.


Biz millet olarak “Taş fırın erkeği” olarak biliniriz.
“Höt” dedin miydi, akan sular durur.
.
Tabi bu anlattıklarım hikâye.
Kim inanır?
Kadir İnanır…
.
Kılıbıklık konusunda mastır yapmış millet olarak, hala “Sert erkek” imajıyla geçinip gidiyoruz.
.
Bir girişimci bunu iyi süzmüş olacak ki kalkmış bir şirket kurmuş.
.
“Evli Erkek Acil Servisi”
.
Ne işe yarıyor peki?
Dışarılarda “erkeklik taslayıp”, evde “süt dökmüş kediye dönen” erkeklere hizmet veren bir kuruluş.
.
Şöyle çalışıyor:
Akşam dışarı çıkmak istiyorsunuz.
Ancak evdeki komutan izin kağıdını imzalamıyor.
Ne yapacaksınız?
.
Hemen bu şirkete müracaat ederek, kaparoyu yatırdıktan sonra şirket eve “Üzerinde polis kıyafeti olan” iki kişi yolluyor.
“Hakkınızda şikâyet var, karakola kadar gitmemiz gerekiyor” diyerek sizi götüreceklerini söyleyip (sözüm ona) gözaltına alıyorlar...
Eşiniz merak ve korkuyla size, “Ne oluyor Salim? Hayırdır ne şikâyeti, ne gözaltına alması?” diye ısrarla sorular yöneltmesine karşılık siz gayet pişkinlikle, “Vallahi ben de bilmiyorum. Gidip öğreneceğim. Sen merak etme, 1-2 saate kadar dönerim” diyorsunuz.
.
Sahte polislerle beraber sahte polis arabasına binip gidiyorsunuz.
Sizi iki sokak ötede serbest bırakıyorlar.
Siz 2 gün istediğiniz alemde, “Vur patlasın, çal oynasın” yaptıktan sonra aynı polisler eve getirip yengeye “Eşiniz suçsuzmuş” diyerek teslim ediyorlar.
.
Şirketin kaç paraya bu hizmeti verdiğini bilmiyorum ancak, günümüz kılıbıklarının oldukça sık kullanacakları bir yöntem...
Girişimciyi de tebrik etmek lazım.
Toplumun ihtiyacını iyi belirlemiş…

Bu hafta madem kılıbıklıktan söz açtık, o halde fıkra yazmasak olmaz…
.
Kılıbık bir adam, arkadaşına dert yanar:
-“Dün, televizyon seyrederken karımla tartıştık. Ben, futbol maçı seyretmek istedim, o ise sinema…”
Arkadaşı, sordu:
-“Film, güzel miydi bari?”

Hoca cemaate seslenir:
“Hanımından korkan ayağa kalksın!”
Herkes ayağa kalkar ancak bakarlar ki Temel yerinde oturuyor.
Hoca sorar:
-“Sen hanımından korkmuyor musun?”
Temel sesi titreyerek der ki:
-“Hanım lafı duyunca dizlerimin bağı çözüldü, kalkamıyorum…”

İki çocuk kavga ederlerken biri diğerine:
-“Benim babam senin babanı döver” demiş.
Diğeri gayet masum cevap vermiş:
-“Neden dövmesin ki? Benim babamı annem bile dövüyor...”

Şehrinde çok kılıbık erkek bulunduğuna inanmayan Padişah, bu konuya aydınlık getirmek ister ve şehrin bütün erkeklerini toplatarak:
-“Meydana iki çadır kurdurdum, biri siyah biri beyaz; Karısından korkan, ona laf geçiremeyen beyaz çadıra girsin. Karısından korkmayan taş fırın erkekleri siyah çadıra girsin…” demiş.
Erkeklerin hepsi beyaz çadıra girmiştir.
Sadece bir erkek siyah çadıra girer.
Padişah sevinir:
-“Oh be, bir delikanlı çıktı; Hele getirin şu taş fırın erkeğini de tebrik edeyim”
Adam gelir, Padişah sorar:
-“Helal sana, nasıl oldu da girebildin o çadıra?”
-“Padişahım karım evden çıkarken ‘Sakın kalabalığa girme’ diye sıkı sıkı tembih etmişti…”

Hazine tamtakır kalınca, padişah yeni vergiler buyurmuş: 
“Pazarda tavuk satandan,
Adı İbiş olandan,
Başı kel
Ve dahi kılıbık olandan birer akçe vergi alına!” 
Zaptiyeler pazarın başını tutmuşlar.
Köylünün biri tavuklarını 4 akçeye satıp köye dönerken, zaptiye yakasına yapışmış:
“Ver bakalım bir akçe tavuk vergisi!”
Adam itiraz edince, yanındaki akıl vermiş:
“İbiş efendi itiraz etme, padişahın emri var!” Zaptiye atılmış:
“Ne, senin adın İbiş mi?”
“Evet, adım İbiş” demiş adam.
Zaptiye, “Ver bir akçe daha” demiş.
Çılgına dönen adam o hırsla külahını yere çalınca, keli çıkmış ortaya?
Zaptiyeler “Bir akçe de kel vergisi vereceksin” deyince, adam başlamış ağlamaya:
“Vay ben şimdi hanıma ne diyeceğim” diye sızlanınca zaptiyeler adamın elindeki son akçesini de “Kılıbıklık vergisi” olarak tahsil etmişler…
.
Anlayacağınız;
Bizim iktidar, böyle bir vergi koysa hazine dolar, taşar…