Bugün hem Ramazan, hem de Cuma.

Aylardan en hayırlı olanı ile günlerden en hayırlı olanı.

Mübarek bir gün elbet.

.

Mübarek olmalarının sebebi insanların

İçgüdüsel zevklerinden,

Hırslarından,

İnsanlık dışı davranışlarından vaz geçme başlangıcı olmasıdır.

.

Bugünler insanların inananlarına bir başlangıcı hatırlatma sebebidir.

“Bir fırsat sunma” şeklidir.

.

İnsan olma değerlerini unutmamış, içinde birazcık olsun ışık gören herkes bu günleri değerli sayarak bir başlangıç yapabilir.

Kötülükleri unutabilir,

Af dileyebilir,

Normal hayatına dönebilir…

.

Bugünler “Bana ne yahu!” şeklinde bir karşılamayla yapılıyorsa, zaten o kişi ilgili yapacak bir şey yoktur.

.

Oruç tutarak zaten;

Kötü sözlere,

Amaçsız beslenmelere,

Kem gözlere,

İstenmeyen duyumlara,

Vücudumuzu kapatıyoruz.

Amaç bunları alışkanlık haline getirmek değil mi zaten?

.

İşte bunlardan biri olan  “Aldatmak” eylemi için bir dolu örnek yazılabilirim.

.

İslam ile bağdaştırılamayacak kadar uzak olan bu davranış biçimi ne yazık ki yüzde 90’ı Müslüman olan bu ülkede oldukça moda.

.

Hırsızlık, çalma, çırpma, kandırma, aldatma, tezgâh, her türlü melanet başımızda.

Bazen en samimi hislerimle ellerimi Arş-u Ala’ya çevirip dua ediyorum;

“Allah’ım iyi ki Müslümanız…”

.

Sadece günümüzde değil bu olumsuz davranışlara isyan...

Çok eskilerden gelen bu kötü alışkanlık, meğer içimize işlemiş.

.

Bakın 1846 yılında doğup, 1912 yılında ölen

Şair Eşref bile zamanında bu hırsızlıklardan öylesine bıkmış ki, şu şiirini yazmak zorunda kalmış.

Gerisini siz düşünün…

.

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,

Gelmesin, reddeylerim billâhi öz kardaşımı.

Gözlerim ebnâ-yı âdemden o rütbe yıldı kim,

İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı!

.

1879 yılında doğup 1953’te vefat eden Neyzen Tevfik de yazmış;

Kime sordumsa seni

Doğru cevap vermediler;

Kimi alçak, kimi hırsız,

Kimi deyyus! dediler...

Künyeni almak için,

Partiye ettim telefon:

Bizdeki kayda göre,

Şimdi o mebus dediler!

.

Bize de miras niteliğinde bir şiir bırakmışlar.

Aynen şöyle;

Ey halkım uyan,

Uyuma artık!

Hak arama zamanı,

Yoksa sonun hüsran olur.

Yolsuzlukla, hırsızlıkla

Mücadele etmeyen,

İçi dışından çürük olan

Bir millet olur!

.

Sadece bizde değil, dünyada da hırsız doluymuş ki “Che Guevara” meşhur olan şu sözü söylemiş;

“Ekmek herkese yetecekti aslında.

Tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına arsız, memlekete hırsız…”

.

Avustralya’nın hırsızı da bir başka.

Tam bir profesyonel.

Sebebi şu;

Sosyal medyada yayınlanan bir videoda bir hırsız, soygun öncesi ısınma hareketleri yaparken görüntülenmiş.

.

Evet! Evet! Yanlış okumadınız;

“Isınma hareketleri yapıyor adam…”

.

Bizdeki amatör hırsızlara taş çıkarırcasına ciddi bir şekilde mesleğini icra etmeden evvel ısınıyor adam.

“Vay be!” diyorsunuz içinizden, “hırsızın da kalitelisi bir başka oluyor demek ki…”

.

Allah bize ıslah olmamız için her yoldan uyarılar yapmış.

Peygamberler yollamış,

Kitap yollamış,

Özel günler yaratmış,

Şairler yollamış.

Ders alan alır, almayanı Allah bilir.

.

Bu girizgâhtan sonra şu hikâyeyi de okutmadan şuradan şuraya bırakmam sizi…

.

Nur yüzlü ihtiyar bir adam şeyh edasıyla kuyumcuya girdi. 

Kuyumcu saygıyla karşıladı.

İhtiyar dedi ki:

-“Ben senin sevabınım..!”

Kuyumcu güldü ve alaycı bir şekilde:

-“Pırıl pırıl bir yüzün olduğu doğru, ama bir sevabın böyle görüneceğini hiç düşünmemiştim!”

Bu sırada genç bir çift dükkâna girerek altın siparişi verdi.

Kuyumcu siparişi hazırlarken oturmalarını söyledi.

Genç kadın gidip yaşlı şeyhin kucağına oturdu…

Kuyumcu şaşırdı ve kadına sordu:

-“Neden şeyhin kucağına oturdunuz?”

Genç kadın şaşkınlıkla:

-“Hangi şeyh? İyi misiniz siz? Neden bahsediyorsunuz? Burada kimse yok ki.

Bize bu siparişimizi verecek misiniz, vermeyecek misiniz?”

Şaşıran ve utanan kuyumcu genç çiftin altınını vererek parayı aldı ve genç çift dükkândan ayrıldı.

.

Şeyh kuyumcuya dönerek şöyle dedi:

-“Beni senden başka kimse göremez ve bu ancak salih ve iyiler için mümkündür.”

O arada başka bir erkek ve kadın girdi ve aynı hikâye tekrarlandı.

Şeyh kuyumcuya;

-“Ben senden bir şey istemiyorum! Rızkını artırmak için bu mendili yüzüne sür...”

Kuyumcu mendili kutsal ve ruhani bir tavırla aldı, kokladı ve yere yığıldı.

Şeyh ve arkadaşları bütün para ve altınları alarak kaçtılar.

.

4 yıl sonra şeyh kılıklı bu adam ve iki polis dükkâna girdiler...

Polis memuru, şeyh ve kuyumcuya hikâyeyi sordu ve sırayla hikâyeyi anlattılar.

.

Polis memuru, “Tabii ki sahneyi aynen tekrarlamalısınız” dedi ve şeyh mendili kuyumcuya verdi.

Kuyumcu aynı şekilde koklayıp ovuşturdu ve anında yere düştü.

Bu kez şeyh ve polis arkadaşları dükkânı tekrar soydular...

.

Hikâye bitti.

.

Hikâyeyi yazan şöyle bir çıkarım yapmış;

“Her 5 yılda bir seçimler tekrarlanıyor ve biz millet olarak şeyh kılıklı soyguncular tarafından aynı hikâyelerle kandırılarak soyuluyoruz.

Ve hiç te akıllanmıyoruz…

Lütfen sağlıcakla ve uyanık kalın…”

 

1800 YIL SONRA

Dün bizim sosyal mecralarda paylaştığımız haber şu;

“1800 yıllık Roma Tiyatrosu turizme kazandırıldı…”

.

Benim tiyatroya olan sevgimi hepiniz bilirsiniz.

Şu Çanakkale’ye bir salon kazandırmak için az koşturmadım.

.

Süleyman Demirel Konferans Salonu’nun yıkılması sonrası, 1200 kişilik konferans salonuna mahkûm edilen Çanakkale halkı için zamanın rektörü oldukça yüklü para harcayarak üniversite kampüsü içinde bir sahne yaptırdı.

.

Geçen bir oyun için gittiğimizde salonu bulamayanların kampüs içinde dört döndüğüne şahit olduk.

Bir tabelası bile yoktu.

.

Çanakkale Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Sosyal Tesisleri ile yıkılan Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi’nin yeni yapılacak ortak projesinden bir “Merkez” çıkacaktı.

.

İçinde tiyatro salonu olan, sergi salonları filan.

.

Ne oldu?

Kültür merkezi yıkıldığı ile kaldı, orası otopark oldu.

.

Ve nihayetinde 2023 yılında Çanakkale Belediyesi Çanakkale’ye yakışır bir salon inşa etti.

.

Çanakkale halkı olarak 1800 yıl sonra bir salona kavuştuk.

.

Bu arada Opera salonu sözü verenler de vardı, onlardan hiç haber yok!

Keşke olsaydı da Çanakkale bir “Kültür Şehri” olma yolunda da önde olsaydı…

“Opera vardı da biz mi gitmedik!”

 

GENEL KÜLTÜR

Ülkemizde yarışma programları oldukça yüksek reyting alıyor.

“Kim Milyoner Olmak İster” den, “Ben Bilirim” e kadar çeşitleri var.

.

Vaktim olduğunca seyretmeye çalışır, “Genel kültürüme bir şeyler eklemek için” çabalarım...

.

Bakalım sizin genel kültürünüz kuvvetli mi?

.

Soru şu;

“Papua Yeni Gine Kinası” ne kadar eder?

Çoktan seçmeli cevaplar şöyle;

A: 1,20 lira

B: 3,40 lira

C: 6,70 lira

D: 8,60 lira

.

Dikkat ettiyseniz onların parası değerli bizden.

Papua Yeni Gine nasıl bir yer mi?

.

Kamu borçlarının yönetimiyle mücadele eden geri ödeme konusunda sıkıntılar yaşayan bir ülke.

.

Zayıf altyapısı vardır ve kırsal bölgelerde ekonomik kalkınma kısıtlıdır.

.

Yolsuzluk, ülkenin mali yönetiminde büyük bir sorundur. Bu durum, kamu kaynaklarının etkin ve adil bir şekilde kullanılmasını engeller.

.

Sağlık, eğitim ve diğer sosyal hizmetlerdeki eksiklikler, mali kaynakların etkili bir şekilde kullanılmamasına ve toplumsal kalkınmanın sınırlı olmasına neden olur.

.

Sosyal medyada bu ülke için yorum şöyle yapılmış;

“Adamlar para bilmez, banka bilmez, kredi kartı bilmez, borsa bilmez. K.çında yaprak, elde mızrak gezerler.”

.

İşte böyle bir ülke.

Şimdi sorunun cevabına gelince;

1 Papua Yeni Gine Kinası;

8,60 Türk lirası ediyor.

.

Genel kültürünüz artmıştır artık.

Haydi yine iyisiniz…