Öyle kılıç belinde olmaz.

Öyle kılıç belinde olmaz.
Kılıç elinde olacak.
Zırhlı araca değil,
Ata bineceksin…
Laf söylerken on kere düşüneceksin,
Sallarken temsil ettiğin makamı düşüneceksin.
Makamın sahibini düşüneceksin.
Müsebbibini bileceksin.
Allah insanı çarpmaz,
Ama inancımıza göre yalan söyleyene, Cehennemin dibini boylatır…
.
Salih Bozok anlatıyor:
İngilizler Çanakkale’de Anafartalar Grubu’nu mağlup edip de cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete girişip bu cepheyi sağdan çevirmek istediler.
Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe’yi tutmak lazımdı. Hâlbuki oraya giden tek bir dar yol, savaş gemileri tarafından makaslama ateş altına tutuluyordu. Her an gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyor, ölüm saçıyordu. Bir insanın değil, bir kurdun bile geçmesine imkân görülmüyordu.
Kireç Tepe’yi tutma emrini alan Türk subay ve askeri tereddüt içindeydi; fırsat gözetiyorlardı. Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. Mustafa Kemal bu hali görünce siperlere koştu, askerin arasına karıştı ve sordu:
“Niçin geçmiyorsunuz?”
İçlerinden biri cevap verdi:
“Düşman ölüm saçıyor, geçilmez!”
Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden:
“Oradan böyle geçilir!” dedi ve ileri fırladı.
Mehmetçik artık durur mu?
Onlar da kumandanlarının arkasından ileri atıldı.
Toz, duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar, tepeyi tuttular.
 
***
Sen hiç böylesi bir vatan kurdun mu da konuşacaksın.
Ne demişler:
“Tarlada izi olmayanın,
Harmanda sözü olmazmış.”
.
Bahçe mimarı Mevlüt Baysal anlatıyor:
Atatürk'ün Çankaya Köşkü'ndeki bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk.
Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk'ün geçeceği yolu kapadığını gördük.
Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu.
Ata, havuz etrafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti.
Derhal atıldım:
“Emrederseniz derhal keselim Paşam.”
Bir an yüzüme baktı, sonra:
“Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!”
 
***
Bazı densizler bu vatanın kurtuluşu ile ilgili:
“Bilip, bilmez, cahilce şeyler” söyleyebilir.
“Küçümseyebilir”,
“Vatan kıymeti bilmeden cesaretlenebilir”.
“Geçmiş olsun” denmeden yerlerinde kalmalarında fayda vardır…
.
Atatürk, yurdumuzu ziyaret etmekte olan Yugoslav Kralı Aleksandr ile İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda konuşurken, konuk Kral şöyle der:
“Ekselans. Biz Türkleri çok severiz. O kadar çok ki, vaktiyle Cihan Harbi’nin sonunda Lloyd George Batı Anadolu’yu Yunanistan’a teklif etmeden evvel bize teklif etmişti.
Fakat biz Yugoslavlar, Türkleri çok sevdiğimiz için George'un bu önerisini kabul edip Anadolu seferine çıkmadık.”
 Atatürk, Kral'ın bu sözlerine şu cevabı verir:
“Haşmetmeap, evvela bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. Sonra büyük geçmiş olsun!”
 
***
İnsanımızı:
İnatla gerçeklerden saptırarak yalanlarla kandırma gayreti içinde olanlar var.
Denilecek şey şu:
“Allah ıslah etsin…”
.
Kılıç Ali anlatıyor:
İlk mecliste bir gün laiklik konusu oluyordu.
Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün meclise başkanlık ediyordu.
Meclisin tanınmış din âlimlerinden bir vatandaş kürsüye geldi.
Alaycı bir tavırla:
“Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu laikliğin manasını anlamıyorum, nedir bu laiklik?” diye söze başlarken riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak:
“Adam olmaktır Hocam, adam olmak!” diyerek Hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır.
 
***
Büyük olmak başka bir şey.
Elin gâvuru anladı da
Bir tek biz anlayamadık…
Keşke onu anlayabilsek…
.
Sene 1938, 10 Kasım...
İstanbul Üniversitesi'nde saat 9’u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş...
Bir alman profesör var, Hukuk Fakültesi’nde, o da duymuş, şaşırmış.
Derse girsin mi, girmesin mi, bir türlü karar veremiyor.
O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider.
Aralarında şu konuşma geçer:
“Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?”
“Sizde büyük bir adam ölümce ne yaparlarsa, onu yapın.”
İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak şu cevabı verir:
“Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki...”