Geçtiğimiz günlerde youtube sayfasında bir konu hakkında araştırma yaparken karşıma Aziz Nesin’in “Şeytan Ayetleri” ile ilgili Abdülkadir Dilipak ile olan tartışmasına rastladım.

Geçtiğimiz günlerde youtube sayfasında bir konu hakkında araştırma yaparken karşıma Aziz Nesin’in “Şeytan Ayetleri” ile ilgili Abdülkadir Dilipak ile olan tartışmasına rastladım.
.
Haliyle merak duygusu içinde izledim.
.
1988 yılında yazar Salman Rüşti’ye ait “Şeytan Ayetleri” kitabının Türkçe basılmasıyla ilgili eleştirilere maruz kalan ve “Sivas Katliamı” olarak geçen ve Sivas olaylarındaki otel yangınıyla da katledilmek istenen Aziz Nesin, açıklamalar yapmış…
.
“Ben kitabı okumadım, ancak bir yazar hakkında, yazdıklarıyla ilgili mahkeme kararı olmaksızın idam kararı çıkmasına karşıyım” diyor.
.
“Ayrıca ülkemizde bu kitabın yasaklanması için Diyanetten görüş alınmasına, bakanlar kurul kararı ile yasaklanmasına da karşıyım” diyor.
.
Şimdi bu olayların başlangıcına gidelim ve hafızamızı tazeleyelim.
.
Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşdi “Şeytan Ayetleri” isminde bir kitap yazar.
İlk baskısı 26 Eylül 1988’de Birleşik Krallık’ta yapılır.
.
Kitap birçok İslam ülkesinde yasaklanır.
.
“İran İslam Devleti”nin kurucu lideri “Ayetullah Humeyni”, 1989’da tüm Müslümanları Rüşdi’yi ve yayıncılarını öldürmeye, kendileri öldüremeyecek durumdaysalar ise, öldürebilecek kişilere haber vermeye davet etmiş, kitabın farklı ülkelerdeki yayımcı ve çevirmenleri de saldırıya uğramıştı.
.
Peki neydi bu Müslüman Ülkeleri ayağa kaldıran kitap?
.
Bu kitap öncelikle bir roman.
Büyülü ve gerçekçi tekniklerle ana hikayenin yanında, Kuran-ı Kerim’de anlatılan olayların da yan hikayelerle anlatıldığı bir kitap.
.
Ana öykülerden bir tanesi günümüzdeki Birleşik Krallık’taki Hint göçmenleri ele alır.
İki kahraman Gibreel Farishta ve Saladin Chamcha Müslüman Hint iki aktördür. Farishta Bollywood film sektöründe Hindu tanrılarını canlandırmakta ünlüdür. Chamcha ise Hint kimliğini geride bırakmaya çalışarak Britanya'da seslendirme yapmaktadır.
.
Romanın başında iki aktör de Hindistan’dan Britanya’ya giden ve hava korsanları tarafından kaçırılmış bir yolcu uçağındadır.
Uçağın havada infilak etmesine rağmen iki aktör mucizevi bir şekilde kurtulur.
Büyülü bir değişim geçiren iki kahramandan Farishta, “Cebrail” isimli meleğe dönüşür, Chamcha ise “Şeytan” haline gelir. Chamcha, yasa dışı bir göçmen olarak algılanarak polis tarafından tutuklanır ve uygunsuz muameleye maruz kalır.
.
İki karakter de eski hayatlarının parçalarını bir araya getirmeye uğraşır.
Farishta kayıp sevgilisi İngiliz dağcı Allie Cone ile bir araya gelmeye çalışırsa da akıl hastalığı buna engel olur.
İnsan formunu koruyan Chamcha ise kendisine yardım etmeyen Farishta’dan intikam almak ister.
Bu yüzden Allie olan ilişkisini baltalar. Farishta bunu anlamasına rağmen Chamcha'yı affeder ve hatta hayatını kurtarır.
.
Romanın sonunda iki kahraman da Hindistan’a döner, Farishta bir kıskançlık krizi sırasında önce Allie’yi sonra da kendisini öldürür.
Farishta tarafından affedilen Chamcha, uzun süredir konuşmadığı babasıyla barışır ve Hint kimliğiyle barışarak Hindistan’da kalmaya karar verir.
.
“Peki Şeytan Ayetleri nerede?” diye insan merak etmiyor değil.
İşte o bölüm yan hikayelerde…
.
Romanda Rüşdi’nin tarzı olarak paralel hikâyeler birlikte anlatılır.
Birbirine geçiş yapan paralel rüyalar, gerçeklikler ve tekrarlanan isimler çarpıcıdır.
.
Kitabın bir bölümünde, “Hz. Muhammed’in içinde yaşadığı pagan topluluğun desteğini almak üzere çok tanrılı yaklaşım lehine bir ayeti haber verdiği, sonradan bu ayetin şeytan tarafından yazdırıldığını iddia ettiği anlatılmaktadır.”
.
İşte tüm kavga burası için.
.
Bazı kaynakların bildirmesine göre, “Muhammed, Şeytan tarafından kandırılmıştır.”
.
Anlatılanlara göre Şeytan, Muhammed’i, “Müşriklerce” (paganlarca) Tanrının kızları olarak kutsal bilinen ve adları “Lat, Uzza ve Menat” olan üç tanrıçayı övücü sözler söylemeye kandırmış ve bu sözleri onun diline “Ayet olarak” sokmuştur.
.
Şeytan’ın bu oyunu sonucunda Muhammed’in, “Lat’ı, Uzza’yı ve... Üçüncü olan Menat’ı gördünüz mü?” diye konuştuğu ve bu sözleri Kuran’a “Tanrı’dan gelmiş vahiyler” olarak koyduğu anlatılmıştır.
.
Necm Suresi 19-21 ayetleri:
“19. Lat ve Uzza’ya
20. ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?
21. Bunlar şefaatleri umulan yüce turnalardır.”
.
Şeytan tarafından eklendiği söylenen “Bunlar şefaatleri umulan yüce turnalardır.” ayetinde geçen “Turna” kelimesi Arapça “gharaniq” diye geçer ve bu “Put, varlık” şeklinde de tercüme edilir. Bu olay Muhammed'in sözü edilen pagan tanrılarının gerçekten var olduğunu kabul ettiği şeklinde algılanır.
Muhammed’in tanrılarını övdüğünü duyan Mekkeliler bunu sevinçle karşılar ve sureyi sonuna kadar Muhammed’le birlikte okurlar.
.
Bu olaylar Diyanetin sitesinde şöyle anlatılıp, yorumlanır.
.
“19-20. ayetlerde anılan “Lat, Uzza ve Menat” Kureyşliler’in en fazla önem verdikleri putların isimleridir.
Araplar melekleri “Allah’ın kızları” saydıklarından onları sembolize eden putlara da kadın isimleri verirler ve kendileri için Allah katında şefaatçi olacaklarına inanarak onlara taparlardı.
Burada zikredilen putların Kâbe’nin içinde bulunduğunu söyleyenler bulunmakla beraber, tarih kaynaklarındaki bilgiler bunların başka yerlerde ve ayrı tapınaklarda bulunan putlar olduğunu göstermektedir.
Bunlardan başka çeşitli kabilelerin kendilerine mahsus, kapıcıları ve bakıcıları bulunan tapınakları da vardı.
Bu âyetler açıklanırken tefsirlerde “Garanik” diye meşhur olmuş bir olaydan söz edilir.
Garanik sözlükte “Beyaz su kuşu, kuğu, turna; beyaz tenli genç ve güzel kız” anlamlarına gelen gurnûk (gırnîk) kelimesinin çoğuludur.
Kureyş kabilesi mensupları putlarının Allah’ın kızları olduğuna inanır ve Kâbe’yi tavaf ederken, “Lat, Uzza ve bir diğeri, üçüncüsü olan Menat hürmetine! Çünkü bu üçü ulu kuğulardır ve şüphesiz şefaatleri umulan varlıklardır” diyerek onları yüksekte uçan kuşlara –veya diğer bir anlayışa göre (melekleri Allah’ın kızları olarak gördükleri için) genç ve güzel kızlara– benzetirlerdi.
Bazı ilk dönem İslâm tarihi kaynaklarında yer alan bir rivayete göre bir gün Hz. Peygamber Kabe’nin civarında Kureyşliler’le birlikte otururken Necm suresini okumaya başlamış.
19-20. ayetlere gelince şeytan 20. ayetin devamı gibi, “İşte onlar ulu kuğulardır (garânîk); şüphesiz şefaatleri umulmaktadır” anlamına gelen bir metni Resulullah’a okutmuş; bu durumdan memnun olan Kureyşliler de surenin sonunda onunla birlikte secdeye kapanmışlardı.
Zira onlara göre Resulullah bu sözü söyleyerek onların putlarının Allah katında şefaatçi olacaklarını kabul etmiş, dolayısıyla kendi putperestlik dinlerine onay vermiş oluyordu.
Bu rivayet, İslami literatürde geniş incelemelere konu olduğu gibi, özellikle Hz. Peygamber hakkında kitap yazan birçok şarkiyatçı tarafından, Kur’an-ı Kerim’i tenkit etmek için bir malzeme olarak kullanılmıştır.
Ancak bu konuda yapılan bilimsel incelemeler bu rivayetin sağlam olmadığını, bazı sahih hadis kaynaklarında Necm sûresinin nüzûlünün ardından müşriklerin secde ettiklerinin belirtilmesinin ise başka sebeplerle izah edilebileceğini ortaya koymuştur. (Buhârî, “Tefsîr”, 53/4).
Nitekim birçok ünlü şarkiyatçı da bu hikâyenin tarihî bir değer taşımadığını ve asılsız olduğunu kabul etmiştir.
İslam inançları açısından bakıldığında da bu rivayetin içeriğini Hz. Muhammed’in peygamberliği süresince izlediği genel tebliğ çizgisi, tevhid konusundaki tavizsiz titizliği ve duyarlılığı, ayrıca vahyi alıp tebliğ etmedeki korunmuşluğu ilkesiyle bağdaştırmak mümkün değildir…”
(Kaynak: (https://kuran.diyanet.gov.tr/ tefsir/Necm-suresi/ 4803/19-30-ayet-tefsiri)
.
Kuran’daki Hac Suresi’nde ise:
“Şeytanın, Tanrı’nın gönderdiği her peygambere türlü şekillerde musallat olduğu, onları ümitsizliğe düşürdüğü ve nihayetinde Tanrı’nın bu peygamberleri ümitsizlikten ve şeytanın yalanlarından koruduğu ve böylece tebliğ görevinin kusursuz bir şekilde yapılmasını sağladığı yazılıdır.”
.
Şöyle ki:
“Senden önce hiçbir resül ve nebi göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah âyetlerini sağlamlaştırır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir…” (K. 22 Hacc 52)
.
Roman, Müslüman camiasında büyük yankı yaratmış ve dine küfür olarak algılanmıştır.
Rüşdi’nin ifade özgürlüğünü kutsal değerlere saldırarak kullandığı iddia edilir.
Olayların büyümesiyle birlikte kitabın ithali Hindistan'da yasaklanır, Birleşik Krallık’taki ilk eylemlerde kitap yakılır.
1989 yılı Şubat ayında Pakistan’da kitaba karşı büyük olaylar çıkar.
İran’daki Şii önder Ruhullah Humeyni Rüşdi ve kitabın yayınlanmasında görev alan kişilerin öldürülmesini olanaklı kılan bir fetva yayınlar.
Dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Margaret Thatcher, Rüşdi’ye sürekli koruma sağlar.
1998 yılında İran hükümetinden, olayı yatıştırıcı yönde açıklamalar gelmesi üzerine gerginlik azalır.
2006 yılındaki İran Haber Ajansı’nın haberinde, “fetva ancak onu yayınlayan makam tarafından geri alınabildiğinden ve Humeyni de ölmüş olduğundan fetva halen yürürlüktedir” denilir.
.
Salman Rüşdi, kitaptan ötürü hiçbir şekilde fiziksel bir saldırıya uğramadı.
Ancak kitapla ilgili bazı kişiler şiddet olaylarına maruz kaldı.
Kitabın Japon çevirmeni Hitoshi Igarashi 11 Temmuz 1991 tarihinde bıçaklanarak öldürüldü.
İtalyan çevirmeni Ettore Capriolo aynı ay içinde bıçaklanmış ve ağır yaralandı.
Norveççe çevirmen William Nygaard Oslo'da 1993 yılı Ekim ayında üç el ateşe maruz kalmış, saldırıdan yara almadan kurtuldu.
Eseri Türkçeye çevirten yazar Aziz Nesin de İslami çevrelerce hedef gösterildi ve 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Katliamı olarak bilinen olaylarda yaptığı konuşmalardan sonra ise kaldığı otel yakıldı, ikisi eylemci 37 kişi hayatını kaybetti.
.
İşte “Şeytan Ayetleri”nin kısaca açıklaması böyle.
15. yüzyıldan bu yana dilden dile dolaşan bir olayın kitabındaki anlatımı için “Peygamberimize küfür etti” şeklinde algılanıp, “Katledilmesi vacip” şeklinde fetvaya maruz kalan birinin hikâyesiydi bu…
.
Bu olay, dinin özünü anlayamamış bazı kişilerin, rivayetlerle döşenmiş saçma anlatımlar karşısında “Masa başında karşı tezi savunacakları yerde ölümü düşünmeleri” dinin nelere mal olacağının kanıtıdır.
Allah herkese her türlü ilim ışığında, “Zihin genişliği” versin…