Geçmişe şöyle bir baktığımda hep okul yıllarımda stadyumda yaptığımız kutlamalar gelir.

Geçen gün havalardan konuşurken, çoğu zaman 19 Mayıslarda güneşten kavrulurken, bazen de yağmurdan iptal olmuşluğu vardı törenlerin.
.
Atlet ve şortlarla çıktığımız kutlamalarda güneşe maruz kalan tenimiz kıpkırmızı olur, güneşten yanmış bir vaziyette 1 hafta o acıyı çekerdik. Acısını alması için güneş yanığına iyi geldiği söylenen yoğurt sürülürdü.
Çoğu arkadaşlarımızın derisi soyulur, bazıları rapor bile alırdı.
.
Neydi o günler be.
Şimdi bayram mı, seyran mı belli değil.
.
Cumhuriyetin bizlere getirdiği bayramları neredeyse göremez olduk.
O eski heyecanlar kalmadı.
Daha doğrusu bırakılmadı.
.
Bu hükümetin bayramlarla arası bozuk.
Cumhuriyet Meydanında kutladığımız o muhteşem bayramlardan eser yok şimdi.
Nedense artık!
.
İşte o bayramlardan biri olan 19 Mayıs’ın tarihimizde oldukça önemli olduğunu her Türk vatandaşı bilir.
.
Nasıl ki Çanakkale Savaşı işgale gelen yedi düvele karşı bir milletin varoluş zaferi ise, 19 Mayıs da yedi düvel tarafından işgale uğramış bir milletin başkaldırmasının başlangıcıdır…
.
Adana kentinde uzun süre yayım yapan “Türk Sözü Gazetesi”, 1935 yılında 19 Mayıs ile ilgili çarpıcı bir slogan paylaştı. “Atatürk 16 yıl önce bugün yaslı Anadolu’ya bir Çoban Yıldızı gibi doğdu.”
.
Bu milletin içinden çıkan Atatürk gibi birini anlatmaya gerek yok.
Şimdiye kadar onun değerini anlamayan ve onun yolundan sapan iktidarlar her türlü mağlubiyeti yaşamıştır ve yaşayacaktır.
.
Bizler onun yolunda hayatımızın sonuna kadar yürüyecek, fikirlerini torunlarımıza aktarmaya devam edeceğiz..
Bizim için yaptıklarını da bu 19 Mayıs vesilesi ile tekrar hatırlayarak sonsuza kadar anacağız.
.
“Atatürk ne yaptı?” sorusunu sormak bile hata iken, hala bunu anlamamış olanlara hitaben şunu belirtmek isterim ki, onun ne yaptığını görmemek için “Ya cahil, ya da kör” olmak gerek.
.
Tabi bu yakıştırmaları mecazen söylediğimi de birileri inşallah anlamışlardır.
Eğer onun sıcaklığını içinde hissetmiyorsan fazlaca zorlamamak lazım.
.
Atatürk Samsun’a gitmeden önce zaten hazırlıklarını yapmıştı.
Arkadaşlarıyla yaptığı ve uzun süren istişareler sonucunda Padişah tarafından verilen Samsun’a gitme görevi de onun için Anadolu’ya kavuşmasına bahane olmuştu.
.
Prof. Dr. Vahdettin Engin 19 Mayıs öncesini şöyle anlatır:
“Mustafa Kemal Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde, Mondros Mütarekesi’nden önce, Suriye cephesinde 7. Ordu komutanı.
Mondros Mütarekesi’nden iki gün önce Kilis’e gitti.
Gerek Kilis’te gerekse Yıldırım Orduları komutanlığını Liman Von Sanders’ten devralmak üzere geldiği Adana’da birtakım görüşmeler yaptı ve gördü ki insanlar, muhtemel bir işgale karşı direnmeye hazır.
Aslında mütarekenin imzalanmasının akabinde, yurdun her yerinin işgallere açık olduğu görüldü.
Ali Fuat Paşa’ya 7. Ordu komutanlığını bırakıyor ve diyor ki, ‘Bundan sonra görevimiz, millete öncülük yaparak, onları bir mücadeleye hazır hale getirmek. Ülkenin işgallerden temizlenmesi ve bağımsızlığa kavuşması için çalışmak.”
.
Ordular lağvedilince Adana’dan İstanbul’a geldi.
13 Kasım 1918’de trenden inip, karşıya geçerken aynı gün İstanbul’u işgal eden itilaf devletleri donanmasını görünce yaveri Cevat Abbas’a, “Geldikleri gibi giderler” dedi.
Bu ifadeler, işgale karşı direnmenin fikrî altyapısının hazır olduğunun göstergesi idi.”
.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkmadan önce İstanbul’da geçirdiği 6 aylık süreçte yaşananlara ilişkin Prof. Dr. Vahdettin Engin şöyle diyor:
“O süreçte planlar yapıldı. Bir süre Pera Palas’ta ve arkadaşında kaldı. Daha sonra Şişli’deki evine yerleşti. Burada neler yapılabileceğine ilişkin İsmet İnönü, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Rauf Orbay’la ile uzun uzun görüştükleri biliniyor” dedi.
.
Tüm bu planlarını hayata geçirmesi için Anadolu’ya gitmesi gerekiyordu.
Oralara gidip milli mücadeleyi başlatmak için vatandaşlarla görüşecekti.
.
Atatürk’ün Samsun’a görevlendirilmesi öncesi şunlar yaşandı:
Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi.
Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı.
İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askeri birlik çıkarmışlardı.
Buna tepki olarak Türk Makinalı Tüfek birliğinden Hamdi adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması dikkatleri bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silahlandığı konusundaki şikâyetleri üzerine bu bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi.
Bu kumandan Anafartalar Zaferinin Komutanı Mustafa Kemal Atatürk’tü.
Bu O’nun için bulunmaz fırsattı.
İstanbul-Samsun yolculuğu öncesinde Padişah Vahdettin Atatürk’ü makamına çağırır ve aralarında şu konuşma geçer:
-“Paşa, Paşa!... Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin! Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (bu bir tarih kitabıdır)! Bunları unutun”, dedi, “asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden daha önemli olabilir... Paşa, Paşa... Devleti (Osmanlı’yı) kurtarabilirsin!..”
.
Atatürk o andaki düşüncelerini daha sonra şöyle yazmıştı:
“Bu sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle içtenlikle mi konuşuyor? O Vahdettin ki bütün yaptıklarından pişman mı olmuştur? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir yorum ile başka konulara girişmeyi ürkütücü saydım, kendine karşılık verdim…”
-“Kişiliğe güveninize ve bana bunca yüz verişinize teşekkür ederim... Elimden gelen hizmeti esirgemeyeceğime lütfen güveniniz...”
.
Atatürk bu konuşmada Milli mücadele ile ilgili plânlarının sezilmiş olabileceği duygusuna kapılmıştı.
.
Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs’ta yola çıkmadan bir gün önce, İzmir işgal edilmişti ve onun derin üzüntüsü vardı.
16 Mayıs günü erken saatte kız kardeşiyle vedalaşıyor, annesinin elini öperek, Şişli’deki evden çıkıyor.
.
Bandırma Vapuru, Kız Kulesi açıklarında.
Bir motorla vapura geçiyor.
İngilizler, vapurda arama yapıyor.
Onlar ayrıldıktan sonra arkadaşlarına  ‘Ancak çeliğe ve demire güvenir bu ahmaklar, hürriyetleri için ölmeyi göze almış bir milletin gücünü anlayamaz. Biz oraya ne silah ne cephane götürüyoruz, biz aklımızı ve imanımızı götürüyoruz’ diyor.
.
Samsun’a çıkışının ardından Mustafa Kemal Paşa’nın önce bir olan biteni soruşturma ve durum tespit yapıyor ve ardından da tespitlerini uzun bir telgrafla İstanbul’a gönderiyor: “Buradaki vaziyet, İstanbul’dan gözüktüğü gibi değil. İngilizlerin iddia ettiği gibi Türkler, Rumları katletmiyor. Aksine Rumlar, Türkleri katlederek, Pontus devleti kurmaya çalışıyorlar.”  
.
Sonra da Havza’ya geçiyor.
Artık aklında hiç bir zaman geri dönüş yoktur
.
İzmir’in işgalini protesto eden telgraflar çekiyor.
Mustafa Kemal Paşa Sadaret Makamına gönderdiği yazıda, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin millet ve orduyu derinden üzdüğünü, ordunun ve milletin bu haksız tecavüzü hiçbir biçimde sindiremeyeceğini, Padişah ve Hükûmetin kesin teşebbüs ve icraatıyla milletin hukukunu koruyacağına olan güvenden dolayı sükûnetin korunabildiğini bildiriyordu.
.
Bundan başka aynı gün Sadaret Makamına gönderdiği bir diğer telgrafta da İngilizlerin mütareke hükümlerine aykırı tutumlarda bulunduğunu yazıyordu.
Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafta belirttiği gibi İngilizler mütareke hükümlerine aykırı olarak, 9 Mart 1919 da Samsun’a 200 asker çıkarmışlardı. 17 Mayıs 1919’da ise 100 kişi daha çıkarılmıştı.
Bunların aralarında ellerindeki kartvizitlerden anlaşıldığı kadarıyla, Sivas denetleme subayı unvanlı iki subay da vardı.
Bunlar Yüzbaşı Richard ve Yüzbaşı Miles’ti. İngiliz siyasi temsilcisinin söylediğine göre bunların bir kısmı Sivas’a gönderilecekti.
Mustafa Kemal Paşa’ya göre, İngilizlerin mütareke hükümlerine aykırı olarak istedikleri yerlere asker çıkarıp müfrezelerini Anadolu içlerine göndermeleri halinde, Osmanlı Hükûmetinin etkinliği ve varlığı sorgulanacaktı. Bu gelişmelerden şüphesiz halk etkilenecekti. Böyle bir ortamla karşı karşıya kalınmaması için Hükûmetin mütareke hükümlerine aykırı tutum ve davranışların önüne geçmesi ve bu türden siyasi gelişmelerden haberdar edilmesini istiyordu.
.
İngilizler bu telgraflardan rahatsız oluyor ve İstanbul hükümetine baskı yaparak, Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağırmalarını istediler.
İstanbul hükümeti de bu isteğe karşılık Mustafa Kemal Paşa’ya “Geri dön” çağrısı yaptı ancak O Havza’dan Amasya’ya geçti ve ardından da, Erzurum, Sivas Kongreleri ile milli mücadele sürecini devam ettirdi.
.
Mustafa Kemal Paşa Çanakkale’de verdiği “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” şeklinde slogan olmuş cümlelerinin bir başka şeklini Milli Mücadele başlangıcında söylüyordu:
“Ya istiklal ya ölüm”
.
O acıları tekrar yaşamayalım.
Bizler Çanakkale direnişinin inancıyla doğmuş, 19 Mayıs ruhuyla yoğrulmuş ve Cumhuriyetle büyümüş bir milletiz.
.
Allah bu millete zeval vermesin…