BAK BAKALIM Bugün 24 Ocak… Çoğu gençler bilmeyebilir belki ama çok önemli bir günün sene-i devriyesi…

Yani:
24 Ocak Ekonomik Kararların alındığı tarih?
1980…
.
Şimdi?
2023…
.
Kaç yıl geçmiş?
Tam 43 yıl.
Dile kolay…
.
Peki ne olmuştu da,
Ne olmuştu?
.
Bizim de unuttuğumuz tarafları hatırlamak adına internetten de yardım alarak yazalım…
.
Ekonomi aynı bugünkü gibi dibe vurmuştu.
İktidar, “Yok canım bir şey yok” diye söylemlerde bulunsa da, fazla ayak diretemedi ve bu kararları uygulamak zorunda kaldı.
.
Neydi bu yöntemler;
“Ekonomik olarak yaşanan istikrarsızlığı gidermek,
Üretimin azalması ve karaborsacılığın oluşması gibi nedenlerin ortadan kaldırılması için kamu harcamalarını sınırlandırmak,
Ücretlerin düşürmek,
Serbest döviz kuru gibi ekonomik önlemler almak…”
.
24 Ocak kararları ile:
1980 öncesi dönemde uygulanan ithal ikameci büyüme stratejisini terk etmek,
Dışa açık büyüme stratejisini uygulamaya koymak ve büyüme stratejisi uygulamak,
Temel olarak, verimlilikte artış sağlamak ve
İktisadın rekabet gücünü artırmak şeklinde amaçlamıştı.
.
Bu çerçevede, piyasa ekonomisinin kurumsallaşması yönünde adımlar atıldı.
 
Ana hatları şu şekildeydi:
%32,7 oranında devalüasyon (kur ayarlaması, değer düşürme) yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidildi.
.
Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alındı, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırıldı.
.
Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırıldı.
.
Dış ticaret serbestleştirildi,
Yabancı sermaye yatırımları teşvik edildi,
Kâr transferlerine kolaylık sağlandı,
Yurt dışı müteahhitlik hizmetleri desteklendi,
İthalat kademeli olarak liberalize edildi,
İhracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi hayata geçirildi…
.
Sonuçta:
“Bu istikrar programının ülke ekonomisine sunduğu serbestlik ile 1980-1989 döneminde ülkeye yabancı sermaye girişleri artmış, dövizin darboğazı aşılmış, ithalat ve ihracat rakamları önemli oranlarda artış göstermişti.
Fakat enflasyonun kontrol edilmesinde başarısız olunmuştu…”
.
Aradan geçmiş 43 yıl.
.
Ne olmuş?
“Aynı tas, aynı hamam.”
Hem de 20 yıl tek başına iktidar olan bir hükümetle…
.
Bir haber vardı:
“Seçim yaklaştıkça bu iktidarın oyu artacakmış…”
Kim artırıyor bunu?
Neden?
Niçin?
Nasıl?
Neye bakarak?
.
“Başka ülkede olsa yüzde 5 oy alamaz” dediğimiz iktidar, yüzde 27 ile övünüyor.
.
Başka habere göre:
“Muhalefet derdini anlatmak için ev ev gezecekmiş.”
.
Bu halk, şu ortama bakıp hala anlamıyorsa yapacak bir şey yok.
Değil ev ev gezmeyi, halkı aya götürseler nafile demektir.
Boşuna uğraşmayın…
 
***
YAK BAKALIM
Gelelim Stockholm’deki olaya.
.
Rasmus Paludan’ı dünya tanır mı?
Hayır…
.
Vatandaşı olduğu Danimarka ve İsveç tanır mı?
Hayır…
.
Peki İslam âlemi tanır mı?
Hayır…
.
Peki şimdi?
Herkes tanıyor…
.
Ama bu saatten sonra babası tanımaz.
.
İsveç ve Danimarka vatandaşı olan ve hafta sonu Türkiye’nin İsveç’teki büyükelçiliği yakınlarında Kuran’ı Kerim’i yakan Rasmus Paludan İsveç medyasına konuşmuş...
.
Bu adam yakma eylemi için İsveç’ten izin almak için başvurmuş.
Ne olmuş?
İzin verilmiş.
.
İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström demiş ki;
“İsveç’te ifade özgürlüğü oldukça geniştir ve bu tür gösterilerin yapılabiliyor olması da demokrasimizin bir parçasıdır…”
.
Bu nasıl bir demokrasidir?
Bize öğretilen şuydu;
“Başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biten özgürlük…”
.
Eee?
.
Bizimkinin bitmesi önemli değil.
Onlar her istediğini yapacak, sen yapmaya kalktığında “Vayyy!” öyle mi?
.
Biz herkesin dinine ve inancına nasıl saygı gösteriyorsak, başkaları da bize saygı göstermek zorundadır…
.
Bizden biri (ki hayatta yapmaz) İsveç Hükümetinden “İncil’i yakmak için izin istese?”
Ne olur?
.
Bu siyasetçi Rasmus Paludan Efendi bu eylemi yaptıktan sonra konuşmuş ve demiş ki:
“Daha önce de buna benzer eylemler gerçekleştirdim. Eskiye kıyasla şu an daha çok tehdit geliyor…”
.
“2019’dan beri bir korumam var, şu an yaşadıklarım öncekilere hiç benzemiyor. Çok daha ciddi tehditler geliyor. Sosyal medyada dakikada 20 mesaj geliyor ve bunlardan 5’i tehdit oluyor…” yorumunu yapmış...
.
Gazeteci kendisine, “Korkuyor musunuz?” diye sorunca şöyle demiş:
“Evet, birileri beni öldüreceğini söylediği için korkuyorum. Bana ne yapacaklarını anlatıyorlar…”
.
Bizim bu cenahta;
Ceza olarak resmen kafa kesiliyor.
Yarı beline kadar gömülüp taşlananlar var.
.
Türkiye’de mi?
Korkma bizde öyle şeyler yok.
Biz laik bir ülkeyiz.
Ama şunu açıkça belirteyim ki bizde de;
“Damacanaya bile tecavüz eden sapıklar var…”
.
Anlattığına göre bir tane koruman varmış, bence 20-30 yap sen onu.
Sen kimlere çattığını daha anlamadın galiba?
Şunu açıkça söyleyeyim;
Selman Rüşdi gibi hakkında bir fetva verilirse işte o zaman gerçekten başın belada…
 
***
YIRT BAKALIM
Yine sosyal medya.
Olmasa birçok şeyden de haberimiz olmayacak ama.
.
Bildiğiniz üzere geçen hafta sonu “Karneler” dağıtıldı.
Çanakkale’de ise 84 bine yakın çocuk karne aldı.
Takdirler, teşekkürler havalarda…
.
Bizim zamanımızda koskoca sınıftan teşekkür alan yoktu, takdir ne demek bilen yoktu…
.
Ya müfredat bize uygun değildi,
Ya öğretmenler çok kuralcı ve acımasızdı,
Ya biz tembeldik,
Ya da geri zekâlıydık…
.
Ama benim tembel olduğum aşikârdı.
Pek çalıştığımı hatırlamıyorum.
Oyun oynamak daha cazip gelirdi.
(Belki de okula erken gitmemin sebebidir, bilemem…)
.
Te lise son sınıfta aklım başıma gelmişti de çalışmaya başlamıştım.
Düşünün artık.
.
Karne zamanının gelmesini hiç istemezdim.
Çünkü imzalatılacaktı nihayetinde.
Babam biraz daha geniş bakardı olaya ancak annem!
.
Neyse oralara fazla girmeyelim.
.
Bugün sosyal medyada gördüğümüz olay şu:
“Bir sınıfta öğretmen karneleri dağıtıyor.
Bir çocuk ise karnesini alır almaz dalga geçerek yırtıyor ve bir arkadaşı da onu videoya alıp sosyal medyada yayınlıyor…”
.
Zamanımızda böyle bir şey olsaydı var ya?
O çocuk İsveçliden beter olurdu.
Önce öğretmeni, sonra diğer öğretmenler, sonra evdekiler…
.
Çocuğun halini düşünemiyorum…
.
Şimdi ise, “Videoya alınıp, övünç kaynağı olarak milyonlara seyrettiriliyor…”
.
Eğitim sistemimi desem?
Aile yapısı mı desem?
Şartlar mı desem?
.
Aslında “Vay halimize!” demekten bir şey gelmiyor aklıma…