“Millî Türk Kuvvetlerini yenmiş bulunan Yunanistan Sevr Anlaşması esaslarıyla yetinmeyecektir” şeklindeki kışkırtıcı ve gaz verici söylemleri ile cesaretlenmiş ve barışa değil taarruza yönelmiştir.

Kütahya-Eskişehir Muharebelerindeki (10-24 Temmuz 1921) başarılarından elde ettikleri moral ve İngilizlerin de teşvikiyle Anadolu’da ilerlemelerine devam etmek ve Ankara Hükûmetini zor duruma sokmak isteyen Yunanlılar, İngiliz Başbakanı Lloyd George’un İngiltere Parlamentosunda, “Millî Türk Kuvvetlerini yenmiş bulunan Yunanistan Sevr Anlaşması esaslarıyla yetinmeyecektir” şeklindeki kışkırtıcı ve gaz verici söylemleri ile cesaretlenmiş ve barışa değil taarruza yönelmiştir.
.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde büyük bir yenilgi alan Yunanlılar ile Türk ordusu tekrar karşı karşıya gelmek üzere hazırlıklarını yapmaya başlamışlardı bile.
.
Taraflar son kozlarını oynamak üzere geri çekilmişler ve birbirlerini yok etmeye kadar varacak bir savaşı istiyorlardı.
.
Yunan ordusu, Türk ordusunun iki katı idi.
Türk ordusunda 92.000 insan, 48.000 tüfek, 819 makineli tüfek, 145 top vardı.
Buna karşılık Yunan ordusunda 180.000 insan, 88.000 tüfek, 3000 makineli tüfek, 300 top bulunuyordu.
.
Sakarya savunması, bir kahramanlık mucizesiydi.
Taarruz ise ateş gücüne, sayıca üstünlüğe, hareket ve manevra kabiliyetine dayanıyordu.
Oysa Türk ordusu bunlardan mahrumdu. Cephane de sürekli bir muharebe için yeterli değildi.
.
Bu durum karşısında, Hükümetin ve Meclisin hemen taarruz edilmesi isteğine karşı, Batı Cephesi Komutanı ve Mustafa Kemal Paşa'nın cephede incelemeler yapması sonunda, taarruz harekâtı ilkbahara bırakıldı.
Bu karar çok isabetli idi.
.
1921 yılı sonlarında Anadolu'daki iç duruma gelince; 1919 yılından itibaren kurtuluş mücadelesine karşı çıkarılmış olan 18 ayaklanma bastırılmış, huzur ve sükûn sağlanmıştı.
Türk milletinin istiklâl azmi ve kendini idare edenlere güveni kuvvetlenmişti.
Mustafa Kemal iç cepheye, harp cephesinden daha fazla önem yermekteydi.
İç yönetimde af siyaseti takip edildi. Hapishanelerde yalnızca vatan hainleri bırakıldı.
Sonuç olarak Türk milletinin sağduyusu, istiklâl aşkı, millî birliği her gün biraz daha kuvvetlenmekteydi.
.
Dış politikada da sürekli gelişmeler oluyordu. Bu politika dünya kamuoyunu kazanmak ve Misak-ı Milli gibi meşru ve milli bir gayeyi elde etmek esasına dayanıyordu.
Stratejik bakımdan da üç cephenin ikisinde; doğu ve güney cephelerinde bizimle çarpışan düşmanların yalnız tarafsızlıkları değil, dostlukları ve yardımları da sağlanmıştı.
Şöyle ki, Ruslarla daha evvel Moskova Anlaşması imza edilmişti.
Bu anlaşmanın
hükümleri esas olmak üzere Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan Cumhuriyetleri ile 22 Ekim 1921'de Kars Anlaşması imza edilerek doğu hudutlarında emniyet sağlandı.
2 Ocak 1921'de Rusya'nın Ukrayna Cumhuriyeti ile de bir dostluk anlaşması imza edildi.
Fransa ile 9 Haziran 1921'de başlayan müzakereler, Sakarya Muharebesi’nden sonra 20 Ekim 1921'de Ankara Anlaşması ile sonuçlandı.
Bu anlaşmaya göre; Fransızlar Adana ve Antep bölgesinden çekileceklerdi.
Daha sonra Fransızlar, parası sonra verilmek veya hibe suretiyle silâh, ulaştırma aracı ve harp, malzemesi yardımında bulunacaklardı.
Bu yardımlar Büyük Taarruza hazırlık döneminde gerçekleşti.
Sakarya Zaferi'nden sonra, zaman bizim lehimize işlemeye başladı.
.
Türk milleti, varını yoğunu feda ederek zafere ulaşmak azmindeydi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ilkbahar taarruzunu bekliyordu.
.
Hâlbuki ordu kışın durduğu yerde bile iaşede zorluklar çekmişti.
Dışardan beklenen silâh, vasıta ve malzeme de tamamıyla gelmemişti.
Yarım tedbirlerle bir maceraya atılmak istemeyen Başkomutan, taarruzu yaza bıraktı.
Bu yüzden mecliste çok ağır tenkitlere uğradı.
Bu tenkitlere sükûnet, itidal ve büyük bir sabırla uygun şekilde cevaplandırırken, ordunun taarruza hazır olmadığını da gizlemeyi sağlıyordu.
.
O durumu elverişli bir hale getirinceye kadar kendisine karşı koyanlara uysal ve hatta anlayışlı davrandı.
Uygun zamanı bekledi ve bunda da başarı gösterdi.
Atılmak ve durmak durumunda bulunan bir komutanın, bunlar dan birini seçmesi zor bir işti. Tarihte zamansız atılarak perişan olan, bekleyerek fırsat kaçıran komutanlar çoktur. Beklenecek yeri ve zamanı kestiren Mustafa Kemal 10 aylık bir hazırlıktan sonra bir imha meydan muharebesi, kazanacaktı.
 
 
BÜYÜK TAARRUZ'UN GÜNCESİ
20 Temmuz 1922: Atatürk’ün başkomutanlık görev süresi 4 Ağustos 1922 tarihinden geçerli olmak üzere 3 ay uzatıldı.
23 Temmuz 1922: Atatürk Batı Cephesi karargâhının bulunduğu Akşehir'e geldi. Batı Cephesi Komutanı General İsmet İnönü ile görüştü.
24 Temmuz 1922: Atatürk, Akşehir'den Konya'ya geldi. Arabistan’dan Konya'ya gelen İngiliz Generali Townshend ile görüştü. Ve ona şunları söyledi: “…Evet, karşımızdaki düşmanın çok kuvvetli olduğunu biliyorum. Fakat insanlığı savunanlar ölümle tehdit edilmelerine rağmen ölmezler, sonsuza dek yaşarlar.”
27 Temmuz 1922: Atatürk ile konuşan General Townshend’in Londra'ya gönderdiği raporda şöyle yazıyordu: “Türk milli ordusu güçlü ve etkindir. İngiltere hükümeti bunu kavrayabilmiş değildir. Yepyeni bir Türkiye doğmuştur. Bu da İngiltere'de henüz anlaşılmış değildir. Türk'ü Avrupa dışına Anadolu'ya itmeye çalışmak çılgınlıktır.”
27/28 Temmuz 1922: Atatürk, ordu komutanlarını Akşehir'de Batı Cephesi karargâhına çağırdı. Ordu komutanlarına Büyük Taarruz’un planı açıklandı. Bu plan üzerinde görüş alışverişi yapıldı.
30 Temmuz 1922: Batı Cephesi karargâhında Atatürk, cephe komutanı İsmet İnönü ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile toplantı yaptı. Taarruzun ayrıntıları gözden geçirildi.
6 Ağustos 1922: Atatürk, Akşehir'den Ankara'ya döndü.
7/16 Ağustos 1922: Atatürk, Ankara'da Meclis üyeleri ve Bakanlar Kurulu üyeleri ile görüşmeler yaptı. Meclis'i ve Bakanlar Kurulu'nu Büyük Savaş için hazırladı
17 Ağustos 1922: Atatürk, gizli olarak Ankara'dan Konya'ya hareket etti.
18/19 Ağustos 1922: Atatürk gizli olarak Konya'dan Batı Cephesi karargâhının bulunduğu Akşehir'e hareket etti.
20 Ağustos 1922: Ankara'da Hâkimiyeti Milliye gazetesinin haberi: “TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa 21 Ağustos Pazartesi günü saat 16.00'da Çankaya'daki köşklerinde, Ankara'da bulunan diplomatlara bir ziyafet verecektir. Bu toplantıda tüm elçiler hazır bulunacaklardır.” (Bu haber şaşırtmaca olup, Atatürk'ün cephede değil, Ankara'da olduğunu duyurmak amacıyla yayımlanmıştır.)
20/21 Ağustos 1922: Atatürk'ün, Akşehir'de Batı Cephesi karargâhında I. Ordu Komutanı Nurettin ve I. Ordu Komutanı Yakup Şevki paşalara saldırı planını harita üzerinde açıklaması ve kesin saldırı emrini vermesi.
24 Ağustos 1922: Başkomutanlık ve Batı Cephesi karargâhlarının Akşehir'den cephe gerisindeki Şuhut kasabasına kaydırılması.
25 Ağustos 1922: Şuhut kasabasının yakınındaki Kocatepe'nin güneybatısında başkomutanlık çadırının kuruluşu.
26 Ağustos 1922: Sabah 5.30'da Kocatepe'den topçu ateşiyle büyük saldırının başlaması.
27 Ağustos 1922: Atatürk'ün cepheden TBMM Başkanlığı'na başlatılan topyekûn saldırı harekâtı hakkındaki telgrafı: “TBMM ordularının seçkin kıymet ve yetenekleri sebebiyle yüksek Meclis'i kutlarım. Komutanlarımızın sevk ve idarede, düşman komuta heyetine üstünlüğü belirgin bir biçimde görülmektedir.”
28 Ağustos 1922: Yarılamaz denilen Yunan cephesinin yarılması ve Afyonkarahisar'ın kurtarılışı: Atatürk'ün akşam Afyonkarahisar'a gelişi.
29/30 Ağustos 1922: Atatürk'ün gece Afyon Belediye binasının bir odasında Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü ile birlikte savaşın durumunu gözden geçirişi. Atatürk, bu gece için şöyle der: “Üçümüz durumu bir kez daha gözden geçirdik ve kesinlikle anladık ki, Türk'ün gerçek kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı bütün parlaklığıyla doğacaktır.”
30 Ağustos 1922: Yunan ordusunun tamamen sarılması, Dumlupınar Meydan Savaşı'nın kazanılması.
31 Ağustos 1922: Atatürk'ün, sabah Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü ve I. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile Adatepe'de savaş bölgesini gezmesi.
1 Eylül 1922: Atatürk'ün orduya genel bildirgesi: “Bütün arkadaşlarımın Anadolu'da daha başka meydan savaşları verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin akıl kuvvetini, kahramanlık ve yurtseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim. Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!”
2 Eylül 1922: Yunan Orduları Komutanı General Trikopis 'in Uşak'ta esir alındı.
3 Eylül 1922: Atatürk'ün Uşak'a gelişi. Atatürk'ün Başbakan Rauf Orbay 'a telgrafı: “…Esir alınan generalle görüştüm. Kendilerini teselli ve misafir ettim. Ailelerine sağlık haberlerini bildirmelerine izin verdim.”
Batı Cephesi Komutanlığı tarafından, Dumlupınar Meydan Savaşı'na “Başkomutan Savaşı” adı verildiğinin bildirilmesi.
4 Eylül 1922: Atatürk akşam Eşme'ye ulaştı. Başbakan Rauf Orbay'ın cephede bulunan Başkomutan Atatürk'e, İstanbul'daki işgal devletleri temsilcilerinin ateşkes isteğini telgrafla bildirdi.
5 Eylül 1922: Atatürk'ün Bakanlar Kurulu başkanına ateşkes konusundaki yanıtı: “Anadolu'daki Yunan ordusu kesin şekilde mağlup edilmiştir. Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. Anlaşma ancak Trakya için söz konusu olabilir.”
6 Eylül 1922: Fethi Okyar Bey 'in Londra'dan Atatürk'e telgrafı: “İngiltere acele ateşkes ve anlaşma istiyor…”
6/7 Eylül 1922: İstanbul'daki İngiliz orduları başkomutanı General Harington’ın İngiltere Savunma Bakanlığı'na telgrafı: “…Durum ağır. Ateşkes için kaybedilecek zaman yok. Yunanlı, Anadolu'dan kaçıp gitmekten başka bir şey düşünmüyor!”
9 Eylül 1922: Ordularımızın İzmir'e girdiğinin öğrenilmesi üzerine Atatürk'ün ordulara yayımladığı bildiri: “İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta, orduların gösterdiği gayret ve fedakârlığı saygı ve takdirle anıyorum. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin elde edilişinde de aynı istek ve fedakârlığı göstereceklerine güvenim tamdır.”
Atatürk'ün Başbakan Rauf Orbay'a telgrafı: “Birliklerimiz İzmir'in doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bugün yenilmiş düşmanla beraber İzmir’imize zaferle girdi. Ben yarın öğleden itibaren İzmir'de bulunacağım.”
Atatürk'ün İzmir'in Nif'e (Kemalpaşa) gelişi ve geceyi burada geçirişi.
10 Eylül 1922: Atatürk'ün saat 14.00'te Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak paşalarla İzmir'e gelişi.
11 Eylül 1922: TBMM'nin İzmir ve Bursa'nın kurtuluşu nedeniyle orduya ve Başkomutan Atatürk'e ulusun sonsuz şükran ve minnetini bildirme kararı alması.