Son yıllarda ülke, AK Parti politikalarının iflası ile karşı karşıya.

Halk perişan, çaresiz.
.
Satın aldığı gıda ve eşyalara zamlar yağarken, aldığı maaşta “tık” olmayınca haliyle sürünme pozisyonuna geçti.
.
Tabi iktidarın pek umurunda değil.
4-5 maaş alanların yaşamında değişen bir şey yok.
Olsaydı halkın durumunu görüp, önlem alırlardı.
.
Kara mizah işte bu yaşananlardan ortaya çıkıyor.
.
Yaşadıklarımız hemen hemen her devirde iktidardakilerin beceriksizlikleri sonucu yaşanmış.
Hepsi de nedense “Dış güçler” masalına yaslanmış.
.
Halk bu hikâyelere inanmamış ve ilk seçimlerde alaşağı etmişler iktidardakileri.
.
Yine böyle bir zamanda ülkenin birinde vergiler o kadar artıyormuş.
Daha doğrusu ülkenin yöneticisi, her gün yeni bir vergi koyuyor, halkı canından bezdiriyormuş.
Parası olmayıp da vergi veremeyenin de altında üstünde nesi var, nesi yok, alınıyormuş.
Vergiciler evlere gidip vergiyi bildiriyor, sonra vatandaş gelip vergiyi ödüyormuş.
Artık maliyenin önü eğlence yeri olmuş.
İçeri giren ya ceketsiz, ya pantolonsuz çıkıyor, orada bekleşenler de büyük üzüntüyü gülerek geçiştirmeye çalışıyormuş.
Yine bir gün kelli-felli bir vatandaş gelmiş ve vergi dairesinden içeri girmiş...
Çıkışta ne görsünler adam çırılçıplak...
Önü ve arkasındaki avret yerleri bantlanarak kapatılmış bir halde...
Sormuşlar:
-“Bu ne hal?”
-“Vergiyi ödeyemeyince havagazı ve suyu kestiler…”

Neredeyse 20 yıldır ülkeyi idare edenler her başarısızlıklarına bir bahane buldular ve halkı inandırıp iktidarda kaldılar.
.
Halk çoğu zaman muhalefete baktı: “Bunlarla olmaz” dedi ve yoluna mevcut iktidara desteğini azaltarak devam etti.
.
İktidar mensupları halkın davranışını kendilerine uyarı olarak almadılar ve “Bu işi en iyi biz biliriz” edasıyla yönetmeye devam ettiler.
.
Sonunda halk uyandı.
Cebindeki son kuruş bitince anladı…
.
Bu sefer sanki iktidarın işi zor gibi.
.
Adamın birini hiç ummadığı bir anda Sadrazam yapmışlar.
Adam, ne yapacağını hiç bilmiyormuş. Düşünmüş taşınmış kendi kendine şu karara varmış: “En iyisi eski sadrazama danışayım.”
Ve gitmiş eski Sadrazama.
Eski sadrazam:
-“Bak, sana üç mektup bırakıyorum. Zora düştükçe, sırasıyla aç ve mektupta denilenleri yap...”
Aradan günler geçmiş.
Başı sıkışan Sadrazam ilk mektubu açmış. “Senden öncekileri kötüle” diye yazıyormuş mektupta.
Ve Sadrazam mektupta denilenleri yapmış.
Durmadan kendisinden öncekileri kötülemiş, yerin dibine batırmış.
Ama durum bir türlü düzelmiyormuş.
En sonunda dayanamamış, ikinci mektubu da açmış.
“Yakın çevrendekileri de kötüle...” diye yazılıymış.
Ve Sadrazam yememiş, içmemiş, yakın çevresindekileri de, hatta en yanındakileri bile kötülemeye başlamış.
Ama durum yine düzelmemiş.
Dayanamayıp sonuncu mektubu açmış.
Sonuncu mektupta şöyle yazılıymış:
“Üç mektup da sen yaz...”
.
Halk şu anda bizim sadrazamın üçüncü mektubu açtığına inanıyor ve 3 mektup bırakmak için gece-gündüz çalıştığını zannediyor…
.
“Zamanın birinde…” diye başlar hikâyeler.
Bizimki de öyle bir şey.
.
Zamanın birinde Şair Eşref bir ara beş parasız kalmış.
“Ne edeyim de beş on kuruş kazanayım” diye düşünüp taşınırken, ölülerin ardından dua eden hocaların epeyce, “Dünyalık” edinmeleri dikkatini çekmiş.
O da başlamış “Duacılığa…”
Başlamış ama hocalarla “Rekabet” güç.
Onlar çevrelerinde tanınmış kişiler, ayrıca mahallerinde bir ölen olunca çağrılmayı beklemeden kendiliklerinden ölü evine damlıyorlar...
Eşref de çözüm yolunu “Piyasayı kırmakta” bulmuş.
Sağa sola haber göndermiş:
“Dua beş kuruşa!”
Hocalar da “Piyasayı kırmak isteyen” Eşref’i, Şeyhülislama şikâyet etmişler.
Şeyhülislam, Eşref’i makamına çağırtmış:
-“Ayıp değil mi” demiş, “beş kuruşa dua edilir mi?”
Şair Eşref şu cevabı vermiş:
-“Aman efendim, siz benim dualarımı bir işitseniz on para bile vermezsiniz!”
.
Neyse…
Günler geçiyor.
Seçim zamanı yaklaşıyor.
Bakalım kim mektup yazacak?
Kimler dua edecek?
Allah ömür verirse hepsini göreceğiz…
 
***
ADALET
Hukuk kelimesini duyunca içi sızlıyor insanın.
Aslında çok kolay adaleti sağlamak.
Sonunda insanları mutlu eder.
Koskocaman Osmanlı Devletinin 500 sene ayakta kalmasını Adaletli davranması sağladı.
.
Günümüzde herkes adaletsizlikten şikâyetçi.
.
Amerika’da zaman zaman adalet ile ilgili hikâyeler gelir.
Sosyal medyaya düşer.
Biz de bunları alır, bir kenara koyarız, zamanı gelince yayınlarız.
.
İşte onlardan biri:
Amerika’da 15 yaşındaki bir çocuk marketten ekmek çalarken yakalandı.
Kaçmaya çalışırken bir de raf kırmıştı.
Çocuk tutuklandı.
Mahkemeye çıkartıldı.
Kararı vermeden önce hâkim çocuğu da duymak ister...
Hâkim: -“Neden çaldın?”
Çocuk: -“Ekmeğe ihtiyacım vardı.”
-“Çalmak yerine ekmek alamadınız mı?”
-“Satın alacak param yoktu.”
-“Ailenden para isteyebilirdin?”
-“Evde sadece annem var. Annem hasta ve işsiz. Sırf bunun için biraz ekmek ve peynir çaldım.”
-“Sen küçüksün, normalde işin de yok mu?”
-“Yıkama üzerinde çalıştım. Bir hafta önce anneme hizmet etmek için izin aldım ve bu yüzden kovuldum.”
-“Yardım isteyecek yeriniz, kimseniz yok muydu?”
-“Her gün evden çıktığımda herhangi bir iş için eleman arayan en az elli adresle iletişime geçiyorum ama başarısız. Sonunda hırsızlık yapmaya karar verdim.”
Çocuğun ifadesinin ardından hâkim kararını açıkladı:
-“Çalmak, özellikle ekmek çalmak çok utanç verici bir suçtur. Ve işte hepimiz bu suçtan sorumluyuz. Bu odadaki herkes ve ben de bu suçtan sorumluyum. O zaman tüm mahkeme katılımcıları 10 dolar ceza alacak. Siz her biriniz 10 dolar verene kadar kimse mahkeme salonundan ayrılmayacak.”
Salonda herkes 10 dolar verdi.
Son olarak hâkim de 10 dolarını verdikten sonra, aç çocuğu polise teslim eden markete de 1000 dolar para cezası verdi.
Hâkim gözyaşlarını saklamaya çalışarak salonu terk etti.
Hâkimin son sözleri bunlardı:
-“Bir kişi ekmek çalarken yakalanırsa, o cemaatin, toplumun, devletin tüm insanları utanmalıdır…”
.
Açlık sınırının 3200 liraya ulaştığı,
Asgari ücretin 2900 lira olduğu bir ülkede kim utanacak acaba?
.
Yoksulluk sınırının ise 9000 lirayı aştığı yerde insanların “Açım” demesi gayet normal.
.
Hele hele emekli aylığı 1800 lira olanlar ne yapsın?
.
Tüm haberlerde görmüşsünüzdür:
“Adam fabrika önündeki ekmeği ‘Tavuklarıma vereceğim’ diyerek almış ve evde eşi ile birlikte yemişler…”
.
Hâkimin dediği gibi:
Bu durumdan hepimiz sorumluyuz.
Hepimiz suçluyuz.
.
“Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” denilen bir dine inanıyoruz.
.
Elimizden geldiğince yardım yapıyoruz elbet, ama ya iktidar sahipleri ne yapıyor acaba?
.
Haber şöyle:
“Sayıştay’ın Denetim Raporu’na göre, 2020 yılında saray tek başına 2 milyar 896 milyon 174 bin 350 TL harcadı. Saray’ın bir günde harcadığı tutar, 7.9 milyon TL’yi geride bıraktı...”
 
***
DEDİKODUSU TEHLİKELİ
Halkın ne düşündüğü, sokağa çıkıldığında anlaşılıyor.
.
Halk perişan halde.
Sıkıntılar büyük.
Geçim derdi almış başını yürümüş.
.
“Nereden biliyorsun?” diye oldukça yüklü bir soru gelebilir.
Sormakla haklısınız.
.
Ben de “yayınlanan anket sonuçlarına bakarak bunları söylüyorum” diyebilirim size.
.
Eğer “Bu anket dış güçlerin işi” denmeyecekse, işte o araştırmalardan biri.
.
Haber şöyle:
“Avrasya Araştırma’nın son seçim anketine göre CHP oylarını yüzde 30.4'e yükseltirken AKP 27.6'ya geriledi.
CHP yıllar sonra ilk kez anketlerde AKP'yi geçti...
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde karşısına hangi aday çıkarsa çıksın kaybediyor.”
.
Doğru mu bilemem ancak, “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diye bir atasözümüz var.
.
Ayrıca “Şüyuu, vukuundan beterdir” şeklinde de bir söz vardır.
.
Anlamı şudur:
“Bir şeyin dedikodusunun yayılması, onun gerçekleşmesinden daha beterdir…”
.
Anketler doğru olmasa bile, dedikodusu adamı götürür…