Sabahın köründe kahveyi açarken şaşırdım.

Çünkü bizim emekli Albay Hayrettin amca kapıda bekliyordu.

Hiç olmadık bir şeydi.

Şaşırdım doğrusu:

-“Hayrola Hayrettin amca gemilerin battı galiba?” dedim.

-“Yok be evlat! Uyku tutmadı heyecandan” diye cevap verdi.

-“Uykunu kaçıracak kadar heyecanlanacak ne var? Hayırdır?”

-“Yarın Cumhuriyet ilan edilecek” dedi.

.

Anladım Hayrettin amcanın derdini.

Bize bugün kahvede, Cumhuriyet ile ilgili hazırladığı konuşmayı yapacaktı.

.

Saatler ilerledikçe bizim kahvenin müdavimleri yavaş yavaş gelmeye başladı.

Herkes yerini aldı.

Kahveler söylendi.

Hayrettin Amcanın bize anlatacakları için hazırlandı.

.

Hayrettin amca “Bakın çocuklar!” diye başladı cümlesine,

“Bu Cumhuriyet var ya! Öyle değerli ki, dünyada eşi benzeri yok. Neden mi? Başımızdaki lider, liderden öte resmen mucizeydi…

23 Nisan 1920’den itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi, yönetimi ele almış ancak yürütme konusunda toplanması, hızlı kararlar alınması gibi bazı sıkıntılar yaşanmıştı.”

.

“Yani başkan yok muydu Hayrettin amca?” diye sordu gençlerden biri.

“TBMM başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa vardı elbet. Ancak devlet şekliyle ilgili henüz net bir şey yoktu. Hatta Lozan’ın kabulünden sonra devletler, muhatap alacakları, karşılıklı antlaşma imzalayacakları bir devlet şeklini de özellikle istemişlerdi.

28 Ekim 1923 akşamı Mustafa Kemal Paşa Çankaya Köşkü’nde İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa, Halit Paşa, Kemalettin Sami Bey’in de yer aldığı ve Latife Hanımın hazırladığı akşam yemeğinde arkadaşlarına ‘Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz’ diyerek fikrini açıkladı.”

.

Hayrettin amca elindeki Nutuk kitabından okuyarak bize anlatmaya devam etti:

“Atatürk o geceyi Nutuk’ta şöyle anlatıyordu:

‘Gece olmuştu…

Çankaya’ya gitmek üzere Meclis binasından ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşalara rastladım.

Ali Fuat Paşa, Ankara’dan hareket ederken bunların Ankara’ya geldiklerini o günkü gazetede ‘Bir Uğurlama ve Bir Karşılama’ başlığı altında okumuştum.

Daha kendileriyle görüşmemiştim.

Benimle konuşmak üzere geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini, Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa vasıtasıyla kendilerine bildirdim.

İsmet Paşa ile Kazım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çankaya’ya benimle birlikte gelmelerini söyledim.

Çankaya’ya gittiğim zaman, orada, beni görmek üzere gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey’lerle karşılaştım.

Onları da yemeğe alıkoydum.

Yemek sırasında: ‘Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz’ dedim.

Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar.

Yemeği bıraktık.

O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim.

Yaptığım programın ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz.

Efendiler!

Görüyorsunuz ki Cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim.

Çünkü, onların da aslında ve tabii olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum.

Halbuki o sırada Ankara’da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyet’in ilan edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar.”

.

Hayrettin amca, “Yahu Rüstem! Bir su getir be oğlum, dilim damağım kurudu.” dedikten sonra anlatmaya devam etti:

“Meclis, 29 Ekim 1923 Pazartesi saat 18.00'de İsmet İnönü başkanlığında toplandı.

Anayasa Komisyonu tarafından sunulan ve anayasa değişikliğini içeren teklif acilen görüşülmesi için gündeme kaydedildi.

Teklifte şu maddeler vardı:

‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

Ulusal işlerin fiili idarenin yönetim şekli halka dayanmaktadır.

Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.

Türkiye Devleti'nin dini İslam, resmi dili Türkçedir.

Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir.”

.

Getirdiğim suyu yavaş yavaş içen Hayrettin amca bizlere bakarak, “Bazılarına göre ne kolay değil mi Cumhuriyeti kurmak?

Hoop oluvermiş gibi…

Ah ah! Ne zorluklar, ne uykusuz geceler, ne savaşlar, ne politikalar var bu Cumhuriyetin ardında.

Adanmış bir ömür var.

Şimdikiler pek kıymet bilmezler.

Başka başka rejimler peşindedir.

Bazı meczuplar Cumhuriyet ellerinden gittiğinde ebelerini görürler ama Allah korusun.

Atatürk’ün dediği gibi Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Bugüne kadar Atatürk yaptıklarıyla olsun, söyledikleriyle olsun hiç yanılmadı. Cumhuriyet konusunda da yanılmayacak. Cumhuriyetimizi atalarımızın bizlere bıraktığı bir miras olarak kanımızın son damlasına kadar da koruyacağız…”

.

“Bakın size okuyayım da dinleyin. TBMM’de Cumhuriyetin ilanında yaşanan heyecanı siz de kalbinizde duyun. O günleri yaşayın.” diyerek anlatmaya devam etti Hayrettin amca:

“Komisyon adına söz alan Yunus Nadi Bey, Mondros Mütarekesi’ne kadar yaşanan olayları hatırlatarak Cumhuriyetin ilanının gerekliliğini dile getirdi.

Daha sonra kürsüye çıkan Vasıf Bey, cumhuriyeti övdü.

Daha sonra Eyüp Sabri Hoca Efendi, gecikmeden cumhurbaşkanının seçimiyle devam edilmesini talep etti.

Konuşmaların ardından tasarı oturuma katılan 158 üyenin tamamının oyuyla kabul edildi. Cumhuriyetin ilanı ‘Yaşasın Cumhuriyet’ sesleri ve alkışlarla karşılandı.”

.

Hayrettin amca öylesine duygulu, öylesine heyecanlı okumuştu ki, bizim bakkal Fahrettin ağabey “Yaşasın Cumhuriyet!” diyerek fırladı ayağa.

Bunu gören herkes ayağa kalkarak bağırdı; “Yaşasın Cumhuriyet!”

Bizim kahve sanki Cumhuriyetin ilan edildiği gündeki gibi aynı heyecanı yaşamıştı.

Sokaktan geçenler de “Ne oluyor?” diyerek içeriye bakıyorlardı.

.

“Sonra ne oldu?” diye sordu heyecanla Bakkal Fahrettin ağabey.

Hayrettin amca anlattı:

“Cumhuriyetin ilanının ardından cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. Yapılan gizli oylamada 158 milletvekilinin tamamının oyunu alan Gazi Mustafa Kemal, TBMM tarafından yeni Türk devletinin ilk cumhurbaşkanı seçildi.

Cumhurbaşkanı unvanıyla kürsüye çıkan Mustafa Kemal Paşa şunları söyledi” diyerek elindeki kâğıdı bize okudu:

“Efendiler!

Asırlardan beri Doğu’da haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu.

.

Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti.

.

Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir.

Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

.

Arkadaşlar!

Bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir.

Bendeniz, kazandığım bu güven ve itimada layık olmak için pek önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim.

O ihtiyaç, yüce heyetinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrı’nın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum.

.

Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak, kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”

.

Okuması bittiğinde kahvedekiler yine ayağa kalkarak, Hayrettin amcayı kuvvetlice alkışladılar, “Allah razı olsun senden, o günleri resmen yaşattın bize” diyerek.

.

“Bilin Cumhuriyetin değerini. Biz onsuz yapamayız” diyerek vedalaşıp gitti Hayrettin amca.

Bütün kahve arkasından öylece bakakaldık…

Galiba da hala bakmaya devam ediyoruz…