Halk yoksulluktan neredeyse sokaklara dökülecekken, iktidar kendisine hedef olarak “Zincir Marketleri” seçti. Medya ile beraber yüklendikçe, yüklendi. Ama yoksullar yemedi.

Halk yoksulluktan neredeyse sokaklara dökülecekken, iktidar kendisine hedef olarak “Zincir Marketleri” seçti.
Medya ile beraber yüklendikçe, yüklendi.
Ama yoksullar yemedi.
.
Zira sadece market değildi ki problem:
Doğalgazı var,
Elektriği var,
Suyu var,
Benzini var,
Ücret sorunu var,
İşsizliği var,
Çocukların okul masrafı var,
Kira sorunu var,
Dahası,
Varoğlu var…
.
Yolsuzluk kısmı ise apayrı.
Bugün açın gazeteleri en az 5 tane yolsuzluk dosyası var.
.
İktidarın “Biz yaptık” dediği,
Hasta, yolcu ve geçiş garantisi verdiği,
Hastanelere,
Havaalanlarına,
Köprülere,
Otoyollara bakın.
Kendi değerlerinin çok üzerinde bir ihale ile verilmiş.
Misal;
En son 1915 Çanakkale Köprüsünün maliyeti ile 2,5 köprü yapılacağı iddia ediliyor.
.
Bütçe deliği açıldıkça açılmış.
Yamanması mümkün değil.
.
Muhalefetin sorduğu 128 Milyardan haber yok.
Nereye ve nasıl gitti en ufak bir açıklama yok.
.
Tüm bunlar ortadayken zincir marketlere suçu atmak, tamamen hedef şaşırtmaktır.
.
Yasa çıkarmak elinizde.
Çıkarın.
.
Hal yasası ortada,
Uygulayın…
.
20 senedir sürekli gündem değiştirmekte usta olan iktidar sahipleri, ne yazık ki artık deniz bitti sayılır.
Seçim yaklaşıyor.
Tencere, tavanın hükümet düşüreceğini bir kez daha yaşayacağız anlaşılan.
.
Artık millet yemiyor…
.
3 Y ile geldiniz,
3 Y ile gideceksiniz anlaşılan.
.
Acı tarafı ise şu:
Dağılırsanız siz toplamak ta zor olur.
ANAP gibi, DYP gibi isminiz, esameniz kalmaz dikkatli olun…
.
Pabucunuzun dama atılacağı besbelli…
.
Peki, “Pabucu dama atılmak” ne demekmiş, nereden gelmiş?
.
Deyim şunu anlatıyor:
“Kendinden üstün veya daha çok değer verilen bir şeyin veya kişinin gelmesi ile diğer şeyin veya kişinin değerinin düşmesi”
.
Hikâyesi ise şöyle:
“Osmanlı Döneminde esnaf ve sanatkârların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu.
Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı.
Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim, ama kusurlu çıktı.
Böyle durumlarda heyet şikâyetçiyi ve sanatkârı dinliyor.
Eğer şikâyet eden gerçekten haklıysa o ayakkabıların bedeli şikâyetçiye ödeniyordu.
Ayakkabılar da ibret-i âlem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu.
Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu.
Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.”
 
***
BUYRUN CENAZE NAMAZINA
Geçtiğimiz günlerde bir röportajında “Ben başbakanlığa adayım” şeklindeki açıklaması ile gündeme oturan Meral Akşener’in bu çıkışı ortalığa pompalanan gerginliği bir anda düşürüverdi.
.
Akşener, sürekli olarak Millet İttifakı arasına “Nifak” sokmaya çalışanların elinden silahını aldı sanki.
.
“Biz güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz” şeklindeki söylemle seçime hazırlık yapan Millet İttifakının bu isteği ile inançlı olduğu ve politika yapmadığı ortaya çıkıverdi.
.
Tek adamlık sisteminden yaka silkenlere ilaç gibi gelen bu söylem için halkın çoğunluğu, “Yakışır” şeklinde görüş bildirdi.
.
İnsanlar 20 senedir sırf “CHP” gelmesin diyerek AK Partiye oy veriyordu.
Muhafazakâr olması,
Dilinden dua,
Elinden Kuran düşürmemesi,
Daha milliyetçi tavır sergilemesi şeklindeki politikalarına inanıyordu.
.
AK Parti bu mirası o kadar kötü harcadı ki, artık halk “Kim gelirse gelsin, AK Partiden iyidir” şeklinde düşünmeye başladı.
.
Öyle ya,
Dini, tarikatlara, cemaatlere bırakan,
Milliyetçiliği unutup Suriyelilere ve Afganlılara sığınan,
Bakanlıkları meclisten uzaklaştırıp, partilileri öksüz koyan,
Halkla ilişkisini koparıp saraylarda yaşayan,
Bu iktidara neden oy verilsin ki?
.
Dikkat ettiniz mi?
Millet İttifakı artık siyasetini değiştirdi.
Eskisi gibi polemiklere girmiyor.
Sürekli çözüm sunuyor.
.
“Geçiş garantili köprüleri, yolları, tank-palet fabrikasını kamulaştıracağım” diyor.
“Suriyelileri 2 senede memleketlerine barış içinde geri yollayıp, sorunu halledeceğim” diyor.
.
“Her konuda hazırlandık, bir politikamız var” diyor.
.
Son zamanlarda çökmüş ve hiçbir çözüm üretemeyen AK Parti politikalarına karşı vurulan bu darbe ile halkın gönlüne girmeye başlayan Millet İttifakı, yapılacak ilk seçimde de iktidarı ele geçirecek gibi duruyor.
.
Birilerinin isteği doğrultusunda emirle düşürülen “Faiz” sonucu rekordan rekora koşan dolar karşısında eriyen Türk liramızla alım gücünü kaybeden halk, seçim sandığında bunun hesabını soracaktır.
.
Sandıktan çıkan sonucu görünce şu deyim size yakışacaktır:
“Buyrun Cenaze namazına…”
.
“Hiç beklenmeyen bir olay karşısında çözümsüz kalındığını anlatmak için kullanılan bu deyimin hikâyesi…”
Oldukça komik aslında...
.
IV. Murad zamanında tütün, içki, keyif verici madde yasağı koyar ve yasağa uymayanları şiddetle cezalandırır.
Bir gün Üsküdar civarında bir kahvehanede tütün vs. içildiğini bilgisi IV. Murad’ın kulağına gider.
Derviş kılığında tebdili kıyafet giyen IV. Murad buraya gider.
Selam verir, oturur.
Kahveci yanına gelip:
“Baba erenler kahve içer mi?” diye sorar.
IV. Murad: “Evet” der.
Kahveci bunun üzerine “Erenler tütün içer mi?” diye sorar.
IV. Murad: “Hayır” diye cevaplar.
Kahveci işkillenir.
‘Tütün içmiyor da ne işi var burada?’ diye düşünür.
Padişahın tebdili kıyafet dolaştığı haberleri aklına gelir.
Eli titreye titreye kahveyi götürür ve ismini sorar.
“Beyim isminiz nedir acaba?”
IV. Murad: “Murad” diye cevaplar.
Bunun üzerine kahveci:
“Peki isimin başında sultan da var mı?”
IV. Murad: “Elbette var!” yanıtını verir, ardından da:
“Baba erenler acaba ismini bağışlar mı?” deyince kahvecinin beti benzi atar.
Zangır zangır titrer ve:
“Öyleyse buyrun cenaze namazına!” derken olduğu yere yığılır.
IV. Murad bu lafa çok güler ve kahveciyi bir defalığına affeder.
 
***
LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜTMEK
Kruvaziyer liman,
Yat limanı,
İzmir ve İstanbul’a yolcu gemisi,
Kordondan kalkıp, AVM’ler, Kepez, Dardanos ve Güzelyalı’dan Bozcaada’ya kadar gidecek dolmuş tekneler olsa fena mı olur?
.
Birden düşününce insan heyecanlanıyor değil mi?
.
Üç tarafımız deniz.
Nimet bizim için.
Ama?
.
Yıllardır siyaset yapan siyasetçilerin aklına gelip, icraata dönüşmeyen bu atılımlar hep depoda kaldı.
.
Bir Allah’ın kulu çıkıp da “Ya Bismillah” diyemedi.
.
Şehrimizin o kadar kamu, kurum ve STK’ları varken elini, kolunu bağlayıp oturmaları ve fikir üretmeden arkalarına yaslanıp “Ne biçim çalışıyoruz” havalarına girmeleri ile olacak iş değil.
.
Binlerce yolcusuyla yanaşan bir gemi düşünün.
Şehre dağıldıklarına adım atamayalım o derece yani.
.
Her akşam limanımıza yanaşan İzmir, İstanbul yolcularını karşılayalım.
Sabah ise limandan el sallayalım yolcularımıza.
.
İşlerimize denizden gidelim, deniz dolmuşlarına binerek.
.
Aklımızı kullanıp yaralanabileceğimiz,
Elimizin altında hazır deniz var.
Lafla Peynir Gemisi yürümeyeceği için, haydi kolları sıvayalım ve hep beraber iş başına geçelim…
.
Bu deyiminde bir hikâyesi var.
Şöyle:
“Bir zamanlar İstanbul’da Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Bu tüccar çıkarcı ve cimri kişiymiş. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul’da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir’e gönderirmiş.
İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar dururmuş.
-“Hele peynirler sağ salim varsın, istediğiniz parayı fazla fazla veririm” diye vaatlerde bulunurmuş.
Birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken sinirlenmiş ve şöyle demiş:
-“Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Gemimin kalkması için masrafım var. Parayı peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem.”
Aksi Yusuf, “Hele peynirler sağ salim varsın…” demeye başlayacakmış ki, Gemici: “Efendi, Lâfla peynir gemisi yürümez.” sözünü yapıştırıvermiş ve sözlerine “Geminin yürümesi için kömür lâzım, yağ lâzım” diyerek devam etmiş.