İki kayıp haberi ile başlamak istiyorum yazıya. Birincisi Türk Liramızın değer kaybı, Diğeri de Türk Milli Takımımızın Faroe Adaları karşısındaki kaybı.

İki kaybımızı da dış güçlere, piyasalara, dünya futbolundaki düşüşe, Amerika’ya ve hakeme bağlamak yanlış olur.
.
İkisinin de tam karşılığı şu:
“Beceriksizlik…”
.
Ulusal bir gazetedeki ekonomi haberinin girişi şöyle olmuş:
“İçeride yüksek enflasyon ve yüksek cari açık, dışarıda ise güçlü dolar, TL’deki kan kaybını hızlandırdı. Dolar/TL bu sabah 18,44 seviyesini aştı ve yeni haftaya rekorla başladı.”
.
Ben anlamam ekonomiden.
Sürekli de yazarım.
Ukalalığa gerek yok.
.
Ama para kazanıyorum, maaş alıyorum ve cebimdeki paranın değerinin ne hale geldiğini de biliyorum.
Ufak birikimim var, değerlendirmem lazım.
.
“Dolar arttı” kelimesi yanlış bir kere.
“Türk Lirası değer kaybetti” demek daha doğru.
.
Bir ülke parası neden değer kaybeder?
.
Uzun uzun araştırmanıza gerek yok.
Girin Google amcaya sordum bakalım ne demiş, ne eylemiş?
.
Soru: Türk Lirası neye göre değer kaybediyor?
Cevap: “Risklerdeki artış, ekonomide beklentileri bozar. Bu bozulma yabancı yatırımcıların beklentileri kadar yerli yatırımcıların da beklentilerini bozar.
Bu bozulmaların sonucunda Türk Lirası değer kaybeder. Türk Lirası’ndaki değer kaybı ithal girdi maliyetlerini ve dış borçların Türk Lirası karşılığını yükselterek üretim maliyetlerini yükseltir.”
.
Soru: Bir ülkenin parasının değeri neye bağlıdır?
Cevap: “Döviz kuru genel olarak ülkenin sahip olduğu döviz miktarına bağlı olarak değişir. Yani döviz arzının azalması döviz kurlarını düşürürken, dövize talebin artması ise döviz kurunu yükseltir.”
.
Anladık mı?
.
Bize gençliğimizde ise ekonomi şöyle anlatılırdı.
“Sermaye; Dolar, Faiz, Borsa üçgeninde dolaşır.”
Hangisine inanırsa para oraya kaçar.
.
“Bizim mahallenin temel politika bilgisi buydu.”
.
Para; Faiz düşükse diğer ikisine kaçar.
Dolar düşükse diğer ikisine.
.
Şu anda faizler sürekli düşürüldüğünden para ne yapar?
.
Dolar neden yükseliyor anladık mı acaba?
Bizim basit mahalle mantığı.
.
Elinde birikimi olan şu anda ne yapar?
Gidip “Kur Korumalı Mevduat Hesabı” açar.
Haklı.
.
Bu hesap olmasa ne yapacak?
Faiz düşük olduğundan, borsadan da anlamadığından, altını da saklaması zor olduğundan gidip “Döviz” alacak.
Aklı fikri dövizde olacak yani?
.
Sebep?
Piyasalara güvenmediğinden.
.
Piyasaları kim kontrol ediyor? (Daha doğrusu kim edemiyor?)
.
Tüm bu olanların dış güçlerle ne alakası var? (Aslında biraz var. Dış güçlerin uyguladıkları ekonomi politikaları neticesinde kendi paralarının değerlenmesi sonucu da bizim paramızın değer kaybettiği bilinir.)
.
Aslında tüm bunların sebebi:
“Piyasalara Güven…”
.
Gelelim en başa:
Bizim mahalle mantığı ile ekonomiyi anlattık.
(Elbette bu adar basit değil.
‘Ekonomi’ denilen şey bir bilim.
Bunun üniversitesi var, dört yıl okuyanı var. Onlara saygısızlık etmek istemem tabi. Ancak mahalle bilgisiyle de bu kadar anlatılıyor)
20 senedir ülkeyi yönetenlerin beceremedikleri ekonomi sayesinde geldiğimiz durumda gazete manşeti şu:
“Dolar haftaya rekorla giriyor.”
.
İktidara geldiklerinde asgari ücretli 35 çeyrek altın alırken şimdi, 5 tane alamıyor.
.
Kısa özet bu.
.
Bize halen söylenen ve seçim döneminde söylenecek bahane şu olacak:
“Dış güçlerin oyunları…”
.
Buyurun bugün ki ekonomi yazımı şu twitt ile noktalayayım:
“Kim 500 Milyar İster?” programı 7 Mart 2000 tarihinde başlamış.
O gün büyük ödül olan 500 milyar TL,
“865 bin Dolar”a denk düşüyordu.
Bugün aynı program;
“Kim Milyoner Olmak İster?” adıyla yayınlanmakta.
Yeni büyük ödül 1 milyon TL ise,
“55 bin Dolar”a eşit…”
.
Ekonomistler hesabı yapsın:
“2000 yılında 500 milyar TL
865 dolar ederse,
2022 yılında 500 milyar TL
Ne kadar eder?”
.
Soru bu.
.
Cevap:
“Dış güçler bizim 1 milyon Türk Liramızı 55 bin Dolar’a düşürdüler…”
.
“Kapak olsun” diye bir deyim vardır ya.
İşte tam tarifi bu…
 
***
PASAPORTÇUYA YENİLDİK
Dedim ya “İki kayıp haberi var” diye.
Diğer kaybımız da A Milli Takım…
.
İlk Lüksemburg maçını izlerken son 15 dakika kapatmıştım televizyonu.
.
Dün akşam ki Faroe Adaları maçını seyrederken de aynısını yaptım.
.
İşin kaynağı şu:
TFF kararına göre ülkemizdeki liglerde 3 tane yerli oyuncu oynatma zorunluluğu.
.
Evet evet yanlış okumadınız.
.
Belki “Ne alaka?” diyebilirsiniz.
Ama öyle.
.
3 oyuncu kuralına göre mecburen oynatılan yerliler, Milli takım kurulurken göz ardı edilemiyor.
Milli takımda da mecburen Türkiye liglerinde oynayan oyunculardan almak zorunda kalıyorsunuz.
.
Aldığı 10 topun 8’ini rakibe veren büyük takım oyuncusunu gördük dün sahada.
Yazık yahu.
Bize de yazık.
.
TFF derhal 3 yerli oyuncu oynatma kuralını kaldırsın, Milli takıma zararı var.
.
Türk Milli Futbol Takımı olarak son iki maça 6 puan olarak garanti baktığımız maçlardı.
“Aksini Düşündüm” diyen yalan söyler.
Doğru mu?
.
Ne oldu?
Takımı dış güçler mi yaptı?
Yoksa yönetim beceriksizliği mi?
.
Bu netice,
“Milli takım tarihinde alınmış en ağır yenilgidir.”
Birileri bunun hesabını vermelidir ve tahminim de verecektir.
.
Faroe Adaları maçı için Tiyatro sanatçısı olan Zafer Alagöz twitter’den bir yorum paylaşmış:
“Faroe adaları keçiler ülkesi olarak biliniyor.
50 bin nüfusu var.
80 bin keçi yaşıyor.
500 kişi futbolla ilgili.
Havaalanında pasaporta kaşe vuran polis yedek stoper oynuyor.
??Gönülden kutluyorum. ??
@faroeislandsfo…”
.
Bir başka yorum şöyleydi aynen katılıyorum:
“Tebrikler Mehmet Büyükekşi,
Tebrikler Hamit Altıntop,
Tebrikler Stefan Kuntz,
Tebrikler Tolunay Kafkas,
Tebrikler Spor medyası,
Tebrikler Lobi grupları,
Tebrikler Futbol baronları…
.
Bu gurur hepinizin!”
.
Stefan Kuntz (Milli takım hocası) diyor ki: “Lüksemburg maçına baktığımızda, rakip bizden 4 km daha fazla koştuğunu gördük.”
Eee?
Bizimkileri ben mi koşturacağım sahaya girip?
.
Erich Fromm diyor ki:
“Bir şeyi bildiğimiz halde yeterince bilmediğimizi düşünmek olumlu bir özelliktir; bilmediğimiz halde, bildiğimizi sanmak ise hastalıktır.”
 
***
BİR BACAĞIN DAHA VAR
Karşıma çıkan bu hikâye çok anlamlı.
Ben yazıyorum, birileri ilham alsın kendisine…
.
Tek bacağı üzerinde duran adam
Adamın bir süre sonra kasları kasılır ve ağırlığı çeken bacak ağrımaya başlar.
Fakat ağrıyan sadece bacak değildir.
Olağan dışı pozisyon, kişinin tüm kas sistemini gerginleştirir ve kasar.
Sonunda ağrı dayanılmaz hale gelir ve adam yardım için bağırır.
.
Yardım çağrısı üzerine birçok kimse adamın yardımına gelir. Adam tek bacağı üzerinde durmaya devam ederken, yardımcı olmak için gelenlerden birisi bacağa masaj yapmaya başlar.
Bir başkası kasılan boyun kaslarını gevşetmeye çalışır.
Üçüncü yardımsever ise adamın dengesini kaybetmek üzere olduğunu fark edip destek olsun diye kolunu uzatır.
Olayı kalabalık içinde seyredenlerden birisi, adamın ayakta durabilmesi için iki eliyle kavramasını önerir.
Bilge bir yaşlı, bacakları olmayan bir insana göre daha iyi durumda olduğunu söyler. Bir diğeri, adamın kendisini tüy olarak hayal etmesini ve ne kadar çok bu hayale yoğunlaşırsa acısının o kadar azalacağını dile getirir.
Bir başka bilgili yaşlı adam ise “Zamanla çözüm bulunur,” der.
 
En sonunda ise izleyenlerden birisi adama yaklaşır ve sorar:
“Neden bir bacağının üstünde duruyorsun? Diğerini de uzat ve üzerine bas. Biliyorsun, bir bacağın daha var.”
.
Yani kıssadan hisse:
Başka bacaklar da var…