GÖRÜYOR MUSUN? İki fakülte arkadaşı yıllar sonra sokakta karşılaşmış. Uzun uzun konuşup ayrılırlarken biri diğerini evine yemeğe davet etmiş.

Akşam davete giden adam, evin ihtişamını görünce şaşırıp sormuş:
-“Oğlum bu ne ev böyle? Şu salonun büyüklüğüne bak! Nereden buldun bu kadar parayı? Duvarlarda nadide tablolar...”
-“Gel göstereyim, gel şu pencerenin önüne... Şuradaki otoyolu görüyor musun?”
-“Evet”
-“20 milyon dolar tuttu, 25 milyon dolara fatura ettik, farkı cebe indirdik” demiş.
İki yıl sonra iki arkadaş yine karşılaşmışlar.
Uzun uzun konuşup ayrılırlarken bu sefer tam tersi olmuş ve 2 sene önce davete giden, yemeğe davet etmiş.
Akşam davete gidince, arazinin ve evinin muhteşemliği karşısında dili tutulmuş ve kekeleyerek sormuş;
-“Şuraya bak... Vay anam vay! Oğlum sen bizim eve ‘saray’ diyordun bu ne böyle? Bizimki bunun yanında müştemilat valla, saray asıl burası. Nasıl yaptın bunları?”
-“Gel nasıl yaptığımı sana göstereyim. Geç şu pencerenin önüne… Bak şurada otoyolu görüyor musun?”
Adam bir o yana, bir bu yana bakmış;
-“Hayır. Göremiyorum!” demiş.
Arkadaşı pis pis sırıtmış;
-“İşte… Ondan…”
 
SİGARA
Tıbbi bir deney için doğup büyüdüğü laboratuvardan ilk kez kaçan tavşan, tel örgüleri aşınca ayağının altındaki çimlere bayılmış, ilk defa gördüğü güneşin batışını hayranlıkla izlerken biraz ileride oynayan kendisi gibi yüzlerce tavşana rastlamış…
 -“Heyy..! Ben laboratuvardan kaçan bir tavşanım... Sizler doğadaki gerçek tavşanlarsınız değil mi?”
 “Evet...” demiş diğer tavşanlar hep bir ağızdan,
-“Haydi bize katıl…”
Bizimki aralarına hoplamış, birlikte çimleri yemeğe başlamışlar,
 -“Tadı nefis… Başka ne yaparsınız?”
 -“Şu ilerideki tarlayı görüyor musun? Orada Havuç var... Biz onları kazar, çıkartır ve yeriz... ”
Laboratuvar tavşanı hemen teklifi kabul etmiş, havucun ballı tadı damağına yayılmış ve sormuş;
-“Başka ne yaparsınız?”
-“Şurada marul tarlası var, onları da yeriz...”
Marulun nefis tadı unutulmazları arasında yerini almış, bizimki son derece mutlu göbeğini sıvazlarken,
 -“Artık bizimle yaşayacaksın değil mi?” diye sormuş diğerleri..
-“Üzgünüm...” demiş tavşan, “Çok güzel saatler yaşadım ama kalmam imkânsız...”
Şaşkın şaşkın bakmış diğer tavşanlar ve sormuşlar;
 -“Neden?”
-“Laboratuvara geri dönmeliyim...” demiş bizim tavşan, “Sigarasızlıktan ölmek üzereyim!”
***
KADİR İNANIR
Sarışın kız müthiş süratli araba kullanırken radara girmiş, ileride onu durduran ekipteki polisi etkileyip ceza yememek için
-“Aa! Ne kadar da Tarık Akan’a benziyorsunuz?”
Polis, “Teşekkür ederim” demiş bir yandan da ceza makbuzunu doldururken sormuş;
-“Sinemayla yakından ilgilisiniz anlaşılan?”
Sarışın kıkırdayarak “Evet” demiş.
-“O zaman çok şanslı sayılırsınız” diye cevap vermiş polis, makbuza son imzasını atarken;
-“Siz de göreceksiniz, biraz sonra çıkacağınız suçüstü mahkemesinin hâkimi aynen ama aynen Kadir İnanır!” 
 
***
SERVETİN ÖYKÜSÜ
Yaşını başını almış ve zengin işadamlarından biriyle yapılan röportajda genç gazeteci soruyor:
-“Efendim, bugünlere nasıl geldiğinizi, bu inanılmaz servetin öyküsünü bizimle paylaşmak ister misiniz?”
-“1928 yılıydı. 1. Dünya Savaşı’nın acıları yeni yeni sarılıyordu. Elimdeki birkaç Cent’ten başka hiç bir şeyim yoktu. Elimdeki 5 Cent ancak 1 elma almama yetiyordu ve ben 1 tek elma aldım. Sabahtan akşama kadar elmayı sildim, pırıl pırıl oldu. O elmayı gün sonunda tam 10 sente sattım. Sabahı zor etmiştim. Ertesi sabah, elimdeki 10 Centimle 2 elma aldım. Sabahtan akşama kadar o 2 elmanın her tarafını sildim, bir güzel parlattım ve gün sonunda ikisini, toplam 20 Cent’e sattım. Bu sistemle ay sonuna kadar devam ettim. 1 ay içerisinde tam 1.37 Dolar kazanmıştım. Ertesi ayın ilk haftası karımın amcası öldü ve bize tam 5 milyon Dolar miras bıraktı...”
 
***
NE YAPARIM?
Baba, gelinlik çağına gelmiş kızını yanına çağırdı:
-“Kızım müjde, geçen gün seni görmeye gelen genç seni benden istedi.”
Kız yapmacık ağlamaya başladı.
-“Ah babacığım… Ben annemsiz ne yaparım?”
Baba zevkle atıldı:
-“Onu da götür kızım, onu da!..”
 
***
TEMBEL UŞAK
Adamın tembel mi tembel bir uşağı vardı.
Bir gün uşağını üzüm ve incir almak için çarşıya gönderdi.
Uşak getire getire yalnız üzüm getirmişti.
Efendisi:
-“Ne zaman seni bir iş için göndersem, birkaç işi birden yapmalısın!” diye azarladı uşağı.
Aradan bir süre geçti.
Tesadüfen adamcağız hastalandı ve uşağını doktor çağırmaya gönderdi. Uşak doktorla birlikte kâri, gassal ve mezarcıyı da yanında getirmişti.
Adam yine çıkıştı uşağına:
-“Bunları ne diye getirdin yanında? Sana yalnız doktor çağır demedim mi?”
-“Efendim, ‘Ne zaman seni bir iş için göndersem, birkaç işi birden yapmalısın’ dememiş miydiniz? İşte tedaviniz için doktor getirdim. Tedavi kâr etmezse, başınızda Kuran okusun diye kâri getirdim. Cesedinizi gasletmesi için gassal ve gömmek için de bir mezarcı getirdim!”
 
***
BİLİYORUM
Bir Fransız ölüm döşeğinde yatmakta, karısı başucunda gözyaşı dökmektedir.
Adam zorlukla konuşur:
-“Bak karıcığım ben ölmek üzereyim. Bir itirafta bulunacağım; seni aldattım.”
Kadın cevap verir:
-“Biliyorum... Yoksa seni niye zehirleyeyim ki?”
 
***
ÇORAP
İki arkadaş oturmuş muhabbet ediyorlardı:
-“Karın seni neden boşadı yahu?”
-“Bir gün çorapların ne kadar kırışmış dedim”
-“Yok canım... Bunun için boşanmış olamazsınız bence...”
-“O gün çorap giymemiş de ondan...”
 
TEMSİL
Seçim öncesi listeleri düzenleniyordu.
Genel Başkan bir öneride bulundu:
-“Aday listesine Ali Bey'i mutlaka alın.”
Hemen itirazlar yükseldi:
-“Ama efendim, o aptalın biridir.”
-“Memleketimizde hatırı sayılır oranda aptal var. Onların da temsil edilmek hakkıdır.”
 
 
RAMAZANLIK
 
BAYRAM
Bayramın yaklaştığı günlerden birinde, iftar sırasında, misafirlerden biri: “Keşke Ramazan senede iki gelse...” der.
Aynı sofrada misafir bulunan Bektaşi ise hemen şu cevabı verir:
-“Madem bu kadar seversiniz, Ramazan gider gitmez neden Bayram edersiniz…”
 
NE GÜNAHI?
Bir ramazan günü oruç tutan Nasreddin Hoca susuzluğa dayanamamış ve dayanamayıp sokaktaki bir çeşmeye yanaşmış.
Tam suyu içerken bir köylü görmüş hocayı:
-“Aman hoca günah değil mi bu yaptığın!”
-“Yıkıl karşımdan Ramazan gider, bir daha gelir. Ama ben gidersem bir daha geri gelemem. Ne günahı?”
 
UTANMIYOR MUSUN?
Bektaşi, camide namazdan sonra dua etmeye başlamış:
-“Ey ulu Tanrım, bana bir rakı parası ver!”
Yanında namazını bitiren softa da, ellerini kaldırmış:
-“Rabbim, bana iman ver!”
İki duayı da işiten hoca, Bektaşi’ye:
-“Bak, herkes ne istiyor Tanrı’dan, sen ise rakı parası… Utanmıyor musun?”
Bektaşi usulca:
-“Ne yapalım hoca efendi… Herkes kendisinde olmayanı istiyor.”
 
HAMDOLSUN
Ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyormuş ve “Evrim ne güzellikler yaratıyor!” diye düşünüp mest oluyormuş…
Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamış.
Adam bütün gücüyle kaçmış, ayı ise bırakmadan kovalamış.
Dakikalarca süren bir kaçışın sonunda adamın ayağı yerdeki bir dala takılmış, ayı adamın üzerine atlamış, pençesini kaldırmış, Tam vurmaya hazırlanırken adam:
“Hey Tanrım!” diye bağırmış…
Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş, bir orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık huzmesi adamın üzerine parlamış.
Çok derinden gelen ilahi bir;
-“Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım?” demiş.
Adam utanç içinde:
-“Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama belki Ayıyı dindar yapabilirsin” demiş.
İlahi ses:
-“Peki… Sen bilirsin” diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş.
Orman aydınlanmış.
Nehir tekrar akmaya başlamış.
Her şey eski haline dönmüş.
Ayı iki pençesini de göğe doğru çevirmiş ve konuşmuş;
-“Tanrım! Senin rızkınla orucumu açıyorum, Hamdolsun bana verdiğin nimetlere...”