Ey iktidar sahipleri! Uzun uzun anlatımlara pek kulak vermiyor olabilirsiniz.

Anlatılanları anlamıyor olabilirsiniz.

Belki de işinize gelmiyordur o başka.

.

Ama ben size birkaç fıkra yazayım, siz bunlardan kendinize bir pay çıkarın…

.

Fıkra malumdur:

Vakti ile adamın biri yelkenli gemisini ziftlemek istemiş, kâhyasına emir vermiş.

Fakat kâhya efendisinden yeterli miktarda para aldığı halde tekrar tekrar gelip masraf göstermiş.

Nihayet bu masrafların bir türlü arkası kesilmediğini gören efendi:

-“Yahu, bu ziftlenme işi için sana kese kese para verdim. Hala yetmedi mi?” diye sormuş.

Kâhya el pençe divan cevap vermiş;

-“Efendim, şimdiye kadar verdiğiniz paralar, gemi ile gemiyi idare edenlerin ziftlenmesine ancak kâfi geldi. Fakir kulunuz henüz ziftlenmedim…”

.

Bizde de hala ziftlenmeyenler varsa yandık ki, ne yandık!

.

İki eski arkadaş yıllar sonra karşılaşır, biri diğerini evine davet eder.

Misafir koskocaman köşke girdiğine gözlerine inanamaz:

-“Oğlum bu ne ev böyle be! Şu salonun büyüklüğüne bak! Nereden buldun bu kadar parayı birader?” diye sorar.

Arkadaşı; “Gel göstereyim, gel şu pencerenin önüne...” diyerek cevaplar;

-“Şuradaki otoyolu görüyor musun?”

-“Evet.”

-“İşte oradan yaptım...”

İki yıl sonra arkadaşlar yine karşılaşmış...

Bu kez diğeri davet eder arkadaşını.

Büyükçe bir saray yavrusuna giren adam gözlerine inanamaz!

-“Yuh! Şuraya bak! Vay anam! Sen bizim eve saray diyordun bu ne böyle. Bizimki bunun yanında müştemilat olmaz valla, saray asıl burası… Nasıl yaptın bunları?” diye sorar.

Arkadaşı pişkin pişkin cevaplar;

-“Gel nasıl yaptığımı sana göstereyim. Geç şu pencerenin önüne, bak şuradaki otoyolu görüyor musun?”

-“Hayır!”

-“İşte oradan yaptım…”

.

Bazen zengin olmak için illa bir şey yapmak gerekmiyor.

.

Liyakat tartışmaları ise hiç bitmedi.

Sabah anne, oğlunun odasına girdi ve onu uyandırdı.

-“Haydi oğlum, uyan artık. Okula geç kalacaksın...”

Oğlu, yarı açık gözlerle annesine baktı ve uykulu bir sesle:

-“Fakat anne, bugün okula gitmek istemiyorum…”

Anne, oğlunun isteğine karşı çıktı:

-“Okula neden gitmek istemiyormuşsun bakayım? İki ciddi neden söyle bana...”

Oğlu bir yandan esnerken, bir yandan da annesini yanıtladı:

-“Okuldaki tüm öğretmenler benden nefret ediyorlar, biiir... Tüm öğrenciler de nefret ediyorlar, ikiii... Bu iki ciddi nedenim yeter mi, anne?”

Annesi oğlunun nedenlerini geçerli bulmadı;

-“Bunlar okula gitmemen için neden olamaz. Şimdi hemen kal ve çabuk hazırlan...”

Bu kez oğlu iki ciddi neden göstermesini istedi annesinden:

-“Sen de bana, okula kesinlikle gitmemi gerektirecek iki ciddi neden gösterebilir misin, anne?” dedi.

Sabrı tükenme noktasına gelen anne, oğlunun üstündeki yorganı hızla çekti ve oğlunun istediği iki ciddi nedeni ondan sonra açıkladı:

-“Birinci ciddi neden, 52 yaşında koskoca bir adamsın. İkinci ciddi neden ise, sen okulun müdürüsün, oğlum...”

.

Biz neden fazla çalışıyoruz. Avrupalılar bizim kadar çalışmıyor ve bizden fazla maaş alıyor.

“Çalışmamızın sebebini söyler misiniz?” şeklinde bir sorunuz olabilir.

İşte cevabı;

.

Eski Romalılara ait bir gemide köle başı, kürek mahkûmlarının bulunduğu yere gelip;

-“Size bir iyi, birde kötü bir haberim var. İyi haberim şu. Ekmeklerinizi artırdık artık aç kalmayacaksınız…”

Bunu duyan forsalardan sevinç çığlıkları yükselmiş.

Cılız sesle sormuş bir forsa;

-“Peki, kötü haber ne?” diye.

Cevap gecikmeden gelmiş;

-“Kötü haberim ise şu; Kralımız bundan böyle sabah sporu olarak su kayağı yapacakmış…”

.

Çalışın köleler…

.

Bir gemici geç vakit otele gelmiş.

Yer olup olmadığını sormuş.

Resepsiyon görevlisi;

-“İki kişilik bir odada tek yatağım var. Ancak pek tavsiye etmem. Çünkü öteki yatakta fena halde horlayan bir delikanlı yatıyor.”

-“Ziyanı yok. Verin bana o yatağı...”

Ertesi sabah gemici hesabı ödemeye indiğinde otelci sormuş;

-“Nasıl rahat uyuyabildiniz mi?”

-“Çok güzel uyudum.”

Resepsiyon görevlisi merakla sormuş.

-“Yanınızdaki müşteri hiç horlamadı mı?”

-“Yooo…”

-“Ama nasıl olur?”

-“Odaya girince yanağından ‘Merhaba güzel çocuk’ diye bir makas aldım. Sabaha kadar gözlerini kırpmadan yatakta oturdu...”

.

Seçimlerin bu denli değişik çıkması karşısında AKP’lilerin uykusu kaçtı.

“Ne yapacağız?” diye düşünmeye başladılar ve gözlerine hiç uyku girmemeye başladı.

Neden mi?

Özgür Özel yerel seçimlerde bir makas aldı da ondan.

.

Bu fıkra kimin için yazılmış bilemedim.

Siz tahmin edin bakalım?

.

Bir İYİ Partili berbere gider. Saçlarını kestirdikten sonra berbere teşekkür eder ve borcunu sorar...

“Muhterem” der berber... “Siz İYİ bir insansınız. Sizden nasıl para alabilirim. Sizi tıraş etmek dükkânım için şereftir.”

Partili tekrar tekrar teşekkür eder ve gider. Berber ertesi sabah dükkânını açmaya geldiğinde kapısında 500 lira bulur.

Birkaç gün sonra bir CHP’li gelir dükkâna. Saçlarını kestirir, borcunu sorar.

Berber saygı ile eğilir: “Siz çok iyi, temiz, dürüst bir muhalifsiniz. Sizden nasıl para alırım. Sizi tıraş etmek dükkânım için şereftir.” der.

CHP’li teşekkür eder gider.

Berber ertesi sabah dükkânı açmaya geldiğinde, kapısında 400 lira bulur.

Tesadüf bu ya ertesi hafta, iktidar partili bir siyasetçi girer dükkândan içeri.

Saçını kestirir ve elini cüzdanına atar.

“Sakın ha!” der berber, “Siz bizi yıllarca süper yönettiniz. Size çok şey borçluyuz. Sizden nasıl para alırım ben... Dükkânımın konuğu olmuş olun… Güle güle gidin…” dedikten sonra partili gider. Berber ertesi sabah dükkânı açmaya gelir. Kapıda iktidar partisinden 12 tane adam vardır…

.

Ülkemizde yaratılan çalışma şekli şöyle anlatılmış fıkrada;

Çocuklar oturmuş birbirlerine babalarının “Ne kadar hızlı” olduğunu anlatıyorlarmış.

Birinci çocuk;

-“Benim babam ok attıktan sonra hızlıca koşup, oktan önce hedefe varıyor…” demiş.

İkinci çocuk;

-“Benim babam tabancasını ateşliyor ve hedefe kurşundan önce yetişiyor…” diye böbürlenmiş.

Üçüncü çocuk kendinden emin;

-“O da bir şey mi? Benim babam devlet memuru... Mesai 17.00’de bitiyor; babam eve 15.30’da eve geliyor…”     

.

Son fıkra ise şöyle;

.

Temel'in Covid testi pozitif çıkmış.

Telaşla, hastaneye gitmiş.

İçeri girince, karşısına:

Birinde “Pozitifler”, diğerinde “Negatifler” yazan iki kapı çıkmış.

Temel, “Pozitifler” kapısından içeri girmiş.

Önüne;

Birinde “Ayakta”, diğerinde “Yatakta” yazan iki kapı belirmiş.

“Ayakta” yazan kapıdan girince karşısına üzerinde şu yazılarla iki kapı belirmiş;

“Belirti gösterenler” ve “Belirti göstermeyenler.”

“Belirti göstermeyenler” yazılı kapıdan girince kendini sokakta bulmuş.

Evde sormuşlar:

-“Temel sana iyi baktılar mı?”

-“Hiç bakmadılar ama organizasyon harika…”

.

Yıllarca bize bir şey vermeyen iktidar için, “İyi mi?” diye sorsalar,

Cevap olarak, “Yerel seçim sonuçlarına bakın!” deriz.

“Peki, övünülecek hiç mi bir şeyleri yok?” diye sorsalar, vereceğimiz cevap şu olurdu;

“Organizasyon şahane…”

.

Şimdi de düşünüyorlar;

“Biz seçimi neden kaybettik” diye…

.

İşte sebebi;

Napolyon Bonapard bir cephe savaşını kaybetmiş. Ve cephe komutanını huzuruna emredip sormuş.

-“Neden kaybettik!”

Komutan korkudan titreyerek cebinden bir kağıt çıkarmış.

-“Efendim bu savaşı kaybetmemizin 40 nedenini maddeler halinde yazdım.”

“Oku” demiş Bonapard, “Oku!”

Komutan başlamış okumaya:

“1-Cephane bitti. 2-…”

Napolyon korkudan tir tir titreyen komutanı anında susturmuş.

-“Gerisini saymana gerek yok. Barut bittiyse savaş biter.”

.

Başkan partinin kurmayına sormuş;

“Neden kaybettik?”

“Yüz tane sebep var”

“Söyle!”

“Birincisi para bitti…”

“Anlaşıldı… Gerisini saymana gerek yok!”

 

TOP SİZDE

Hani dün yazdım ya.

“Sigara yasakları ile ilgili.”

Sonra da uymadığımızı yazdım.

.

Ama ciddi ülkeler, bunu gerçekten çok ciddiye almışlar.

.

Şu haberi okuyunca şaşırdım doğrusu;

“İngiltere'de, ‘Sigarasız nesil’ yaratma girişimi kapsamında, 1 Ocak 2009’dan sonra doğanlara sigara satışı tamamen yasaklandı.”

.

Buyurun işte.

Yasaksa yasak!

.

Haber devam ediyor;

“Yasaya göre bu yıl 15 yaşına giren çocuklar, hayatları boyunca sigara alamayacaklar.”

.

Yasak dediğin böyle olur.

.

Amaç “İçmeyi değil, satmayı yasaklamak.”

.

Önlemse önlem…

Haydi, hodri meydan!

Madem muasır medeniyet istiyoruz.

Önden buyurun da görelim…

 

KAMUDA TASARRUF

Şu sıralar bizdeki gündem şu;

“Kamuda tasarruf…”

.

Gülmekten yere yatacaktım az daha.

AKP’nin ilk dönemlerini hatırlayın.

Geldikleri zaman resmi araçları, lojmanları filan yasaklamışlardı.

Eee?

Ne oldu sonra?

İktidar nimetlerine dayanamadılar.

.

Gazetenin biri de alınması gereken tedbirleri sıralamış.

“Buyurun buradan yakın. Madem tasarruf, alın size reçete!” demeye getirmiş ve madde madde sıralamış;

? Saraylarındaki harcamalar azaltılsın.

? Devletteki makam aracı saltanatı son bulsun.

? Kamuda 3-5 maaş alanların maaşı teke insin.

? Yandaşa verilen şişirilmiş ihaleler hemen kesilsin.

? Döviz ödemeli, yolcu, araç ve hasta garantili köprü, yol ve hastane projelerine son verilsin.

? Dinci vakıf, dernek, cemaat ve tarikatlara kamu kurumlarından bağlanan para hortumları kesilsin.

? Yüksek fiyata yandaşlardan kiralanan kamu binalarından çıkılsın. Lüks davetler yapılmasın.

? Gereksiz yurt içi ve yurt dışı gezileri iptal edilsin.

? Koruma ordulu, çakarlı konvoylar artık bitsin.

? İktidarın kullandığı özel uçakların sayısı azaltılsın.

.

Tasarruf dediğin böyle olur.