Sizlere bu Pazar günü bir ülkeyi anlamaya ve anlatmaya çalışacağım. Turizme âşık olduğumdan mı? Değil.

Sizlere bu Pazar günü bir ülkeyi anlamaya ve anlatmaya çalışacağım.
Turizme âşık olduğumdan mı?
Değil.
.
Sebebini sonunda anlatacağım.
.
Okyanusya kıtasında bulunan ve 1975 yılında bağımsızlığına kavuşmuş olan bu Ada ülkesinde tam 800 dil konuşuluyor.
Yanlış yazmadım tam 800 dil.
İnsanlar birbiri ile nasıl anlaşıyor bilemedim?
.
“Bu ülkeye gideyim de bir gezeyim” diyorsanız, “Hooppp… Vize almadan giremezsiniz” diyerek geri çevriliyorsunuz.
Vize işlemleri ise Avustralya konsolosluklarında yapıyor. Kendi kendilerine vize bile veremiyorlar yani.
.
Ülkede demiryolu hiç yok ve bilinmiyor.
Hani tren görseler, “İnek” gibi bakacaklar, o kadar yani.
.
İnternet ulaşımı bırakın şehirleri, başkent de bile sınırlı sayıda.
Ülkede toplam dört-beş kadar internet kafe bulunuyormuş zaten.
.
Ayrıca şehirlerarası ulaşım hak getire, o kadar kötüymüş ki yerinde oturmak daha evlaymış…
.
Ülke insanları yıllardır:
Depremlerle,
Yanardağlarla,
Ve kabileler arası savaşlarla boğuşuyormuş.
.
Aslında bu haliyle ülkede yaşamak bir mucize.

Ülke insanlarının atalarından gelen ilginç bir gelenekleri var.
Bu gelenek oldukça ilginç ve bir o kadar da anlaşılmaz.
.
Ülkenin dağ köylerinde yaşatılan bu geleneğe göre:
Köylüler ölen yakınlarının cesetlerini gömmek yerine köyün dağlık bölgelerinde bambu kafeslerin içinde saklıyorlar.
Öyle kolay değil tabi, cesedi apaçık ortada tutmak.
Yöntem şu:
Tütsülenmiş ringa balığı pişirme tekniği…
.
Bakın nasıl yapıyorlarmış:
Deneyimli mumyacılar vücuttaki yağın akması için kadavraların ayak, diz ve dirseklerinde kesikler açıyor ve bambo direklerini bağırsaklarına sokarak kalan damlaları topluyormuş.
.
Bu yağ, cesedin yaşayan yakınlarının ciltlerine ve saçlarına sürülüyor böylece ölünün gücünün yaşayana geçeceğine inanılıyormuş.
(Ben onları hep briyantin zannederdim)
.
Geri kalan yağ da aynı sebeple yemek yağı olarak kullanılıyormuş. (O sebeple havada ağır bir koku varmış)
.
Sonrasında cesedin içine hava girmemesi için tüm açık yerler dikiliyormuş.
.
Ayak tabanları, avuç içleri ve dil kesiliyor ve yaşayan eşine takdim ediliyorken, vücudun kalanı ise ateş çukurunun üzerinde tütsülenerek kurutuluyor ve leşçil hayvanları uzak tutması için balçık ve toprak boyasıyla kaplanıyormuş.
.
Dağlarında bulunan falezlerden bazıları 200 yıl ya da öncesinden kalma bu cesetlerle doluymuş.
.
İşin en ilginç tarafı ise şuymuş:
Bu cesetler halkın özel kutlamalarında dağlardan indirilip özel kıyafetler giydiriliyor, kutlama yapılıyor ve kutlama sonrası yeniden dağa geri götürülüyormuş...
.
Çoğu vahşi olarak nitelendirilen halkın durumu pekiyi değilmiş.
.
“Ekonomisi nasıl?” derseniz şöyle:
Para birimi “Kina” olan ülkenin ekonomisi tarıma ve madenciliğe dayanıyor.
.
Ayrıca hayvancılık ve balıkçılık da önemli.
Nüfusun % 53’ü tarımda,
%17’si endüstri ve ticarette ve
%10’u resmi hizmetlerde çalışıyor.
.
Dışarıya kahve, çay, kakao, orman ürünleri, balık, meyve, sebze ihraç ediyorlar.
.
Evet, sizlere anlattığım bu ülke “Papua Yeni Gine.”
.
Yıllarca sömürülmüş.
.
“Git yaşa” deseniz iki dakika duramazsınız.
..
Peki tüm bunları neden yazdım?
.
Olur da bu ülkeye gitmek zorunda kalırsanız cebinizden “2 lira” vererek, bu ülke parası olan “Kina” dan 1 tane alabiliyorsunuz da hatırlatayım dedim.
.
Zira yukarıda anlatmaya çalıştığım ülkenin parası bizden daha değerli…