ABD’li otomotiv üreticileri Dünya üzerindeki otomobil fabrikalarını dolaşıp yeni teknolojiler ve uygulama durumunu inceliyorlarmış.

ABD’li otomotiv üreticileri Dünya üzerindeki otomobil fabrikalarını dolaşıp yeni teknolojiler ve uygulama durumunu inceliyorlarmış.
Japonya’da Mazda Fabrikası’nın girişinde birçok kafes ve içinde kedi olduğunu görüp ilgili mühendise sormuşlar.
Japon mühendis şöyle açıklamış:
-“Biz ürettiğimiz otomobillerdeki yalıtımı kontrol etmek için her 1000 otomobilden bir tanesinin içine bir kedi koyup kapılarını ve camlarını kapatıp akşam eve gideriz. Sabah geldiğimizde kedi havasızlıktan öldüyse yalıtımda bir problem yoktur, ama eğer kedi yaşıyorsa üretimde bir sorun olduğunu anlayıp tüm üretim kademelerini gözden geçiririz.”
ABD’li mühendisler hayran kalmışlar.
Daha sonra Türkiye’deki fabrikaları gezerlerken araba fabrikasının girişinde benzeri kafesleri ve içindeki kedileri görmüşler.
Teknolojiyi hemen öğrenip uyguladığı için bu fabrikaya hayran kalmışlar.
Yine de Türk Mühendisten açıklama istemişler.
Bizim mühendis anlatmaya başlamış:
-“Biz ürettiğimiz otomobillerdeki yalıtımı kontrol etmek için her 1000 otomobilden birisinin içine bir kedi koyup akşam eve gideriz. Sabah geldiğimizde kedi arabanın içinde ise bir sorun yoktur. Eğer kedi kaçtı ise ‘üretimde bir sorun olabilir’ diye düşünürüz ama yine de üretime devam ederiz…”

Adam araba kullanıyormuş.
Yan koltukta oturan karısı ile arka koltukta oturan kayınvalidesi sürekli olarak “Sola sağa bak, arkanda araba var, fren yap” diyerek müdahale ediyorlarmış…
Adam dayanamamış patlamış:
-“Yeter yahu… Arabayı kim kullanıyor karar verin... Sen mi, annen mi?”

Bill kilisenin en gerizekalı görevlilerinden biriymiş.
Papaz onu kovmadan önce son bir şans daha tanımak istemiş.
-“Bana bak!..” demiş, “... konuşmamın sonunda ‘Melekler mumları yakınca mabet ışıldamış’ dediğim anda arkamdaki bütün mumları yakacaksın ve koro başlayacak!... Tamam mı?”
Bill başını sallamış ve hata yapmamak için bütün gece dua etmiş.
Ertesi gün kilise tamamen doluyken papaz konuşmasının sonunda sesini kalınlaştırıp:
“Melekler mumları yakınca, mabet ışıldamış!” demiş ve göz ucuyla bakmış ki mumlar yanmıyor...
Tekrar sesini daha da yükseltip:
“Melekler mumları yakınca, mabet ışıldamış!” demiş...
Arka taraftan Bill’in ince sesi duyulmuş:
“Ama zangocun köpeği de kibritlere işemiş!..”

Genç adam gördüğü yaşlı ama sevimli eşeği köy yerinde sahibinden 5000 liraya satın almak istedi.
Köylü amca eşeği sattı ve parayı alırken:
-“Yarın eşeği kasabaya getirip sana teslim ederim” dedi.
Ertesi gün genç adam, amcayı kasaba meydanında buldu ve eşeği sordu.
Amca:
-“Çok üzgünüm, ama eşek sizlere ömür.” dedi.
Genç adam:
-“Peki, o zaman paramı iade edin.” dedi.
Amca, parayı alır almaz harcadığını ve iade edemeyeceğini söyledi.
Genç adam biraz düşündü ve:
-“O zaman bana eşeğin ölüsünü ver” dedi.
Amca ölü eşeği ne yapacağını sorunca:
-“Görürsün...” dedi.
Amca, genç adamı bir ay sonra şehirde gördü ve:
-“Nasıl eşeğin ölüsü işine yaradı mı, bari?” diye sordu...
Genç gülerek:
-“Evet, büyük ödülün eşek olduğu piyangoda 100 liradan 500 bilet sattım. Toplam 50 bin lira kar ettim” dedi.
-“Peki, ölü eşeğe kimse itiraz etmedi mi?” diye sorunca genç adam gene güldü...
-“Bir tek piyangoyu kazanan itiraz etti; ona da ‘kusura bakma eşek öldü’ dedim ve 100 lirasını iade ettim.”

Temel yanındakine sormuş;
-“Ula hemşerim sen Japon misun?”
Adam;
-“Yok!” demiş.
5 dakika sonra yine sormuş;
-“Hemşerim sen Japon misun?”
Adam yine:
-“Yok kardeşim!.. Ne Japonu?” diye kızarak cevap vermiş.
Temel dayanamamış biraz sonra yine sormuş;
-“Hemşerim sen Japon misun?”
Adam bu kez Temel’den kurtulmak için,
-“He lan!.. Japon’um... Ne olacak?” deyince Temel:
-“Vallahi hiç benzemeysun...”

Temel fotoğraf çektirmek istemiş.
Ama vesikalık fotoğraflarda gerçek güzelliğinin fark edilmediğini bildiğinden, fotoğrafçıya gitmiş ve konuşmuş:
-“Fotoğrafimu çekeceksun daa, yalnız vesikaluk olmayacak!”
-“Tabi efendim, 24 çarpı 32’ye ne dersiniz peki?”
-“768 derim de, punin konimuzla ne alakasi var midur?”

Temel, mezun olduğu liseye beş yıl aradan sonra gitmiş.
Spor salonunu gezerken duvarlarda eskiden oyuncusu olduğu basketbol takımının fotoğraflarını görmüş.
Fotoğrafları dikkatle inceledikten sonra:
“Tüh be... Yazuk olmuş...” demiş,
-“... Bütün maçlari hep ‘bir sayi’ farkla kaybetmişuz... Pak ha buraya: 96-97, 97-98, 98-99!..”

Hizmetçi evin hanımından maaşına zam ister.
Evin hanımı hoşnutsuz sebebini sorar.
-“Neden zam verecekmişim?”
-“3 sebebim var: Birincisi ben sizden daha iyi ütü yapıyormuşum.”
-“Sana bunu kim söyledi?”
-“Kocanız!”
-“2. sebep ne?”
-“Ben sizden daha iyi yemek pişiriyormuşum.”
-“Olamaz senin benden daha iyi pişirdiğini kim söyleyebilir?”
-“Oğlunuz!”
-“Peki, 3. sebep neymiş?”
-“Ben sizden daha iyi sevişiyormuşum.”
-“Bunu yoksa kocam mı söyledi?”
-“Hayır... Bunu bahçıvan söyledi.”
-“Kaç para zam istiyorsun peki?”

İriyarı, külhanbeyi tavırlı bir adam sert adımlarla barın tezgâhına doğru yürümüş ve orada oturan pısırık adamı iteleyerek tabureye oturmuş.
Hiç soru sormadan adamın önündeki içki kadehini alıp başına dikmiş ve elinin tersiyle ağzını da kuruladıktan sonra;
-“Ne o birader, neden böyle surat asıyorsun, gemilerin mi battı?” diye sormuş.
Adam çok mutsuz bir şekilde iriyarı adamın yüzüne bakarak;
-“Sorma, ben çok talihsiz bir adamım…”
-“Neden?”
-“Bu sabah karımla kavga ettik, beni evden kovdu. O sinirle işe geç kaldım. Patronum zaten bahane arayıp duruyordu, beni işten attı. İşten çıktım, yolda yürürken araba çarptı. ‘Eve gideyim, belki karımla barışırız’ dedim, eve gittim ve karımı başka bir erkekle yatakta yakaladım. ‘Bu kadarı da fazla artık’ dedim, kendimi öldürmeye karar verdim. Tabancayı dayadım alnıma, silah tutukluk yaptı. ‘İple asayım’ dedim, ip koptu. ‘Doğal gazla öleyim’ dedim, parasını ödemediğim için gaz kesikti. Ben de evdeki bütün fare zehirlerini toplayıp buraya geldim ve içmek için bardağıma koydum. Onu da geldin sen içtin. Of of görüyorsun ne kadar şanssızım.”

Genç ve güzel sarışın, alışveriş merkezinin beyaz eşya reyonuna girer ve satıcıya sorar:
-“Şu küçük televizyonu almayı düşünüyorum, fiyatı nedir?”
-“Kusura bakmayın hanımefendi sarışınlara satış yapmıyoruz.!”
Genç kadın sinirlenir bu cevaba tabi.
Hemen evine gider, saçının rengini değiştirir ve ertesi gün mağazaya geri gelir.
Aynı satıcıya yaklaşır ve:
-“Şu küçük televizyonu satın almak istiyorum.”
-“Kusura bakmayın hanımefendi sarışınlara satış yapmıyoruz!”
Kadın iyice sinirlenmiştir.
Soluğu bir kuaförde alır, bu defa köklü bir değişiklik yapar.
Hatta makyajından, göz rengine o tam bir esmer bombadır artık…
Aynı mağazaya gider, aynı satıcının karşısına dikilir.:
-“Şu küçük sevimli beyaz renkli televizyon ne kadar?”
-“Kusura bakmayın hanımefendi, sarışınlara satış yapmıyoruz.”
-“İnanmıyorum, nasıl anladınız sarışın olduğumu, üç gündür kendimi esmere çevirmek için yapmadığım kalmadı!”
-“Hanımefendi 3 gündür satın almaya çalıştığınız şey, televizyon değildi ki.  Mikrodalga fırındı da ondan!”

Lunaparkta bir afiş: “Tüfekle turnayı gözünden vuran hediye kazanıyor”.
Bir adam gelmiş, dili dönmüyor, sarhoş olduğu her halinden belli:
-“Deneyebilir miyim?” diye sormuş.
-“Kardeşim git işine… Gerçek kurşun bunlar ve de sen sarhoşsun, elinden kaza filan çıkar” demiş reyondaki adam.
Fakat adamın aşırı ısrarlarına dayanamamış ve tüfeği eline vermiş.
Bir de ne görsün!
Atışı tam isabet…
Ödül olarak bir kaplumbağa hediye verir.
Biraz sonra adam bir daha gelir.
Bu kez daha sarhoş,
Yine atış yapar,
Yine tam isabet…
Bir kaplumbağa daha alır gider.
Üçüncü kez gelir, ayakta duramaz haldedir.
Yine onikiden vurur.
İşletmeci elinde kaplumbağa kalmadığından, adamın eline büyük bir oyuncak ayı tutuşturur.
Sarhoş şaşkın şaşkın ayıya bakar ve sorar:
-“Bademli kurabiyelerinden kalmadı mı?”

Ormanda dolaşan iki avcı arkadaştan biri birden bire yere düşer.
Düşen adamın nefes almadığını ve gözlerinin ferinin söndüğünü gören arkadaşı hemen telefonuna sarılır ve acil yardımı arar.
-“Arkadaşım öldü, ne yapabilirim”
Acildeki ses cevaplar:
-“Sakin olun. Size yardım edebilirim. Ama önce arkadaşınızın ölüp ölmediğinden emin olalım.”
Telefonda bir süre sessizlik olur, ardından bir silah sesi işitilir.
Avcı telefonu tekrar eline alır;
-“Evet, tamam. Şimdi ne yapacağım?”

Otobüs, durakta her durduğunda, eve yeni alınan gardırobun kapağı kendiliğinden açılıyormuş.
Bunun üzerine evin hanımı mobilyacıyı aramış.
O da servisini eve yollamış.
Arızayı bulamayan tamirci;
-“Hanımefendi, dışarıdan bir şey anlamadım. En iyisi ben dolabın içine gireyim, otobüs gelsin ve kapının nasıl açıldığını içeriden tespit edeyim. Sonra da tamir ederim” demiş.
Ve dolaba girip beklemeye başlamış.
O sırada kadının kocası eve gelmiş.
Evde birinin olduğunu fark edip, şüphelenerek dolabı açmış.
Bir bakmış, tamirci.
Müthiş sinirlenip,  bağırmaya başlamış.
-“Ne arıyorsun burada, sen kimsin?”
Tamirci cevap vermiş.
-“Abi, ben marangozum. Ama şimdi sana burada otobüs bekliyordum desem, inanmayacaksın değil mi?”

Temel ile Dursun Almanya’da bir gün arabayla gezmeye çıkarlar...
Tabi otobandan giderken alışmışlar süratli gitmeye. Dursun tahrik eder:
-“Ula Temel, bas kaza… Nerdeyse at arabası pize yetuşecek.”
Temel bu durur mu.
Bastıkça basar gaza…
Birden yoldan çıkar ve yokuş aşağı ağaçların arasında paldur küldür gitmeye başlar.
Dursun korkudan sorar;
-“Ula ne oldi… Eyi giderken pirden sallanmaya paşladuk.”
Temel heyecanla:
-“Ula Dursun, sorma önüme bi köpek çiktu da!”
Dursun:
-“Ula uşağum ezseydun oni da geçseydun da!”
Temel:
-“Ula ben neye uğraşiyrum zannedeysun...”