Bugün Cuma olduğundan ahlaklı, dürüst olmamız gerektiği hususunda yazılar yazmam lazım.

Bugün Cuma olduğundan ahlaklı, dürüst olmamız gerektiği hususunda yazılar yazmam lazım.
Nitekim vatandaşa “Biraz olsun faydamız olur” desek de faydası yok…
Zira;
Günümüzde yayılan “Ahlaksızlık” diz boyu.
.
Dolandırıcıların cirit attığı bu dönemde size;
Önce eskilerden,
Sonra da şimdilerden birkaç örnek sunmak istiyorum.
.
Dolandırıcılık aslında kolay meslek.
Sanıldığı gibi “Kafa isteyen, akıl isteyen, çeşitli cambazlıklar isteyen” bir meslek değil.
.
Bir duvar yazısı vardı geçenlerde sosyal medyada.
Şöyle yazıyordu:
“İnternette ‘Nasıl dolandırıcı olunur’ diye bir kitap sipariş ettim. 3 ay oldu hala gelmedi.”
.
Rahmetli Aziz Nesin’in yüzde 60 ısrarı boşuna değil.
Siz dolandırıcı olduktan sonra ağınıza takılacak oldukça fazla “Sazan” bulabilirsiniz.
.
Sizi kandırıp paranızı alanlar,
Sizi kandırıp elinizden evinizi, barkınızı, arabanızı alanlar,
Sizi kandırıp oyunuzu alanlar da oldukça fazla.
.
Tarihte en çok ismini duyduğumuz dolandırıcı kişi:
“Sülün Osman…”
.
1950 ve 60'lı yıllarda yaptığı dolandırıcılık işleriyle ün kazanan “Sülün Osman”: “Tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını” saf vatandaşlara satarak ya da kiraya vererek efsane haline gelmiş biri…
.
Mesleğin inceliklerini Kumkapılı bir Rum olan Aleko’dan öğrenmiş.
.
Sülün Osman, 1923 yılında Fatih, İstanbul’da bir memur çocuğu olarak
doğmuş.
Tam adı “Osman Ziya Sülün” müş.
.
Kendisi sıradan bir üçkâğıtçı olarak nitelendirmiyormuş.
“Bu işin kitabını yazıp, felsefesini yaptığını” iddia eden biri.
.
Kendisi için: “Bir düşünürüm” diyormuş.
.
Nisan 1962’de hapisteyken “Alınteri ile Yaşamak” konulu konferans bile vermiş.
(Günümüzde de hırsızlık, ahlaksızlık yapıp, ahlak dersi verenler oldukça fazla)
.
Sülün Osman, adını duyurduğu ilk “İşini”, 1948 yılında Fatih’te yeni tuttuğu evin sahibini dolandırarak yapmış.
.
1950 ve 1960’lı yıllarda ün kazanan Sülün Osman, kamu mallarını satmakla ünlenerek efsane haline gelmiş.
.
Hayatı ve dolandırıcılıkları birçok filme konu olan Sülün Osman, Aziz Nesin’in Fil Hamdi isimli hikâye kitabında geçen “Sülün
Osman pırrrr” cümlesinden dolayı manevi duygularını rencide ettiği gerekçesi ile
Aziz Nesin’e dava açmış.
.
Hapishaneden çıktıktan sonra dolandırıcılığa tövbe edip Zeytinburnu Yenidoğan mevkiinde bir meyhane açmış.
.
Sülün Osman, verdiği her röportajında “Dolandırmaya çalıştığı insanların herhangi birileri ya da fukara olmadıklarını, kolay yoldan para kazanmaya çalışan ve hatta kendisini dolandırmaya çalışan kişiler olduğunu” belirtmiş.
.
Sülün Osman’ın, 1984 yılının Temmuz ayında İstanbul’da Beyoğlu’nda sürekli kaldığı otelde 61 yaşında kalp krizinden öldüğü söyleniyor…
.
Rivayete göre kimlik taşımadığı için kimsesizler mezarlığına gömülmüş.
.
Sülün Osman’ın icraatlarından örnek verilecek olunursa:
-Taksim Meydanı’na paspas serip oradan geçenlerden “Burası benim” diyerek para
alıyor, daha sonra “Ne kadar kazanıyorsun sen buradan” diyenlere Taksim
Meydanı'nı komple satıyormuş.
-Benzer yöntemlerle Galata Kulesi’ni de satan Osman Sülün, şikâyet edilip mahkemeye çıkarılınca: “Kusura bakma hâkim bey. Memlekette Galata Kulesi’ni satın alacak eşekler olduğu sürece ben bu kuleyi satarım” diyerek kendini savunmuş.
-Gittiği barda eğlendiği kadınlarla tüm gece yiyip içip eğlendikten sonra, hesabın o kadınlara ait olduğunu söyleyerek bardan çıkmış. Kendisinin Sülün Osman olduğunu anlayan kadınlar, ‘bizi de satar’ diyerek korkudan olayın çok üzerinde durmamışlar. Bunun üzerine Sülün Osman “Adım çıkacağına canım çıksaydı” demiş.
.
Sülün Osman’ın kendi ağzından bir dolandırıcılık hikâyesi:
“Benim dolandırdığım insanlar dolandırıcıydı aslında.
Yani bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı.
On tane bilezikle geliyorum adamın önüne akşam vakti.
Kuyumcunun kapısındayız ve dükkân kapalı.
Karımın hastalığını anlatıyorum, acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini, o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları almamın şart olduğunu söylüyorum falan.
Hakiki olsalar bileziklerin fiyatı bin lira. Diyorum ki ‘300 liraya ihtiyacım var. Paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın...’ Adam sabah kuyumcuya gidip bilezikleri bin liraya bozdurabileceğini ve birkaç saat içinde havadan 700 lira kazanacağını düşünüyor.
O arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve o almak istiyor bilezikleri.
Telaşlanıyor adam ‘kazanç imkânı kaybolacak’ diye.
300 lirayı verip alıyor bilezikleri, ben de kayboluyorum ortalıktan.
Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, ‘Dolandırıldım’ diyerek karakola gidiyor. Ben aranıyorum.
Demiyorlar ki ona, ‘Be adam 1000 liralık bileziği 300 liraya almayı düşünürken aklında ne vardı?’ diye.
Gayet açık ki, beni dolandırmayı planlamıştı.
Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım.”
.
Şimdi internet ortamında dolandırıcılar çıktı.
Online işlemler sayesinde şifreleriniz ele geçiriliyor,
Kredi kartınızdan veya bankadan paralar lüpletiliyor.
.
Adamın biri yazmış Twitter’da:
Şöyle bir mesaj gelmiş kendisine:
“Abi Nasılsın?
Ben Mehmet.
Şu anda Manisa’da hanımın teyzesinin köyündeyim.
Teyzem, hayvanlarını koyduğu eski ahır-dam yıkılmış.
Kapının temelinin 1.5 metre altında eski bir küpün içinden, Arapça yazılı Osmanlı tuğralı sarı sarı tam 1285 adet eski paralara denk gelmiş.
Bunları sizin o taraflarda elden çıkarabilir miyiz?
Yardımcı olma imkânın var mı?
Sen de kimseye bahsetme.
Aramızda kalsın bu konu.
Müsaitsen ara konuşalım…”
.
Bu mesajın sahibi “Modern Sülün Osman” olma yoluna girmiş belli…
“Dolandıranı, dolandıracak aklı sıra…” diyeceğim de, pek cesaret edemedim.
.
Ama bu mesajla;
“Kaç kişiyi dolandırdı acaba?” diye merak etmiyor da değilim hani…
 
***
N’APACAĞIZ?
“Bir an önce virüsü atlatalım, gerçek yaşam hayatımıza dönelim” diye yırtınırken, bazıları hala işin korkunç boyutunun farkında değil.
.
Yeni yeni varyantlarla uğraşmamız ve virüs denilen illeti aklımızla alt etmemiz gerekirken, biz de yaprak kıpırdamıyor.
.
Dünyadaki çoğu ülke, virüs gelme ihtimali olan ülkelere kapılarını kapatırken,
Yeni varyantların bulaşma özelliği 10 kat artmışken,
Günde 200’lerin üzerinde vefat haberleri geliyorken,
Sağlıkçılarımızın neredeyse son nefeslerini vermek üzere olduğunu görüyorken,
Vatandaş olarak bizlerin hiçbir şey olmuyormuş gibi davranması gerçekten takdire şayan…
.
Aşıyı bulanların açıklamalarına göre: “Eğer önlem alırsak 4 ayda yeneriz” dedikleri virüse karşı biz ne yapıyoruz?
.
Geçen sene yaşanan pandemideki ciddiyetimizin onda biri bile yok.
.
Tüm bunların aksine, sanki ortada virüs-mürüs yokmuşçasına Diyanet, 12 Aralık’ta ilgili birimlere ve camilere gönderdiği yazı şöyleydi:
.
Konu: Cami ve Mescitlerde Saf Düzeni
 
“Covid-19 salgını kapsamında vatandaşlarımızın sağlığını korumak amacıyla 13 Mart 2020 tarihinden itibaren cami ve mescitlerde Başkanlığımızca gerekli tedbirler alinmiş, gerek din görevlerimiz gerekse vatandaşlarımız tarafından konuya gereken hassasiyet gösterilmiş, ilgili kurumlarca malum olduğu zere cami ve mescitlerde salgın kaynaklı problem yaşanmamıştır
Kış şartları sebebiyle açık alanlarda namaz kılma imkânı kalmaması, Ülke genelinde 18 yaş ve üstü nüfusun büyük oranda aşılanması ve toplumumuzun salgın tedbirlerine riayet konusunda alışkanlık kazanmış olması göz önünde bulundurularak yeni düzenlemenin yapılması gerekli görülmüştür.
Bu itibarla temizlik ve maske kurallarına uyulmak kaydıyla cami ve mescitlerde cemaate kılınan farz namazlarının ‘Normal saf düzenine göre’ eda edilmesi hususunda bilgilerini ve gereğini arz/rica ederim…”
Prof. Dr. Ali ERBAŞ
Diyanet İşleri Başkanı

İmam “Yanyana durun” diyor,
Pazarlara, çarşılara girişte “Maske ve HES kontrolü” yapılmıyor,
Hiç kimse “Mesafeye” riayet etmiyor,
HES uygulamasındaki haritada:
“Çanakkale’de vakalar arttı” deniyor.
.
Geçen gün haberini yaptık,
Sadece Belediye Başkanı, “Dışarı mümkünse çıkmayın” diyor.
.
Yemin etsem başım ağrımaz:
“Anladımsa Arap olayım...”