Hemen her alanda ayağımıza sıkmayı seviyoruz. Ulusal programlar uzun vadeli yapılmayınca, hemen bütün sektörlerde günü kurtarma uygulamaları ön plana çıkıveriyor.

100 günlük programlar yapıldı işe yaramadı. Mayısta enflasyon düşecek dendi düşmedi. Milletimiz hep uyutuldu. Haliyle devlet de millet de günü kurtarmanın peşine düştü. Gençler geleceğini memlekette düşünemez hale geldi.

Ayağa sıkmak konusunda nerdeyse uzman olduk. Mafya dizileri, filmler, sosyal hayattan manzaralar ayağa sıkmak konusunda vatandaşın bilgi ve becerisini epey arttırdı. Bu nedenle gözdağı vermek anlamının ötesinde olan ayağa sıkma konusunu gözden geçirmekte yarar var. Nerelerde kendi atağımıza kurşun sıkmışız, işimizi gücümüzü topallatmışız bir gözden geçirelim.

Et fiyatlarındaki artış nedeniyle ithalat yoluna giderek kendi ayağımıza çok ciddi bir kurşun sıkmıştık. Hayvancılık topallamaya başladı ve ithalat devam ediyor. Vurguncuları piyasadan temizlemek için verilen ithalat izniyle vurguncular daha çok para kazandı. Ama hayvancılık işletmeleri dara düştü. Geçmişte verilen sıfır faizli krediler de ayağımıza sıktırdı. Yurt dışından binlerce damızlık hayvan ithal ettik. Sanki kendi hayvanlarımızın suyu çıktı. Hayvan kesim fiyatlarını düşürdük ama hayvancılık yapanların çilekeş üreticimizin canına okuduk.

Zeytinyağı üretimimiz geçen senelerde rekor kırdı. Ama Suriye’den dünyanın yağını çektik. Orada daha ucuzmuş. İhraç etmek için mi getirdik, yoksa içerdeki fiyatları düşürmek için mi belli değil. Zeytinyağı ile ayçiçeği yağını neredeyse aynı fiyatlara getirdik. Oluşan fiyatlar maliyetin altına inince zeytine bakasımız gelmedi. Bu sene zeytinyağı uçuverdi ve sahte yağlar cirit atmaya başladı piyasada.  

Ticaret Borsamızın maddi ve manevi destekleriyle Ezine Peynirine coğrafi işaret alındı. AB’den alındı. Bir yerde markalaştırıldı. Eskiden beri biliniyordu zaten tat ve aromasındaki farklılığı. Ancak özelleşmemişti. Hep şikâyet ediyorduk Edirne de Ezine peyniri satıyor diye. Şimdi memleketin her yerinde Ezine peyniri yapıyorlar.

Meyvecilikte adaptasyonu, yani uyum konusunu unuttuk. Çok para kazanacağız diye dağa taşa olur olmaz ne varsa dolduruyoruz. Taşlı, kireçli tarlalara cevizleri, elmaları doldurduk. Üretmek bir yana yetiştirmek için bile çok fazla masraf ediyoruz. Nar modası, zeytin modası, ceviz modası, elma modası, kiraz modası aldı başını gitti. Devlet de önemli desteklemeler yaptı. Sonuçta ülke kaynakları heba oldu. Oysa her iklimin ve toprağın verdiklerini daha iyi değerlendirecek tür ve çeşitler vardır.

Aslında tarım ürünlerinde en fazla ayağımıza sıktığımız konuların başında merdiven altı üretimler geliyor. Gerçek ve sağlıklı üretim yapanlara da ciddi zararlar veriyor bu kaptı kaçtı işler. Balda, ette, sütte sürekli tüketicinin aklında soru işareti yaratan bu fırsatçı uygulamalarını engellemek mümkün değil. Her geçen gün artıyor.

Günü kurtarmak bir nevi yaşam felsefesi haline geldi. Oysa bugün günü kurtaran uygulamalar yarın ayağımızı bağlıyor. Tıpkı hastalık ve zararlılarla mücadelede olduğu gibi. Her sene bir öncekinden daha fazla ilaç sıkıyoruz. Çünkü her ilaç sıktığımızda canlı kalanların nesilleri ilaca dayanıklı nesil olarak karışımıza çıkıyor. Aslında ilacı sıktıkça bir yandan ayağımıza sıkıyoruz.