Arapçadan geçen ismiyle kültürümüzde oldukça önemli yer kaplayan Lahmacun nihayet 35 lira.

Eskiden fasulye 7 buçuk lira olunca millet oynamaya başlamış.
“Oy fasulye yedi buçuk lira” diyerek.
.
Biz de “Oy lahmacun otuz beş lira” diyerek oynayacağız anlaşılan.
.
Lahmacun ismi Arapça.
“Lahm Acin” şeklinde söyleniyor.
“Lahm”, “Et” demek.
“Acin” ise “Yoğrulmuş hamur” anlamına geliyor.
Bir araya gelince Yoğrulmuş hamurlu et.
Kısaca: “Lahmacin”, olmuş “Lahmacun…”
.
Bir tost 35-40 lira olunca lahmacunun da 35 lira olması gayet normal.
.
Etin kilosu, unun parası, pişirmek için elektrik veya odun gideri.
İçinin malzemesi, işçilik, dağıtım filan.
2019 yılında 4-5 lira olan Lahmacun, şimdi önümüzde 35 lira.
.
Siz de diyorsunuz ki:
“Bu iktidarın oyları artıyor…”
Ne diyeyim?
“Allah artırsın…”
.
20 senedir bu ülkeyi tek başına yöneten iktidar, 5 liralık lahmacunu, 4 senede 35 liraya yükseltiyorsa buna resmen “Beceriksizlik” denir.
.
Ama onlara sorarsanız:
“Dış güçler yaptı” derler.
.
Rahmetli Erbakan hocanın dediği gibi;
“Hadi oradan!”
.
Asgari ücrete zam yapıldı.
Sebep?
Enflasyon.
Geçinemezlik.
Fiyat artışı.
.
Benim emekli maaşım asgari ücretin üzerindeydi.
Şimdi yapılan zamlarla altında kaldı.
.
Ahanda buradan iktidara soruyorum;
“Yahu bu hayat pahalılığı sadece asgari ücretlilere mi? Emekliler ne yapacak? Bu enflasyon denilen illet bizim mahalleye uğramıyor mu zannediyorsunuz? Aynı ekmeği alıyoruz, aynı suyu içiyoruz, aynı kirayı veriyoruz… Siz bizi ne sanıyorsunuz? Biz taş kökü mü yiyoruz?”
.
Emeklilere gelince yüzde 30 zam, kendinize gelince yüzde 176 zam.
Vay be!
.
Allah’tan reva mıdır?
.
Yahu biraz adaletli olun.
.
İşte bir gazete manşeti:
“Bu nasıl iş TUİK?
Enflasyonu yüzde 64 açıklıyorsun ama personel yemeğine yüzde 100 zam yapıyorsun?”
.
Buyurun işte gazete yazıyor.
.
Açıkladığına kendi de inanmıyor demek ki…
.
Benzin fiyatlarına ne diyeyim?
Mehter Marşı gibi.
İki ileri, bir geri…
.
Vallahi de, tallahi de başımız döndü.
Zam geldi mi? Yoksa indirim mi?
Bilemedik.
Takip edemez olduk.
Bu ne yahu?
.
Zaten arabaya filan bindiğimiz yok.
Bize haram oldu bu maaşlarla.
.
Önümüzdeki ay muayenesi var.
Gideceğiz el mecbur.
.
“İki tık tık, bir şık şık…”
“Ver bakalım 1.130 lira.”
İyi para…
.
Bir de affedilen cezalar var.
Vergiler ar kafama takılan.
.
Biz zamanında vermişiz.
Tek kuruş borcumuz yok.
Ama vermeyen dolu.
“Nasılsa seçim var, illa af çıkar” beklentisi gelenek olmuş.
Nihayetinde çıktı da.
.
Dolara vursak erken ödeyenler iki katı para ödedi.
Ödemeyenler karlı çıktı.
.
Buradan sesleniyorum:
İktidar vekilleri benimle teke tek bir söyleşi yaparlar mı acaba?
“Canlı yayında…”
Buyursunlar bekliyorum.
Çok soru var, sorulacak…
Sonra da beraberce,
“Yeter söz milletin” diyelim…
 
AYI RÜSTEM
Geçen haftaları takip edemeyenler için kısaca anlatayım:
Efendim bendeniz geçim sıkıntısından dolayı ikinci bir iş olarak pavyonda iş buldum. İri olmam dolayısı ile hemen işe kabul edildim. Gündüzleri yine mahalle kahvesinde çalışırken, geceleri pavyonda çalışıyorum.
İşim mi?
Kapıda durup sarhoşlarla uğraşmak değil, işi biten pavyonumuzun kızlarını tuttuğum bir taksi ile evlerine sağ salim ulaştırmak.
Gıcır iş yani.
Ben başladım işe.
Kızlardan “Beyaz Zambak” olan bana yürümeye başladı gibi.
Bakalım hayırlısı…
.
Gecenin bir yarısın eve gelip yattığımdan sabah kalması oldukça zor oluyor elbet.
Erkenden kahveyi açmak bana zulüm gelmeye başladı.
Neredeyse sürünerek gidiyorum.
.
Benim bu halimi gören patron yanına çağırdı ve dedi ki:
“Evladım nedir bu durumun? Ne oluyor sana? Sabahları geç açıyormuşsun, müşteriler şikâyetçi?”
.
Ben doğru adamımdır.
Her şeyi anlattım patrona.
.
Patron şöyle bir durdu.
Bana baktı.
Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra, kâğıt mendil ile ağzını sildi ve:
-“Evladım haklısın. Bu devirde geçim gerçekten zor. İki iş yapman çok normal. Ancak benimde bazı beklentilerim var çalışanlarımdan. Onlar yerine gelmezse ben ne yaparım. Bu mekan nasıl çalışır? Şimdi beni iyi dinle. Benim verdiğim maaş sana yetmiyor belli. Oradan aldığın maaş ise benim verdiğimin iki katı. Seni küçüklüğünden beri tanırım. İyi çocuksun, hoş çocuksun. Mertsin… Burada çalışıp emekli olabilecekken, orada sonunun ne olacağı belli değil. Sana bir şey olsa bu anneciğine kim bakar? Kendini değil, aileni düşünmek zorundasın. İstersen senin maaşı 10 bin yapayım bırak o işi gel burada tam zamanlı çalış. Ama ‘Ben yağamam diyorsan yolun açık olsun…”
.
Adam yerden göğe kadar haklı.
Nihayetinde onun da işi bu.
Sorunsuz yürütecek ki müşteri kaçmasın.
Etrafta onlarca kahve var…
.
Ne yapacağımı şaşırdım.
İki ucu tuhaf değnek.
Aşağıya tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
.
Ben hem servis yapıp, hem de düşünürken kapıdan içeri Sinek Nazım girdi.
Hani şu pavyonda çalışan adam.
Telaşla yanıma geldi, hafifçe kulağıma:
-“Rüstem çabuk pavyona gel, Beyaz Zambak seni istiyor…”
-“Hayırdır?”
-“Çabuk gel, kapıda taksi bekliyor…” dedi ve çıktı dışarı.
.
Yahu işin tam civcivli zamanı.
Nasıl bırakayım?
Patron hemen bir şey olduğunu anladı ve “Rüstem buraya gel!” dedi.
“Buyur patron!”
“Ne iş?”
“Acilen pavyona gitmem lazımmış…”
Patron sağına, soluna baktı ve bana:
“Tamam git” dedi, “Ben idare ederim bundan sonrasını…”
.
“Şakkk” diye öptüm elini patronun; “Allah razı olsun” diyerek koşarak çıktım kahveden.
Bindik taksiye doğru pavyona…
.
Aman aman aman…!
Pavyonun önü bir kalabalık, bir kalabalık sormayın gitsin.
Herkes yukarı bakıyor.
.
Hemen indim taksiden, yaklaştım binaya…
Herkes gibi yukarı baktığımda ne göreyim?
“Beyaz Zambak” çatıda…
.
Birileri “İşte geldi!” diyerek beni gösterdi.
Pavyonun patronu iki adamıyla yanıma geldi:
“Rüstem kurtar bizi bu beladan, ihya edeyim seni” dedi.
O sırada koşarak yanıma genç biri geldi:
“Birader, sen Rüstem misin?”
“Evet…”
“Ben Emniyetten Salih Komiser, hemen çatıya çıkıyoruz.”
“Hayırdır?”
“Gel benimle, yolda anlatırım” diyerek kolumdan çekerek götürmeye başladı:
“Bu kız sen gelmeden çatıdan inmeyeceğini, gelmezsen aşağıya atlayacağını söylüyor… Hemen konuş onunla ikna et…”
“Ne istiyor ki?”
“Bilmiyoruz, bize söylemedi… Haydi bakalım top sende… Sakin ol ve o ne derse kabul et, inmesini sağla… Haydi koçum…”
.
Çatıya gelmiştik.
Kapısında birkaç tane polis vardı.
Bana Salih Komiser’in işareti ile yol verdiler.
Bizim “Beyaz Zambak” çatıdaki duvara ata biner gibi oturmuştu.
Bir ayağı aşağıda, bir ayağı içeride.
.
Beni görünce “Rüstem!” diye öylesine içten bağırdı ki, içim parçalandı.
“Gel çabuk yanıma!” dedi.
.
Komiser Salih bana bakıp göz kırparak, “Yavaşça git yanına, ürkütme” dedi.
Ben yavaş adımlarla kıza yaklaştım.
Zambak’ın yanına gelince boynuma sarıldı ve:
“Neredesin be Rüstem! Kurtar beni buradan!” dedi.
Devamı haftaya…