Bir insana kızdığınızda: “Başına taş yağsın emi…!” diyerek lanet okursunuz ya, İşte onu bir daha demeyin.


Bir insana kızdığınızda:
“Başına taş yağsın emi…!” diyerek lanet okursunuz ya,
İşte onu bir daha demeyin.
.
Zira artık bu “İlenme çeşidi” pert oldu.
.
Şimdi,
Size bir haber aktarıyorum.
.
Endonezya’da yaşayan bir adam.
Tabutçuluk yaparak geçimini sağlıyor.
.
Artık kime, nasıl bir kötülük yaptıysa, muhtemelen “Başına taş düşsün” şeklinde bir lanet okumayla karşılaştı, beddua aldı…
.
Artık adamın tabutuna eksik çivi mi koydu?
Yoksa,
Kadının tabutunu istenilen ağaçtan yapmadı mı?
Bilemeyiz.
.
Sonuç olarak “Adamın başına taş düştü.”
.
Hem de ne taş?
.
Endonezya'nın Kuzey Sumatra bölgesindeki Kolang kasabasında yaşayan 33 yaşındaki Josua Hutagalung, evinde otururken birden çatısını delip gelen bir taş ile karşılaştı.
.
Bahçeye çıkıp sağına soluna baktıktan sonra bunun gökten geldiğini anladı.
.
Yani bu “Göktaşıydı…”
.
Önce ne yapacağını bilemedi haliyle.
.
2.1 kilogram ağırlığında olan bu taşı “Bahçeme göktaşı düştü” diyerek sağa, sola duyurdu.
.
Olayın dünyada duyulmasının ardından, (zaten sürekli gökyüzünü takip edip, göktaşı kollayan) ABD’li göktaşı uzmanı Jared Collins, haberi duyar duymaz uçağa binip Endonezya’ya geldi.
.
Amacı bu göktaşını satın almaktı.
Tabutçu Hutagalung’a ulaştı.
İkili arasında yapılan pazarlık sonucu Collins:
“Göktaşının ABD’nin Indianapolis şehrindeki göktaşı koleksiyoncusu Jay Piatek tarafından 1,4 milyon sterline satın alındığını” açıkladı.
.
Yerel medya göktaşı hakkında bilgiyi şöyle paylaştı:
“Göktaşının, 4,5 milyar yaşında olduğu tahmin ediliyor. CM1/2 karbonlu Kondrit olarak sınıflandırılıyor ve son derece nadir bir tür olarak biliniyor…”
.
Günümüzde minnacık bir göktaşı bulmak için, milyarlarca dolar harcayarak uzayda göktaşı avlamak için araç gönderen NASA’nın bütçesini göz önüne alırsak, bu adamın aldığı para devede kulak bile kalabilir.
.
Ve nihayet Endonezyalı bu tabutçu, “Başına taş düşmesi sonucu” milyarder olmanın lüksünü yaşıyor.
 
***
Bilindiği üzere yaklaşık 1 yıl önce ilk Corona virüsü vakası Çin’in Wuhan kentinde görülmüştü.
.
Yani şuan başımıza bela olan virüs buradan yayılmıştı.
.
Şehrin ismini duyunca bile saçlarımızın diken diken olduğu ortada.
.
Ancak buna pek aldırmayan ve pazarlama konusunda iddialı olduğunu sandığım bir turizm şirketi şöylesine bir ilanla müşterilerinin karşısına çıkmış:
“Wuhan güzelliklerini sunmada hiçbir zaman cimri olmadı. Wuhan’da buluşmak için sabırsızlanıyoruz…”
.
Milletin virüs korkusundan anne ve babasına ziyarete bile gitmediği bu dönemde, bu şirketin Wuhan’a turist çağırması epey ilginç ve cesaret isteyen bir girişim.
.
Denemesi bedava.
.
Sabah kahvaltı ederken tatilinizi yurt dışında geçirmek üzere plan yaptığınız eşinize:
“Sevgilim çok güzel bir kampanya yakaladım, gidelim mi?” deyin.
Size: “Gideriz tabi, nereye?” diye sorunca şöyle deyin:
“Wuhan’a…”
.
Eğer yediği ekmek boğazına takılmazsa neyim…
.
Yahu…
İnsanlarla dalga geçer gibi “Wuhan’da buluşalım” demek de neyin nesi?
Sanki markete çağırıyor…
Reklam kampanyasında şöyle dese daha mantıklı olurdu sanırım:
“Gelin sizin hayatınızı mahveden virüsü görün…”
.
Bırakın “Wuhan’da buluşmayı”, “Şeytan doldurur” misali, adını bile anmadığımız bu şehre turist olarak gitmek oldukça cesaret isteyen bir girişim.
.
Bu arada şunu da yazmadan geçemeyeceğim.
.
Habere göre
“Çin Sosyal Bilimler Akademisi Turizm Araştırmaları Merkezi’nin nisan ayında yaptığı bir araştırmaya göre, Wuhan Pekin’i geride bırakarak yerli turistlerin en fazla gitmek istediği yer” olmuş.
.
Allah bu Çinlilere akıl, fikir versin.
Yarasa bile yiyen bunlar, bu kafayla giderlerse bize daha çok virüs bulaşır…