de beş yüz kere düşünmek lazım.

.

Hikâye şöyle;

Köylünün üç oğlu varmış.

Bir gün köye tellal gelmiş.

Davulunu çalıp, “Padişah efendimiz Kıbrıs’a sefere gidiyor. Her evden bir erkek evlat istiyor” diye bağırmış köy meydanında.

Köylü, “Padişahımızın emri baş üstüne” deyip büyük oğlunu alnından öpüp askere yollamış.

Aradan bir kaç ay geçince oğlunun şehit olduğu haberi gelmiş.

Köylü, büyük bir olgunlukla “Vatan sağ olsun, padişahımız sağ olsun” demiş.

.

Aradan bir iki yıl geçmiş.

Köye yine tellal gelmiş.

Davulunu çalıp “Padişah efendimiz Bağdat’a sefere gidiyor. Her evden bir erkek evlat istiyor” diyerek bas bas bağırmış.

Köylü, bu defa ortanca oğlunu öpüp, “Madem padişahımız ferman eylemiş, başım üzerine” diyerek askere yollamış.

.

Aradan bir kaç ay geçince oğlunun şehit olduğu haberi gelmiş.

Köylü, yine büyük bir vakarla, gururla “Vatan sağ olsun, padişahımız sağ olsun” demiş.

.

Aradan yine bir iki yıl geçmiş.

Köye yine tellal gelmiş, boynundaki davulu kuvvetlice çalıp “Padişah efendimiz Suriye’ye sefere gidiyor. Her evden bir erkek evlat istiyor” deyince, köylü tellalın yanına yanaşmış ve hışımla söylenmiş;

“Yürü git! Söyle o padişaha! Ben de oğul kalmadı, benim zürriyetime güvenip sağa sola savaş ilan etmesin…”

 

AYI RÜSTEM

Kahvenin gündemi tabi ki İsrail ve zulmü.

Bizimkiler sabah sabah toplandı, televizyon programındaki gibi bir birlerine söz verip karşılıklı konuşuyorlar.

.

“Aslında Hamas filan yok, Tamamen İsrail uydurması.”

.

“Elbette… İsrail kendisine attı bombayı, ‘Hamas attı’ diyerek ortalığı ayağa kaldırdı…”

.

“Bomba atıldı denilen plajdaki müzik festivalinden hiç ceset resmi paylaşılmadı? Hani 260 kişi öldü denilenlerin cesetleri?”

.

“Filistinlileri oradan çıkartmak için yapılmış bir plan bu. Arkasında da ABD var…”

.

“Oralarda enerji kaynakları olduğu da söyleniyor. Zaten İngiltere ve Amerika’nın bu işe bulaşmalarının sebebi anlaşıldı. Çökecekler oraya belli.”

.

“Tüm bu savaşın içine bizi de çekecekler ama nasıl olacak bilmiyorum” dedi emekli albay.

“Arkadaşlar bizim ordunun buraya girmesi demek savaş boyutunun dünyaya sıçraması demektir. Bu savaş onlarca yıl sürer…”

.

“Sadece biz değil ki, İran var, Suriye var. Tüm Ortadoğu kaynayacak…”

.

“Ben artık bu konuşmaları duymaktan yoruldum.

Elin, gözü dönmüş canavarlaşmış insanları kendi çıkarları için bir araya gelerek binlerce insanı katlederken, İnsanlık peşinde olan Avrupa’nın yaşananlara göz yumması inanılır gibi değil.

Dünya sahnesinde oynanan kanlı bir oyun diyorum, başka da bir lafım yok.” Dedim oradakilere.

Hepsi kahvelerinin son yudumlarını alırken, “Haklısın lan Rüstem, biz haybeye konuşuyoruz burada” diyerek, kalkıp evlerinin yolunu tuttular.

Zira onların şekerleme zamanı gelmişti.

Konular ağır olunca fazla dayanamadılar.

.

Bizim müdavimlerimizden Zaim amca tüm bu konuşulanları sakince dinledi.

Kahve boşalınca ayağa kalktı ve bağırmaya başladı:

“Kimse gitmezse, ben giderim. Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir” dedi.

“Haydaaa! Bu ne şiddet, bu ne celal Zaim amca. Şurada uyuklayıp duruyordun, nereden çıktı şimdi bu?” diye sordum.

“Sen biliyor musun Kurtuluş Savaşı nasıl kazanıldı? O ruh, o heyecan kalmamış gençlerde. Onlar gitmezse ben giderim…”

“Zaim amca, kimsenin bir yere gittiği yok. Hem sen nasıl gideceksin? Bir ayağın sakat.”

“Olsun giderim ben, yeter ki görev verilsin.”

O gün tutamadık Zaim amcayı.

“Gidecem de gidecem!” diye tutturdu.

.

Eve gittiğinde de karısı Şermin teyzeyi de bıktırmış.

Kocasının “Gidecem” şeklinde tutturmasından gına gelmiş ve kahveye bana yollamış, “Halletsin şunu” demiş...

Zaim amca geldi kahveye, pencere kenarına oturdu.

İki de bir kalkıyor; “Gidecem!” deyip bağırıp, yerine oturuyor.

Bir çay söylüyor, peşinden “Gidecem!” diye bağırıyor.

Tuvalete gidiyor aksayarak, “Ahanda gidiyorum!” diyor.

.

Anlaşıldı buna bir oyun oynamamız lazımdı.

Yoksa akşama kadar çekilmezdi bu.

.

Bizim kargocu Zeki’yi çağırdım.

Zaim amca görmeden kapının dışına çektim.

Yapacaklarımızı anlattım.

“Tamam kanka” dedi gitti.

.

Biraz sonra kargocu Zeki kahveye geldi.

Ben ocaktayım.

Bana Zaim amca duyacak şekilde, “Rüstem, liste hazır mı?” diye bağırdı kapıdan.

“Zekiciğim kimse yok, sadece Zaim amca var. Onu yaz listeye!” dememle konuşmalarımıza kulak kesilmiş olan Zaim amca atladı;

“Ne oldu? Ne listesi bu?”

“Meraklanma Zaim amca, Kudüs’e gideceklerin listesi. Hükümet toplama ordu gönderecekmiş, liste istiyor. Ona göre elbise, yiyecek filan ayarlayacaklarmış. Ben de seni yazdırdım, sen ‘Gidecem, gidecem’ diyordun ya ondan!”

Bizimki şaşırdı, ne yapacağını bilemedi.

“Yahu ben şakadan dedimdi. Yoksa sakat bacağımla gidemem. Ama sağlam olsam giderdim. Sen beni sil o listeden.” diyerek aceleyle bacağının sekmesini daha da abartarak kahveden çıkıp, evin yolunu tuttu.

Duyduğumuza göre karısı Şermin teyzeye; “Beni soran olursa ‘yok’ de” diyormuş…