Stephen Hawking ve Einstein’i bilmeyeniniz yoktur sanırım. Üstün zekâ dediğimiz bir formda yaşadılar.

Hatta Einstein’i ilkokuldayken, “Bu geri zekâlı” diyerek okuldan alınması istenmiş.
.
Aslında haklılar.
Öğretmenin düşündüğünün 10 katını ondan önce düşününce anlaşılmamış demek ki.
.
Bir düşünün…
Böyle biri olmak ister miydiniz mesela?
Ben şahsen olmazdım.
Sebep mi?
Çünkü;
“Bir dolu geri zekâlı arkadaşım olacaktı.”
Onlarla nasıl iletişim kuracaktım?
Nasıl satranç, dama v.s oynayacaktım ki?
Yenilgi bilmeyecektim,
Her şeyi ben bilecektim,
Ne kötü…
.
“Leb demeden Çorum’un tarihini anlatan bir yapıyla” kim sizi yanında ister ki?
Size “Ukala” deyip geçerlerdi muhtemelen.
Arkadaşınız olmazdı.
“Yalnızlık kaderiniz olurdu…”
.
O sebeple en iyisi,
“Geri zekâlı olup, hep birlikte yaşamak…”
.
“İyi de biz ‘Geri’ isek bunlar ne?” diyeceğiniz kişiler de olacaktır elbet.
Onlara söyleyeceğim tek sıfat var:
“Çukur…”
.
Bu konuya sabah sabah girmemin elbet bir sebebi var.
Yoksa yoldan geçerken bu geri zekâlılık mevzuuna atlamadık herhalde.
.
Haber şu:
“Dünyanın en popüler bilim insanlarından İngiliz fizikçi Stephen Hawking ve Alman bilim insanı Albert Einstein’ın IQ’suna sahip bir çocuk keşfedildi.”
.
Buyurun buradan yakın.
Böyle biri var yani.
Hem de daha çocuk.
.
Ben şahsen karşılaşmak istemem.
Aşağılık kompleksine kapılırım.
.
Haber şöyle:
Meksika’da yaşayan 9 yaşındaki “Michelle Alejandra Arellano Guillen” henüz 9 yaşında ve üstün zekâlıymış.
.
Çocuğun IQ’sunun 158 olduğu tespit edilmiş.
Bu ne demek?
Stephen Hawking ile aynı düzeyde demek.
“Normal zekâ” 90-110 IQ iken,
160 IQ ve üstü “Deha” iken,
Bu çocuğun IQ’su 158’miş.
Varın siz hesaplayın gerisini…
.
Bu kız çocuğu, henüz 9 yaşında olmasına rağmen “İspanyolca, İngilizce, Fransızca, Almanya, İtalyanca” biliyormuş.
Şu bilgi size konunun ne kadar ciddi olduğunu gösterebilir:
“İngilizceyi 1.5 yaşındayken babasından öğrenmiş…”
.
Yahu ben 10 sene Fransızca okudum derdimi bile anlatamıyorum, çocuk İngilizceyi babasından hem de 1.5 yaşındayken öğrenmiş.
.
Bizde bu duruma şöyle derler:
“Allah anasına-babasına bağışlasın…”
.
Çocuk şimdiden şunu diyormuş:
“Bir aktrist ve deniz biyoloğu olmak istiyorum. Otizmli çocuklara yardım etmek ve kanserle mücadeleye katkı sağlamak istiyorum” diyormuş.
.
Ne diyelim,
“Allah yolunu açık etsin. İnşallah vatana-millete faydalı olur.”
 
***
BİR EL ATIVERİN
Dün okuduğum haberi önce sizlerle paylaşmak istedim.
Yorumum altında…
.
Haber şu:
“… Bazı tetkikler için bir yıl sonrası için gün verilen, birçok poliklinikten muayene randevusu alınamayan hastaneye tedavi için yatacak hastalara işlemleri yapılırken verilen kâğıtta şu ifadeler yer aldı:
“Hastaneye yattığınızda size gerekli olabilecek malzemeler: Tuvalet kâğıdı, kâğıt veya kumaş havlu, sabun, ıslak mendil…”
.
“Burası neresi?” diye merak ettiniz umarım.
“… 3 yıl öncesine kadar Türkiye’nin borcu bulunmayan sayılı üniversite hastanelerinden birisi olan, Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi”
.
Duruma tepki gösteren bir sosyal medya kullanıcısı, “Hizmet kalitesi sıfır. Sağlam giren, hasta çıkar. 90’ların SSK Hastanesi’ne dönmüş” şeklinde tepkisini dile getirdi.
.
Hani sağlıkta çağ atlamıştık ya?
Hani kuyruklar bitmişti ya?
.
Kuyruğun bitmediği gibi, kağıt havluyu bile veremeyecek hale gelmişiz.
Yazık!
20 senede ne hale geldik?
.
Doktoruna,
Hemşiresine,
Teknisyenine,
Çalışanına,
Bir dokunsanız bin ah işitiyorsunuz…
.
Ben de şunu sorabilirim o halde:
“Ne olacak bu hastanelerin hali?”
.
Şunu yazmadan edemeyeceğim.
“Her gün Şehinbey’den şehrimize yüzlerce yolcuyu uçaklarla taşıyan Şahinbey Belediyesi bu hastaneye el atsa, ihtiyaçlarını karşılasa acaba daha makbul olur mu?”
.
Aklıma geliverdi de, yazayım dedim.
Belki bir ışık olur, onlarında akıllarına düşer...
 
***
BUĞZ ETMEYİN
AK Parti Çanakkale İl Başkanı Naim Makas, 59. Uluslararası Troia Festivali etkinlikleri kapsamında, gazeteci Özlem Gürses’in moderatörlüğünde, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ile İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem’in katıldığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” konulu söyleşiye eleştiri getirerek:
“… Siyasi görüş farklılıkları gözetmeksizin, tüm halkı kucaklaması beklenen bir belediyenin uluslararası festivalinde, CHP’li ve İP’li siyasi konuklarıyla ‘Genişletilmiş parlamenter sistem’ konulu panele yer vermesi tam bir faciadır!” demiş.
.
Sonuna kadar eleştiri hakkı vardır.
Vardır da, şuna bağlaması garibime gitti.
Sözünü şöyle bitirmiş:
“Biliyoruz ki Çanakkaleli hemşerilerimiz, seçmenin aklıyla alay edercesine, onun iradesiyle oyun oynayan bu siyasi ve yerel yönetim anlayışına sandıkta hesabını soracaktır!”
.
Elbet soracaktır.
Ama kime?
.
Neyse aslında konu edeceğim şey bu değildi.
.
Ben yıllar önce yazılarımda sürekli olarak “AK Parti” yazmaktan üşendiğim için yazılarımda kısaca “AKP” yazıyordum.
Bir gün bana bir uyarı geldi.
Samimi olduğum bir AK Partili arkadaşım bana dedi ki: “Ne o sen de solcular gibi AKP yazıyorsun? Hayırdır?”
.
O güne kadar yazdığıma dikkat etmemiş olan ben, “Anlaşılan bu bir ötekileştirme şekline dönüşmüş” diyerek saygı duydum ve vaz geçtim.
İsterseniz dönüp yazılarıma bakın, (hepsi internette gazetemiz sayfasında var) bir tane “AKP” görmezsiniz.
.
Bana bunu bana hatırlatan partilinin İl Başkanı, geçtiğimiz gün yaptığı açıklamasında “İYİ Parti” den “İP” diye bahsediyor.
.
Bu kısaltmanı ne olduğunu ve kimlerin kullandığını iyi bildiği halde.
.
Şimdi,
“Saygı bekleyen, saygılı davranmalı” sözü devreye girerse CHP’liler artık il başkanının meşru hale getirdiği ve kendilerinin tepki gösterdiği “AKEPE” kelimesini rahatlıkla kullanabilirler öyle mi?
.
Böylece ben de artık “AKP” yazabilirim demektir, kimse bana “Buğz” etmesin…
 
***
HAŞIRT
Önceki gün bir işim dolayısı ile ‘e-devlet’e girdim.
.
İşim çabucak bitti.
Bu sistemi getirenlere “Allah razı olsun” şeklinde dua ettim.
.
Tam çıkacakken, “Şu vergi durumumu, mal varlığı filan araştırayım” dedim.
.
“Mal varlığımın” olduğu sayfa hemen açılıverdi.
Bazılarının ki 5 dakika filan sürüyormuş.
Ne diyeyim “Allah versin.”
.
“Gelmişken şu vergi durumuma filan bakayım” diyerek oyalanacağım yani.
.
Ana!
O Ne!
2020 yılının Haziran ayında plakaya kesilmiş trafik cezası…
.
Haydaaa!
.
Haberim yok.
“Haşırt” diye geçirmişler.
Ama nedeni yok.
.
Fazla sürat mi yapmışım?
Kırmızı ışık ihlali mi?
Belli değil.
.
Nerede olmuş?
Kim görmüş?
O da belli değil.
.
Diyelim yapmışız.
.
Yahu insan bir “Tebliğ” eder.
.
178 liranın üstüne faiz de, (Nas’a aykırı ama olsun) “Haşırt” diye geçirilmiş.
.
Olmuş mu 314 lira!
.
Haberimiz yok!
.
Şimdi bu durumda ben ne yapacağım?
.
İtiraz süresi geçmiş, tebliğ edilmemiş bir borcu nasıl ödeyeceğim?
.
Diyelim böyle bir cezam var.
“Yapacak bir şey yok, adaletin kestiği parmak acımaz” diyeceğiz elbet ancak;
Bari erken ödeme yapardım, az para öderdim…
.
“Verin yetkiyi, görün etkiyi” diyen “Başkanlık Sistemi”nin iyi olmadığını anlatmaya çalışarak, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemini” alternatif olarak sunmaya çalışan milletvekillerine laf söyleyen “AKEPE’li İl Başkanı” bu konuda ne diyecek acaba?
.
“Tebliğ edilmemiş ve üzerinden 2 yıl geçmiş bir borç nasıl ödenir?” adlı el kitabını seçimlerde dağıtacaklar mı?
.
“Şunu sorabilir miyim?”
Ödemezsem mahkemelerdeki “24 milyonu aşmış icra dosyalarından” bana sıra gelir mi acaba?