Kurban bayramı yaklaşıyor.

Etrafımdaki birkaç kişi kurban kesmek için şimdiden harekete geçtiler bile.
.
4000 ila 5000 lira arasında değişen kurban fiyatları el yakıyor tabi.
Asgari ücretle çalışanların yanına bile yaklaşamayacağı kurbanlık fiyatları için, “talep olmazsa düşer” diye bekleniyor.
.
Sosyal medyada biri,
“Bu sene kurban keseceğinize bir fakirin ev kirasını ödeyin, erzak alın, elbise alın ya da borcunu ödeyin” şeklinde bir paylaşımda bulunmuş.
.
Benim de hoşuma gitti.
.
Öyle ya;
“Yoksulluk sınırının 20 bin lira”,
“Açlık sınırının da 6 bin liranın üzerinde” olduğu bir ülkede bu paylaşım oldukça mantıklı geldi.
.
Düşünsenize geçinmekte zorlanan birine maddi yardımda bulunuyorsunuz.
Ne büyük mutluluk…
.
Bazen düşünüyorum da, kurban eti götürdüğümüz yoksul evinde pişirmek için tüpü, yanında yemek için ekmeği bile olmayabilir.
.
Peki bu yazımı “Niçin?” yazdım noktasına gelelim.
.
Bu paylaşımın altına birisi:
“Ne alaka?” diye not düşmüş.
.
Kitaplar yazılarak cevap verilebilecek bu soruya, şurada kısacık bir cümle etmek ayıp olur.
.
Zaten yazılanı anlamamış olan kişiye değil kitap, “kütüphane bağışlasan” nafile.
.
Bütün iş öğrenme isteğinde.
.
Bütün iş anlama niyetinde.
.
Bütün iş, kafasındaki sınırları kırma emelinde,
.
Bütün iş kalıplardan sıyrılma gayretinde.

Gelelim rahmetli Yaşar Nuri Hoca’nın “Kurban tarifine…”
.
“Konunun özü, Hac Suresi 36-37. ayetlerde verilmiştir: ‘‘...O hayvanlar, yanları yere yaslandığı zaman onlardan yiyin; isteyen yoksulu da, istemeyen yoksulu da doyurun. Allah, o hayvanları sizin hizmetinize verdi ki şükredebilesiniz. Kurbanların etleri de kanları da Allah'a asla ulaşmaz, Allah'a sizin takvanız (tanrısal iradeye ters düşmekten sakınmanız) ulaşır...’’
.
Bu ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki;
“Kurban kesiminde ibadet olan, kan akıtmak veya et değildir.
Kurban ameliyesinde Allah’ın gözettiği, kesilen hayvandan yoksulların sağladığı yarardır. Allah’ı et ve kanla ilişkili göstermek, olaya ‘Kan akmalıdır, kan akmasa maksat hasıl olmaz’ şeklinde ilkel-paganist bir mantıkla bakmak Kuran’ın asla kabul etmeyeceği bir yaklaşımdır.”
.
“O halde” diyerek açıklıyor Hoca:
“Kurban ameliyesinde ibadet olan, ‘yoksula yardımdır’.
Yoksulun korunması, ona et vermek yerine başka bir şey vermekle daha iyi sağlanacaksa, o şeyi kurbana tercih etmek gerekir.
Zaten kurban, Allah’ın hoşnutluğuna vesile olan şey anlamındadır ve kurban bu anlamda tüm ibadetlerin ortak adı olarak kullanılmaktadır.
Örneğin ameliyat parası bulamayan bir yoksula kurban eti yerine o parayı vermek, Kuran'a göre daha üstün bir ‘kurban’ olacaktır…”
.
Yaşar Nuri Hoca;
Açıkça,
Sağa sola sapmadan,
Temiz bir Türkçeyle,
“Kurbanı” anlatmış.
.
Var mı itirazı olan?
 
***
VERİN GİTSİN
Gündemde iki soru var:
Birincisi:
“Asgari ücrete ara zam söz konusu mu?”
İkincisi ise:
“Bayram tatili 9 güne çıkarılsın mı?”
.
Asgari ücret konusunda daha önceleri fikrimi söylemiştim.
.
“İşverenin cebinden işçiye yapılan zam.”
Peki kimse işverene soruyor mu?
“Birader, sen nasıl geçiniyorsun?”
“Durumun nasıl?” diye.
.
Onlar sormadan İTO Başkanı cevaplamış peşinen:
“Asgari ücrette yılın ikinci yarısında yapılacak iyileştirmede yine kamunun vereceği bazı katkılar ile özel sektörün bir miktar kaynak aktarması bir araya gelerek, ücretlerin enflasyon karşısındaki kayıplarının telafi edilmesi noktasında beraber adım atılması gerektiğini düşünüyoruz…”
.
Kısaca diyor ki:
“Pay pay yapalım”
Neyi?
“Asgari ücret yükünü.”
.
Alt metni şu:
Biz ne güzel güle, oynaya çalışıp gidiyorduk.
İşçi memnundu,
İşveren memnundu.
.
Sonra mevcut hükümetin sayesinde birden bire deniz bitti.
.
Defalarca, “Ekonominin temel kuralları ile oynamayın” diye ikaz edilmesine rağmen, kurcalandı ve bu durum ortaya çıktı.
.
İşveren dolaylı olarak diyor ki:
“Bu işin müsebbibi sizsiniz. O halde asgari ücrete yapılacak olan bu zammı birlikte karşılayalım.”
.
Özet olarak: “Sübvanse edin” deniyor…
.
Eğriye eğri, doğruya doğru.
Adam “Bunda bizim hiç suçumuz yok. Siz ettiniz, siz temizleyin” diyor.
.
Haklı mı?
Haklı.
.
20 senedir bu iktidarın başı sizsiniz.
“Temizleyin o halde…”
.
Gelelim 9 günlük bayram tatiline…
Bence “Verin gitsin…”
Dünyada en çok tatil yapan bir ülke olarak birinciliği kimseye kaptırmamış oluruz.
En azında “Birinciliğimiz” olur.
.
Geçen de yazmıştım bu fıkrayı tekrarlamak istiyorum:
Patron Cavit, iş yerinde kapısını tıklatıp da izin isteyenlerden nefret edermiş.
Geçen gün yine böyle biri gelmiş:
- “Efendim bu gün özel bir işim var onun için izin istiyorum”.
Bunun üzerine Cavit, adamı karşısına oturtmuş:
- “Bir yılda 365 gün var.
Bir yılda 52 hafta olduğuna ve sen her hafta 2 gün izin yaptığına göre, geriye 261 gün kalıyor.
Her günün 16 saatini iş yerinin dışında geçirdiğini kabul edersek, bu tam tamına 170 gün eder.
Geriye ne kaldı?
Yani 261'den 170'i çıkarınca...
Kalır 91 gün.
Her gün yok çiş arası, kahve-çay molası derken yarım saat çalıyorsun benden, bu da tam 23 gün demektir.
Böylece kaldı 68 gün.
Gene her gün 1 saat yemek molası veriyorsun ki, bunun toplamı yılda 46 gündür.
Geriye çalışacağın 22 gün kalıyor arkadaş!
Zaten her yıl 2 gün hastalık bahanesiyle işe gelmiyorsun, kaldı mı?
20 gün! Yılda 5 gün de resmi tatiller nedeniyle gitti.
Kaldı geride 15 gün.
Her yıl 14 gün izin yapıyorsun!
Ne kaldı geride çalışacağın...
Koca bir yılda kaç gün kaldı?
Bir gün!
Ee, o bir gün de ben sana izin verirsem Allah benim haneme günah yazar be adam!”
.
İzin mi?
9 değil, 19 gün,
“Verin gitsin…”
 
***
BEN ANLAMAM
Sezen Aksu’nun bir parçası var.
Sözleri şöyle:
“Ben anlamam toptan tüfekten
Ben anlamam taştan yürekten
Anlamam Akıntıya kürekten
Bunları boşver ne haber aşktan…”
.
Benim durumum aynı:
“Ben anlamam ekonomiden,
Ben anlamam kakonomiden,
Ben anlamam Takonomiden,
Bunları boşver, ne haber dövizden…”
.
Anlamadığımdan ekonomi yazarlarını takip etmeye çalışıyorum.
Sonra ne mi oluyor?
Yine anlamıyorum.
.
Benim anladığım,
Domates, peynir fiyatı.
Ekmek, benzin fiyatı.
.
Cebimdeki para onlara yetiyorsa,
“Ekonomi iyi”,
Yetmiyorsa,
“Ekonomi kötü” demektir.
.
Düz anlarım ben.
Sağa sola sapmadan.
.
“Efendim batı da öyleymiş, petrol fiyatları böyleymiş, savaş ekonomisi varmış, cartmış, curtmuş” anlamam.
.
Ön görseydiniz,
Tedbirinizi alsaydınız,
Hazırlıklı olsaydınız…
Bana ne?
.
20 senedir tek başınıza iktidarda olduğunuzdan Allah’tan geçmiş hükümetlere;
Laf atamıyorsunuz,
Onlara sallayamıyorsunuz,
Suçu yükleyemiyorsunuz…
.
Günde;
5 defa Ekonomi Bakanı
8 defa Merkez Bankası Genel Müdürü,
Değiştirmekle olmuyor bunlar…
.
Sırf “Döviz düşsün” diye aldığınız tedbirlere bakın.
Ekonomi yazarları bile dalga geçiyor.
.
Biri diyor ki:
“Kafaya göre alınan bu karar sanayiciye, ihracatçıya, imalatçıya zorla dayatılırken, 15 milyon TL kriterinin hangi ölçüye dayanıyor acaba?
Günü kurtarmak dışında şirketlerin krediye erişimini zorlaştıran bu adımlar, ekonomik aktiviteyi, üretimi, iç talep ve istihdamı her alanda zincirleme olarak negatif etkilemesi kaçınılmaz gibi…
Umurlarında mı sanki?”
.
Ekonomi profesörü ise diyor ki:
“Peki diyeceksiniz ki, ‘Hocam bu iyi bir şey değil mi, şirketler dövizi bozsun, döviz de düşsün…’
Ah benim canım arkadaşım o kadar kolay oluyor olsaydı…
Yüzlerce devlet var, döviz sıkıntısı yaşayan her devlet bunun gibi kanun geçirirdi ve bütün problemleri çözülürdü.
Ondan sonra da Mars’a insanlı araç indirirdi.
Bu işler öyle olmuyor.
Öyle kolay olsaydı binlerce sayfalık ekonomi kitapları yazılmazdı arkadaşlar…”
.
Bu hocanın son çıkan ekonomi kitabından haberi yok galiba…
Yazık…!