.

Bugün fıkra günü.
Ancak içimden yazmak gelmedi kusura bakmayın.
.
Bunun yerine, ülkemizde halen yaşayan bir kadının dramını burada yayınlamak istedim.
Ola ki birileri okur, kendisine pay çıkarır…
.
17 yaşından beri kocasından şiddet gören Arzu’nun hikâyesi şöyle.
.
Arzu, 11 çocuklu Kastamonulu bir ailenin en büyüğü. Doğma büyüme İstanbullu. İlkokula kadar okuyabilmiş. Şu anda 48 yaşında. Halen evli olduğu, kendisinden 10 yaş büyük mahalle arkadaşıyla 15 yaşında tanışmış. 17’sinde nikâh kıymışlar. Daha doğrusu Arzu, baba evindeki şiddetten kaçmak için çareyi çocuk yaşta evlenmekte bulmuş:
“Babam çok kıskanç ve baskıcıydı. Dışarı çıkmama izin vermiyordu. Bir erkekle konuşmaya başladığımı öğrenince şiddete başladı. Bildiğin işkence boyutunda dayak yiyordum.”
.
Babası yalnızca Arzu’ya değil, o zaman hamile olan annesine de şiddet uyguluyormuş. Kaçarak evlendikten sonra babası bu evliliği tek şartla kabullenmiş; “Başlık parasını kazanıp bana geri vereceksin…”
.
“Evlendikten sonra altı ay babamın evinde kaldım, başlık parasını çıkarana kadar çalıştım. Babama ‘borcum’ böylece bitmiş oldu.”
.
İlk parasını, 15 yaşında Ermeni bir ailenin yanında yatılı çalışmaya başlamasıyla yine çocuk yaşta kazanmış. Eşi ise konfeksiyonlarda çalışıyormuş. Asker kaçağı olduğunu evlendikten sonra öğrendiği kocasını askere gitmeye ikna ettiğinde ilk oğluna hamileymiş. Kocası onu askere giderken babasına ‘teslim etmiş’. Evlendikten sonra da şiddet görmesini, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak olarak görüyor:
.
“Artık evliydim, başkasına aittim. Babamın şiddeti bitmişti. Bazen ‘Bu adamda ne buldun?’ diye sorardı. ‘Senden kaçtım’ diyemezdim. Keşke hep o zamanki gibi davransaydı, belki bu evliliği yapmamış olurdum. Gerçekten de babamdan kurtulmak için gittim.”
.
Kocası askerden geldikten sonra bir gün, aldatıldığını fark etmiş. Kavga çıkarınca yine şiddet görmüş. O dönem ikinci oğluna hamile kalmış. Kendi ailesiyle yaşadığı eve iki çocukla dönmenin onun için daha kötü olacağını düşününce boşanmak istemesine rağmen vazgeçmiş: “Her erkeğin yaptığı şeyi yaptı. Kendi suçunu bastırmak, ‘Korkutayım, gitmesin’ diye şiddete başvuruyordu.”
.
Şiddet gördüğü her gece polisi aradığında bir süreliğine eşini nezarethaneye alıyorlarmış. Karakol baskısı ile bir süre Arzu eşinden şiddet görmemiş. Ancak bu kez boşanmaya karar vermiş. Dava açmış ama aileler araya girmiş, vazgeçmesi için ikna etmişler. Arzu, istemesine rağmen boşanamamış.
.
Kendi ayakları üzerinde durmak için daha çok çalışmak zorunda kalmış. Gündelik gittiği işlerin sayısını artırmış. Evin maddi yükü onun üzerindeymiş. Çalıştıkça kendine olan güveni artmış. Açtığı davayı geri çektikten sonra kocasından bir süre şiddet görmemiş ama kısa zamanda başka bir felaketle yüzleşmek durumunda kalmış: “Kocasının çocuklarını dövmeye başladığı gerçeği…”
.
Eve sarhoş gelen eşi bir gün 6 yaşındaki oğlunu bira almaya göndermeye çalışınca Arzu müdahale etmiş. Bunun üzerine eşi hem onu hem de çocuğunu dövmüş. Bir başka gün diğer oğlunun yere basamadığını görünce önce anlayamamış, sonrasında çocuğunun ayaklarının babası tarafından jiletlendiğini öğrenmiş. Çocuklar gördükleri şiddeti annelerine anlatamıyormuş. Bir diğer gün eve geldiğinde kesik hortumlarla karşılaşmış. Baba, çocuklarını hortumla dövmüş: “Beni dövemediği yıllarda çocuklarımı döverek kendini rahatlatmış. Ben bunu çok sonra öğrendim. Şiddetin boyutu çok abartılıydı.”
.
Çocuklar büyüyünce annelerini koruma içgüdüsüyle babalarına saldırmaya başlamış. Evin içindeki şiddet akıl almaz bir şekilde yaşanır olmuş. Bir gün oğlu babasına bıçak çekmiş, diğer gün kocası oğluna baltayla saldırmış. Sistematik şiddet gören büyük oğlu kısa süre sonra madde bağımlısı olmuş. Evlendiği adamın psikolojik sorunları olduğunu çocuk yaşta fark edemediğini, etse bu evliliği yapmamış olacağını düşünüyor.
.
Çocukları büyüyünce kendisi de maddi olarak sıkıntı çekmeyecek hale gelmiş. Şiddetin dozu iyice artmış. Kocasından kaçmak için kendisini odalara kilitlemek zorunda kalmış.
Arzu, daha önce yapamadığını bu kez başarmak istemiş. Boşanma davası açmış. Karakola gitmiş, eşi hakkında uzaklaştırma kararı aldırmış.
.
Boşanma davası açtığını öğrenen kocası, “Boşandığın an seni öldüreceğim” diye tehdit etmeye başlamış.
.
Uzaklaştırma kararının olduğu bir gün torunuyla eve girmek üzereyken küçük çocuğun ortada hiçbir neden yokken, “Babaanne, eve girmeyelim” demesi üzerine kapıdan dönmüşler. Arzu, torununu da alarak kız kardeşinin evine gitmiş. Torununun eve girmekteki isteksizliğinin hayatını kurtardığını henüz bilmiyormuş.
Kocası evde boş bira şişeleri önünde, siyah paltosunun yakaları dik bir şekilde Arzu’yu öldürmeyi bekliyormuş. Sobalı, iki odalı gecekonduda pusuya yatan adamı, babasının annesini ölümle tehdit ettiğini duyunca internetten tüfek satın alan oğlu omzundan vurmuş.
.
Savcılık tarafından uzlaşma bürosuna yönlendirilmiş. Uzlaşmacının yanında kocası tarafından bir kez daha ölümle tehdit edilmiş:
“Uzlaşmacı yanımızdayken eşim, ‘Bu işi ölüm paklar’ deyip duruyordu. Kendisine yalnız kaldığımızda, ‘Duyuyor musun, ne yaşadığımı biliyor musun’ dedim. ‘İmzanı at, bir daha yaparsa yine gelirsin’ deyip gönderdi bizi.”
.
Arzu’nun yaşadığı sıkıntılar sonlanmış değil. Ancak artık dayanaklı olduğunu söylüyor. Mevcut durumunu “kötünün iyisi” olarak tanımlayıp kabullenmiş.
Pişmanlıklarının olduğunu, çok yıprandığını ama hayatına devam etmek zorunda olduğunu ifade ediyor. Sıklıkla ise kocasıyla hiç karşılaşmamış olmayı dilediğini tekrar ediyor.
“Evin içinde kendimi savaşçı gibi hissediyorum. Her yıkıldığımda önce ağlayıp sızlıyor, sonra küllerimden doğuyorum. ‘Nasıl toparlanabilirim’ diye düşünüyorum. Duygu Asena’nın bir kitabını okumuştum:
‘Kadının Adı Yok’.
Gerçekten, hâlâ yok…”