Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve Antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır.


Birden yağmur bastırır.
Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şey ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır.
Soba yerden 1 m kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir.
Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
Kimyacı: "Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış."
Fizikçi: "Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş."
Jeolog: "Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış."
Matematikçi: "Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış." Antropolog: "Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş." diyerek görüşünü bildirmiş.
Bu sırada ev sahibi içeri girmiş ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sormuşlar.
Adam da cevaplamış: "Boru yetmedi."
 
***
8 NUMARALI KUTU
Doktorun biri yeni bir muayene açmış. Kapıya şöyle yazmış...
"Vizite ücreti 100 Dolar. İyileştirmediğimiz hastaya beş mislini geri veriyoruz..."
Vizite pahalı ama doktor gerçekten doktor...
Her gelen hasta iyileşip gidiyor...
Doktorun ünü her geçen gün artıyormuş...
Uyanığın biri doktora gidecek, iyileşmeyecek ve beş misli parayı geri alacak ya, kapıyı çalmış...
"Doktor! Ağzımın tadı hiç yok... Öyle kötüyüm ki, hiçbir şeyin tadını alamıyorum..."
Doktor adama şöyle bir bakmış, hemşireye seslenmiş: "Hemşire hanım! Sekiz numaralı kutuyu getirin!"
Hemşire adama uzatmış kutuyu, adam bir kaşık içindekinden yemiş ve anında tükürerek bağırmış:müş...
"Ama Bu b.k!"
Doktor sakin, "Evet! İyileştiniz. Tad alıyorsunuz artık..."
Adam, parayı ödemiş sinirleri tepesinde gitmiş...
Aradan birkaç ay geçmiş.
Büyük bir hırsla yeniden kapısına dayanmış doktorun...
"Doktor bey, ben de hafıza kaybı başladı... Herşeyi unutuyorum...!"
Doktor, adama şöyle bir bakmış yine, hemşireye dönmüş ve: "Kızım, sekiz numaralı kutuyu getirir misin?" demiş.
Adam, hemen itiraz etmiş, "Ama o kutuda b.k var!"
Doktor, "Doğru! Bakın, hafızanız da yerine geldi!.."
Adam, ağlamaklı, hırsla ödemiş parayı çıkmış dışarı...
Kurmuş da kurmuş intikam planlarını... Birkaç ay sonra yine gitmiş kliniğe.
“Doktor! Ben de iktidarsızlık başladı... Durumum kötü, hiçbir şey yapamıyorum..."
Doktor adamı gözüyle şöyle bir inceleyip, "Hemşire hanım sekiz numaralı kutuyu getirir misin" diye seslenince, adam, tüm hırsıyla,
"Başlayacağım, sena da sekiz numaralı kutuna da..." diye bağırmış..
Doktor gayet sakin, "Geçmiş olsun! Artık yapabiliyorsunuz!"
 
***
BUNLARDAN MI?
Bir Amerikalı, bir İngiliz ve bir Iraklı barda oturmuş içki içiyorlarmış.
Amerikalı içkisini bitirince bardağı havaya fırlatmış, silahını çıkarıp bardağa ateş edip parçalamış:
"Bizde bardaklar o kadar ucuzdur ki biz Amerika'da aynı bardakla iki kere içki içmeyiz" demiş.
İngiliz de bunun üzerine içkisini bitirip bardağı havaya fırlatmış ve ateş ederek bardağı parçalamış:
"Bizim İngiliz kumsallarında bardak yapacak cam için o kadar çok kum vardır ki, aynı bardakla iki kere içki içmeyiz" demiş.
Bunun üzerine Iraklı da buz gibi soğukkanlı bir şekilde içkisini bitirmiş, bardağı havaya fırlatmış, silahını çekip Amerikalı ve İngiliz’i vurup öldürmüş ve demiş ki:
"Bağdat'ta bu İngiliz ve Amerikalılardan o kadar çok var ki, biz aynı adamlarla iki kere içki içmeyiz"
 
***
SAKIN HA!
Dallas'taki NASA uzay üssünde, üs komutanı, George ve Bob adındaki astronotları yanına çağırıp, ertesi gün çıkacakları Mars yolculuğu hakkında son talimatları verir ve bu zor yolculuğun öncesinde uyumak üzere evlerine gitmelerini söyler.
Her iki astronot da, talimata uyup evlerine giderler.
George tam uyumak üzereyken telefon gelir. Arayan Bob'dur.
"Alo, George. Ben Bob. Uyudun mu?"
"Henüz değil."
"Ben çok heyecanlıyım. Uyku tutmadı. Sana da uyarsa, benimle birlikte içmeye ne dersin?
Uzun süre içki içmeyeceğiz tamam mı?"
"Ok."
Bir saat sonra George ve Bob buluşurlar, bir
bara girip içki söylerler.
Barmen tam içkiyi verirken ikisine de dikkatlice bakar.
"Hey men. Sizi tanıdım. Yarın Mars'a gidecek astronotlarsınız. Size içki verdiğim ortaya çıkarsa bir daha Dallas'ta ekmek yiyemem ben. Kusura bakmayın."
George ve Bob barmenle tartışmalarına rağmen o barda içki içemezler. Başka barlarda şanslarını denerler; ama TV programlarını sürekli izleyen barmenler onları her seferinde tanırlar ve içki vermeyi reddederler.
Marketlerde kapalıdır.
Tam eve dönmeye karar verdiklerinde Bob'un aklına bir fikir gelir.
"Yahu George, bizim uzay roketine koydukları yakıtın kokusunu hatırlıyor musun? Aynı viski gibiydi. İstiyorsan ondan içelim."
Birlikte uzay üssüne girerler.
Kontrol etmek bahanesiyle yakıt tankının yanına gelirler.
Kimse şüphelenmez.
Onlara güvenmeyip te kime güveneceklerdir ki zaten. Ertesi sabah füzeye binecek olanlar onlardır.
George ve Bob yakıt tankından aldıkları yakıttan birer kadeh içerler; sonra da evlerine giderler.
George tam uyumak üzereyken telefon çalar, arayan yine Bob'dur.
"Alo George. Yine ben. Rahatsız ettim ama kusura bakma. Sana birşey sormak istiyorum. Karnın ağrıyor mu?"
"Evet Bob. Hem de çok."
“Karnında iyice gaz birikti mi?”
Evet Bob…”
"Peki. O zaman sakın gaz çıkarayım deme. Ben seni Tokyo’dan arıyorum..."
 
***
ANKET
Bir gün açlıkla ilgili bir anket yapılacakmış insanlara ve soru şuymuş:
“Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile ilgili kişisel görüşünüzü belirtir misiniz? "
Sonuç felaket çünkü:
Afrikalılar, "yiyecek" kelimesinin anlamını bilememişler.
Batı Avrupalılar "eksiklik" kelimesinin anlamını bilememişler.
Doğu Avrupalılar "kişisel görüş" sözcüğünün anlamını bilememişler.
Orta Doğulular "çözüm" kelimesini anlamamışlar.
Güney Amerikalılar "lütfen" kelimesini anlamamışlar.
Ve ABD’liler de "dünyanın geri kalan kısmının" ne olduğunu anlamamışlar.
 
***
KAĞITTA NE YAZIYOR?
Yaşlı Fred, hastaneye kaldırılmış.
Ailesi, aile papazını da kendilerine eşlik etmesi ve gereği halinde görevini yapması için çağırmış.
Papaz ve aile efradı yatağın etrafında beklerken, Fred'in durumu aniden kötüleşmiş.
Yatağından yarı doğrularak, el işaretleri ile yazacak bir şeyler istemiş.
Papaz, anlayışlı bir şekilde, Fred'e bir kâğıt ve bir kalem uzatmış.
Fred titreyen ellerle hızlı hızlı kâğıda bir şeyler yazıp kâğıdı papaza uzatmış ve aniden ölmüş.
Papaz, böyle acılı bir anda kâğıttakileri okumanın doğru olmayacağını düşünerek kâğıdı cebine sokmuş.
Birkaç gün sonra, Fred'in cenazesi sırasında, Fred'in verdiği kâğıdın cebinde olduğunu hatırlamış.
Cenazenin gömülmesinden hemen önce, Papaz ileri çıkarak:
"Sevgili Fred, ölmeden hemen önce benden kâğıt isteyerek bir şeyler yazdı. Zamanı uygun olmadığı için o anda bakmadım fakat şimdi, hepinizin önünde
bu notu okumak istiyorum" demiş ve cebinden kağıdı çıkararak yüksek sesle okumuş:"Lütfen bir adım sola çekil. Oksijen hortumuma basıyorsun!"
 
***
BEN ANLATAMIYORUM
İki aile varmış ve her iki ailenin de birer
kız çocuğu varmış.
Bir gün misafirlikte sohbete başlamışlar;
-“Eee sizin kızdan ne haber?”
-“Valla işte ne olsun, biliyorsunuz işe girdi geçen sene. Başını kaşıyacak vakti yok. İlk başlarda geceleri fazla mesai yapıyordu. Sonra hafta sonları da çalışmaya başladı. Patronu çok sevmiş her işi ona veriyormuş. Derken Ankara seyahatleri başladı. Bizimki çanta sekreter gibi patron nereye o oraya. Sonra Paris seyahatleri filan en sonunda bu iş böyle olmayacak dediler, patronu ev tuttu. Deli gibi çalışıyor evladım. Eee , peki sizin kız ne alemde?
-“Valla bizimki o….pu oldu ama ben sizin kadar güzel anlatamıyorum...”
 
***
KİMMİŞ?
Bir golf kulübünün soyunma odasında bir sürü adam giyiniyormuş. Ortada duran bir cep telefonu çalmış, yakınındaki bir adam hands-free konum düğmesine basmış ve giyinirken konuşmaya başlamış.
Adam: Alo
Kadın: Merhaba şekerim, kulüpte misin?
Adam: Evet.
Kadın: Ay ben burada süper bir deri ceket gördüm. 1000 dolarcık. Alabilir miyim?
Adam: Oluur, madem çok sevdin, al tabii.
Kadın: Aslında buradan önce de galeriye uğradım. 2023 modelleri gelmiş, tam istediğim renkte birini buldum.
Adam: Ne kadar?
Kadın: 60 000 dolarcık.
Adam: O parayı vereceksem bütün aksesuarlarını isterim ama...
Kadın: Yaşasınnn! Bir şey daha var, geçen sene beğendiğimiz ev yine satılık ve 450 000 dolar istiyorlar.
Adam: Tamam, ama 420 000 dolardan fazla verme sakın.
Kadın: Oldu şekerim. Sonra görüşürüz. Seni seviyorum.
Adam: Ben de seni... Görüşürüz.
Adam telefonu kapatıp afallamış şekilde onu seyreden topluluğa dönüp ve sormuş:
"Beyler! Bu telefonun sahibi kim? Bilen var mı?"