Türkiye tarihinin en büyük depremini yaşadı. Her binanın altında onlarca yaşam hikayesi çıktı. Acıları dindirmek imkânsız.

On binlerce canımızı kaybettik. Sıkıntılı bir süreç içerisinde olan memleket deprem gerçeğiyle yine baş başa kaldı. Arama kurtarma çalışmaları gecikti. Ruhsatlı binalar yerle bir oldu. Ruhsat ve kontrollerden sorumlu bir Allah’ın kulu benim de suçum var demedi. Hala deprem bölgesi konteynır kentlerde yaşam mücadelesi veriyor.

Anadolu deprem riski yüksek olan bir coğrafyada bulunuyor. Depremden hemen sonra yine çok sayıda deprem uzmanı televizyon kanallarında insanımızın yüreğine su serpmeye çalıştı. Diğer fay hatlarını tetikler mi tetiklemez mi gibi konularda yine bol bol ahkâm kestik. Oysa gerçek olan, deprem, Anadolu insanı için doğal bir olaydır. Elbette geçtiğimiz yüz yıl içinde binlerce cana mal olmuştur. İnsanımızın başını eğmiştir. Adeta deprem olmayan, deprem gerçeğini yaşamayan bölgemiz ve insanımız kalmamıştır.

Deprem dünyanın birçok bölgesinde felaket olmaktan çıkmıştır. Özellikle Japonya’da artık depremlerde binalar yıkılmamakta, dolaplar, tavanlar insanın başına göçmemektedir. Türkiye’de ise aynı yerde tuz buz olan binalar kadar çatlağı olmayan binalar da bulunmaktadır. İnsanımızın bu kadar değişken olmasına akıl sır erdirmek mümkün değildir.

Kolonları bile belli olmayan beş altı katlı binaların enkazlarının yanında, çatlağı bile olmayan binalar dimdik ayakta duruyor. Bundan sonraki depremlerde de bir şey olmayacağını, testten başarıyla geçtiğini haykırıyor adeta. Peki, bu binaları yapanların hepsi bizim insanımız, projelerini çizen bizim mühendisimiz değil mi?

Okul, hastane ve yurtların depremden zarar görmesi çok daha büyük bir felaket. İnsan nasıl olur da yüzlerce insanımızın barındığı ve çalıştığı bu alanlarda dahi ihmalkâr olabilir anlamak mümkün değil.

Erzincan, Gölcük, Düzce, Simav, Van, İzmir depremleri daha dün gibi hafızalarda. Allah daha büyüklerinden korusun dedik hep. Binalar daha büyüğüne dayanır mı hesabı yapmadık.

Doğu ve Kuzey Anadolu fay hatları bir şekilde iki tarafa kırılıyor ve tüm ülkeyi etkileyebilecek depremler üretiyor. Bunu yıllardır yaşayan Anadolu insanı, hala yeni binaların yapımında depremleri dikkate almıyorsa ne denebilir ki? Daha kaba inşaat halinde iken binaların çöktüğüne şahit oluyoruz. Deprem bile olmadan çöken, çökecek olan binalar var memlekette.

Giden insanımızı, masum insanlarımızı geri getirmek mümkün değil. Kaybolan değerlerimizi yerine koymak imkânsız. Ama bir şansımız var bundan sonrası için. Binalarımızı tekniğine ve projesine uygun olarak yapmak. Çok zor değil aslında yeniden yapmak. Dayanır mı dayanmaz mı diye çok fazla hesap etmeye de gerek yok.

Evet insan umutlu olmak istiyor ama Maraş Depremleri umutları yerle bir etti. Depreme yine yenildik. Daha önce meydana gelen depremlerde olduğu gibi. Yapı denetimlerinin sağlıklı yapıldığı binalar var. En azından insanımızı öldürmüyor. Bundan sonraki depremlere de dayanacağını ispatlamış durumda. Diğerleri ise ne yazık ki insanımıza mezar oluyor.

Tüm millet olarak kural tanımazlığı artık üzerimizden atmamız gerekiyor. Yoksa ha oldu olacak diye hesaplamanın, mezarım olur mu diye tavana bakmanın bir anlamı yok.