Akıllı telefonlar çıktığından beri çocukların oyun oynama alışkanlıkları değişti.

Akıllı telefonlar çıktığından beri çocukların oyun oynama alışkanlıkları değişti.
.
Kendi arabasında yol alan bir bebeğin elinde akıllı telefon var.
Anne, baba rahatsız olmadan sohbet etmek, kafa dinlemek için çocuğu oyalayacak oyuncak alıyor.
Ama ne çare.
Çocuk onlarla 5, bilemedin 10 dakika oynuyor sıkılıyor.
Sonra başlıyor vızlamaya.
İlgi istiyor,
Alaka istiyor.
.
İmdada akıllı cep telefonu yetişiyor.
.
Açıyorlar önüne bir çizgi film veya oyun, çocuk telefon elinden alınana kadar sessiz bir şekilde duruyor.
.
Sizler de çok kere rastlamışsınızdır bu duruma.
.
Bu akıllı telefonlar zaten normal akıllıdan da geriye, düşük seviye zekâlılar için yapılmış aletler.
.
“Ben kullanamıyorum” diyen pek yok, olsa da sorun telefonda değil.
.
İşte bu akıllı telefonların kullanımının yaygınlaşması ile sosyal medya kullanımı da oldukça arttı.
.
Bunların insanlar, daha doğrusu çocuklar üzerinde etkisi oldukça fazla.
.
Bilimsel olarak araştırma yapanların ortak görüşü buna bir çare bulunması yönünde.
.
Bir habere göre:
“ABD genelinde 7 ile 12 yaşları arası en az bir çocuğu olan 1030 ebeveynle yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, 7-9 yaş grubu çocukların üçte biri, 10-12 yaş grubu çocukların ise yarısı sosyal medya uygulamalarını kullanıyor.”
.
Sorun ne?
Ebeveynlerin yüzde 60-70’ine göre bu riskler şöyle sıralanmış;
“Özel kalması gereken bilgilerin paylaşılması.”
“Uygunsuz içeriklere maruz kalmak.”
“İnternet avcılarına yem olmak.”
“İnternette karşılaştıkları bilgilerin doğru mu yanlış mı olduğunu ayırt edememek.”
.
Riskler çocukların sosyal medya kullanımında kontrol edilmelerini gerektiriyor.
Ebeveynlerin bilgisi dâhilinde yapılacak girişimlerin pek zararı da yok.
.
Ancak ya kontrol edilmezse?
.
Ebeveynlerin çoğunluğu, çocuklarının sosyal medyadaki faaliyetlerini kontrol ettiklerini söylemişler.
.
En yaygın kontrol yöntemi;
“Bazı sitelerin engellenmesi”,
“Yeni kişi eklemek için ebeveyn onayı gerekmesi”,
“Kullanım sürelerinin sınırlanması…”
.
Ne var ki her 6 ebeveynden biri hiçbir kontrol uygulamıyormuş.
.
Bunun nedenlerini şöyle sıralıyorlar:
“Kontrolleri kurmak için yeterli bilgiye sahip değilim.”
“Çocuğumun sosyal medyada yaptıklarını izleyecek zamanım yok.”
“Ebeveyn kontrolleri zaman kaybı çünkü çocuklar bu kontrolleri aşmanın yolunu kolayca bulabilirler.”
.
Söz dönüp dolaşıp ebeveynlere geliyor.
Çocuklarınızı kesinlikle takip edin ve eğer bilmiyorsanız muhakkak bir bilene danışıp çocuklarınızın erişim engelini çalıştırın…
 
***
KÖPEK DIŞKILARI
Sokaklarda gezerken kaldırımlarda ve yollarda sürekli olarak köpek dışkısına rastlar oldum.
.
“Sabah sabah insanın midesini bulandırabilecek bu konu da nereden çıktı?” demeyin.
.
Hayvan sevmek her insanın görevi.
Onlara bakmak, beslemek, iyi davranmak iyi insan olmakla eşdeğer.
.
Küçükken beni ısırmış olsalar da şahsen köpekleri severim.
.
Son zamanlarda kaldırım kenarlarına konulan köpek-kedi mamalarından sonra nedense dışkılar çoğaldı.
.
Bilmeden üzerine basanların yaydığı çirkin görüntüler yavaş yavaş şehrimizi sarmaya başladı.
.
Sadece sokak köpeklerinin bu çirkinliğe sebep olduğunu sanmıyorum, sanki köpek sahiplerinin de bu duruma mahal verdiklerini zannediyorum.
.
Dün yaya köprüsünden geçerken yan tarafına köpeğinin tuvaletini yaptıran adam, köpeğinin kenara bıraktığı kocaman pisliği ile hiç ilgilenmeden sırtını dönüp gitti.
.
Koskoca sitemizin önüne köpeğini dışkılatan adam kameralarımıza yakalandı.
.
Şehrimiz için bir sorun olmaya başlayan bu dışkılar için topluca çözüm bulmalıyız.
.
Öncelikle eğitimle,
Sonra sözle,
Daha sonraları ceza ile üzerine gidilmesi gereken bir konu…
.
Aslında “Köpek dışkısı” deyip geçmemek gerek.
Çok önemli bir işlevi var.
.
“Köpeğin dışkısının ne önemi olabilir ki?” demeyin, şu deyimi hatırlayın:
“Tabakhaneye b.k mu yetiştiriyorsun?”
.
“Ne alaka?” dediğiniz bu deyimdeki b.k, köpek dışkısı…
.
Dönemin tüccarları tabaklanmamış deri satanlardan alış veriş yapmazlarmış.
Osmanlı döneminde en büyük deri işleme yeri yani tabaklama yeri Safranbolu’ymuş.
.
Ama illa da Safranbolu’da tabaklanmış olanı makbulmüş…
.
Neden?
.
Çünkü burada tabaklanan derilerde köpek dışkısı kullanılırmış.
.
Ham deri, kıllardan, yağ ve et tabakalarından mekanik olarak temizlendikten sonra kimyasal olarak işlendiği “Sama” safhasında, dumanı üzerinde taze köpek dışkısı enzimlerine ihtiyaç duyulurmuş.
.
Çünkü bir tek taze köpek dışkısında bekletilen deri kıl köklerinden arınmış, gözenekleri açık, ince, yumuşacık ve kaliteli olurmuş. 
.
İşte bu sebeple “Buharı üzerinde tüten taze köpek dışkısı” için tabakhanelerin yakınlarında kurulan çiftliklerde binlerce köpek beslenirmiş…
.
Tabakhanelerin olduğu yerleşim yerlerinde “çoluk çocuk ellerinde teneke maşrapalar, köpek dışkısı toplarlar ve koşa koşa tabakhanelere yetiştirirlermiş. Çünkü bayatlarsa para etmezmiş.”
.
Daha sonraları İstanbul Kazlıceşme semtinde kurulan deri fabrikaları da aynı yöntemi yıllarca kullanmış.
.
O dönem çok para kazanan Safranbolulu iş adamları köşkler, konaklar ve 99 odalı evler yaptırmış…
Bazı evlerin içine çeşme dahi getirilmiştir. Safranbolu’yu ziyaret edenler bu şahane konakları gezmişlerdir muhakkak.
.
O günlerde taze köpek dışkısını kurumdan, duanı soğumadan tabakhaneye yetiştirmek için koşuşturanlar örnek alınarak günümüzde de kullanılan bu deyim ortaya çıkmış…
.
Acelesi olanlara:
“Tabakhaneye b.k mu yetiştiriyorsun?” denmiş.
.
Deriyi işleyip kullanılabilir hale getiren meslek erbabına da “Dabbak” denirmiş.
.
Önemli bir maaş karşılığı çalışan bu dabbaklar için de bir söz varmış.
Deyim haline gelen söz şöyle:
“Dabbak mısın, it b.kuna muhtaçsın”
.
Şimdi dönelim başa.
Şehrimizdeki köpek dışkılarından kurtulmak için onları taze taze ve üzerinde dumanı tütecek şekilde kullanacak olan “Tabakhaneler” mi kursak acaba?
.
Böylece;
Köpek sahipleri para kazanır,
Tabakhanelerde istihdam sağlanır,
Yatırımcıların önü açılır
Ve sonunda şehrimiz temiz kalır…
 
***
MANTIK MESELESİ
Şu aşı olmama işi artık kabak tadı vermeye başladı.
Doktorlar bangır bangır bağırıyor:
“Yoğun bakımda yatanların yarısının hiç aşı olmamış, diğer yarısının da hatırlatma dozu olmamış kişilerden oluşuyor…”
.
Şu virüsü bitireceksek hep beraber yüklenip bitirelim, yoksa kapanma, maske gibi uygulamalardan gına geldi.
.
Aşı karşıtlığı sanki moda:
Çıkıp iki laf etmekle kahraman olunuyor.
.
“Çip takacaklarmış,
Takip edeceklermiş,
Kapitalistlerin oyunuymuş,
Para kazanmak içinmiş.”
.
Adam para kazanmak istese aşı yapmaz, herkesi yoğun bakıma toplar.
Oradaki kullanılan malzemeler daha pahalı.
Satmak istese onları satar.
.
Aşı olmayanlara karşı Avrupa başta olmak üzere çoğu ülkede sert tedbirler alınmaya başlandı.
Sokağa çıkmama, çoğu yerlere giriş yasağı gibi önlemlerle virüsün yaygınlaşmasını önlemeye çalışıyorlar.
.
Zira ülkelerin harcadıkları paralar can sıkmaya başladı.
İsyan noktasına geldiler ve gittikçe sertleşiyorlar…
.
Eski çağlarda da aşıya karşı gelinmiş.
.
Sebep mi?
“Tanrının işine karışılmaz. O istediğinin canını alır, istediğinin canını almaz” inancı.
.
Ancak Tanrı şunu da diyor:
“Tedbir senden, takdir Allah’tan…”
.
Diyelim o tarihlerde orta çağ zihniyeti vardı.
Papaz ne derse o doğruydu.
.
Hatta kedilerin katlini vacip kılan sözleri dolayısı ile ülkede fare popülasyonunun artmasıyla veba salgınından milyonlarca kişinin öldüğü iddiaları var.
 
İnsan cahil olunca her türlü “Fetva” verilebilir.
Onun vermesi önemli değil tabi,
Mühim olan, ona inanan kişilerin bulunması…
O sebeple insan için önemli olan “Mantıktır…”
.
Din âlimleri “Fetvadan şüphe ederseniz mantığınızla hareket edin...” der.
.
Şimdiki çağımızda oldukça ilerlemiş olan tıbbın çeşitli dalında mastır yapmış hocaların dediği de şu:
“Muhakkak aşı olun…”
.
Söyleyin bakalım kime inanacaksınız:
Mantığınıza mı?
Yoksa
İçgüdülerinize mi?