Dünya Sağlık Örgütü’nün uzmanlaşmış kanser kuruluşu olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu GDO’lu ürünlerin yaklaşık % 85’inde kullanılan Glifosat'ın insanlarda muhtemelen kanser yaptığını açık

Aynı zamanda ABD başta olmak üzere bu ürüne karşı kanser hastaları tarafından çok sayıda dava açıldı ve devam ediyor.

Glifosat, 1950 yılında İsviçre'li kimyager Henry Martin tarafından elde edildi ve İsviçre şirketi Cilag tarafından tescil edildi. Stauffer Chemical, aynı etken madde için kalsiyum, magnezyum, manganez, bakır ve çinko gibi mineralleri bağladığı veya uzaklaştırdığını tespit ederek 1964 yılında kimyasal bir bağlayıcı olarak patent aldı.

Daha sonra, glifosat, 1970 yılında Monsanto tarafından bağımsız olarak keşfedildi. Monsanto kimyagerleri, muhtemel su yumuşatıcı ajanlar olarak yaklaşık 100 aminometilfosfonik asit türevi elde etmişlerdi. İki tanesinin zayıf herbisit etkinliği bulunduğu bulundu ve Monsanto'daki bir kimyager olan John E. Franz'ın daha güçlü herbisit etkinliğine sahip etken maddeler üretmek için çalışması istendi. Anılan kimyager 1987 yılında yaptığı çalışmalarla ödül aldı.

Monsanto, 1970'lerin başında yabani otları öldürmek için glifosat kullanımını geliştirdi ve patentini aldı. Glifosat içeren ilk ürünü ülkemizde yeşil öldüren olarak bilinen Roundup’tur. Roundop 1974 yılında piyasaya sürüldü ve tüm dünyada kullanılıyor.

Glifosat toprak tarafından kuvvetle adsorbe ediliyor ve kalıntılarının toprakta hareketsiz olduğu ifade ediliyor. Yer altı sularının kirliliğiyle ilgili fazla etkisi bulunmuyor. Yine toprakta bulunan mikroorganizmalar tarafından yakalanıyor ve kullanılıyor. Bu nedenle toprakta kaldığı alt katlara sızmadığına dair bilgiler daha fazla bulunuyor.

Glifosat, akan suda asılı kalan toprak parçacıkları tarafından adsorbe ettiği için, sudaki kullanım şekilleri ve erozyon nedeniyle yüzey sularını kirletme potansiyeli oldukça yüksek görünüyor. Toprağın glifosat emme mekanizması, daha çok toprakta bulunan fosfora bağlı olarak değişebiliyor. Havasız koşullar altında sülfatlardan ve sedimentlerden suyla birlikte glifosat da oluşabilmektedir. Sınırlı glifosat sızıntılarının yağış veya sulama uygulamalarıyla meydana gelebileceği bilinen bir gerçektir. Yayılma şekli genellikle toprak hareketleriyle ortaya çıkmaktadır. Glifosatın parçalanmadığına dair bilimsel çalışma oldukça fazladır. Uzun süre toprakta kalmakta ve bitkiler tarafından alınabilmektedir.

1996 yılında ilk defa glifosata dayanıklı genetiği değiştirilmiş soya fasulyesi piyasaya sürülmüştür. Halen yetiştiriciliği yapılan ürünler arasında soya, mısır, kanola, yonca, şeker pancarı ve pamukta glifosata dayanıklı çeşitler geliştirilmiş ve yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Buğdayda da glifosata dayanıklı çeşit geliştirme çalışmaları tamamlanmak üzeredir.

Halen dünyada yetiştiriciliği yapılan mısırın %90'ı, soya fasulyesinin %94'ü ve ABD'de yetiştirilen pamuğun %90'ı, genetik olarak glifosata dayanıklı çeşitlerdir. Bazı Avrupa Ülkelerinde çiftçiler Amerika ülkeleri ile sırf bu çeşitlerin yetiştiriciliğinin yasak olması nedeniyle rekabet edemediklerini dile getirmektedirler. Diğer yandan bazı ülkelerde bu yeşil öldüren yasaklanmaya çalışılmaktadır. Aslında DDT gibi artık kullanıldığı ülkelerde neredeyse her üründe bulunmaktadır ve sağlığa zararlıdır.