Erşan Kuneri’yi duydunuz mu bilmem. Cem Yılmaz’ın Netflix’teki yeni dizisi.

.
Tanıtm yazısı şöyle:
“Erotik filmlerin unutulmaz yönetmeni, yapımcısı ve oyuncusu Erşan Kuneri, farklı film türlerini denemek ve pornocu yaftasından kurtulmak için kolları sıvar…”
.
Başrollerde ise:
Cem Yılmaz,
Zafer Algöz,
Ezgi Mola,
Çağlar Çorumlu,
Uraz Kaygılaroğlu,
Nilperi Şahinkaya,
Merve Dizdar,
Bülent Şakrak,
Can Yılmaz oynuyor.
.
8 bölümlük dizinin ilk üç tanesini izledim.
Konu güzel işlenmesi ile ve zenginlik katabiliyor.
.
İzlemeden önce köşede bulunan ikaz simgelerindeki +18’i kaçırmayın ve çocuklarla filan seyretmeyin tabi.
.
Her üç kelimeden birinin küfürle süslenmesi abartı olmuş sanki.
Ancak karakterlerin seviyelerine uygun.
Günümüzde yaşayan toplumumuzda da birçok kişi küfürsüz sokağa çıkamıyor zaten.
.
Film çekme hevesi ile yola çıkan karakterlerin oyuna hâkim olması güzel.
Zaten oyuncu kadrosuna diyecek bir şey yok.
.
Diğer 5 tanesini de seyrettikten sonra genel bir değerlendirme yapmak isterim.
.
Tek eleştirim şu olur:
Cem Yılmaz senaryoyu yazarken sanki biraz acele etmiş gibi. Daha ayrıntı ve süsleme yapabilirdi.
.
Sosyal medyada bir yorumcu şöyle yazmış:
“Erşan Kuneri’yi resmen sıfır beklenti ile açtım ama resmen her bölümde durdurup 1-2 dakika gülmek zorunda kaldım. 6. bölüme geldim efsane gerçekten. Şu ana kadar Kooperatif Kemal favori bölümüm. İçinde bir tık gibi…”
.
Yapılan yorumlara bakıyorum, her dakikasına kahkahalarla güldüğünü söyleyenler bu vatandaş gibi çok var.
.
Doğrudur.
Herkesin espri anlayışı ve algısı farklıdır elbet ancak, “O kadar da değil” demek benim seyirciye olan eleştirim olsun.
.
Sosyal medyada da dizi ile ilgili olumlu veya olumsuz başka yorumlar da yapıldı.
.
Yukarıdaki yorumcunun, “Gibi esintisi hissettim…” lafına Zafer Alagöz oldukça alınmış olsa gerek, hemen cevap yazmış ve:
“Gibi’nin bu seviyeye gelmesi için 2 fırın ekmek, 4 fırın da İzmir boyozu yemesi gerek” diyerek topa sert giriş yapmış...
.
Başka bir kullanıcı da bu yanıtın altına gayet iyimser bir tavırla:
“Zafer Abi bu işin uzmanı sensin lakin seyirci olarak söylüyorum Gibi başka bir şey. Keşke sen ve Cem Abi, Gibi’de bir bölüm de olsa oynasanız. Off ne güzel olurdu Feyyaz Yiğit komedisinde sizi görmek…” diye yazmış.
.
Zafer Alagöz de bu kullanıcıya kayıtsız kalmayarak şu yorumu yaptı:
“Feyyaz Yiğit komedisi mi?”
.
Bir başka yorumcu:
“Sevgili Zafer Abi, kıyaslamak yerine ayrı kulvarlarda görmek daha doğru olur muydu acaba. Bir de ‘Gibi’ ekibinin de duayen bir abisi olarak ‘daha yapıcı bir yorumun hoş olurdu’ diye düşünmeden edemedim. Seviliyorsun abicim, saygılar” diye yazınca Zafer Algöz bu yanıta da şöyle cevap yazdı:
“Nişastalı su muhallebisiyle, kaymaklı ekmek kadayıfını mukayese etmeyelim derim. Yoksa tabii ki herkesin zevki birinci mevki…”
.
Twitter hesabından Zafer Algöz’ün cevaplarını eleştiren “Gibi” dizisinin başrol oyuncularından Kıvanç Kılınç şöyle yazdı:
“Yetişkinliğin ve tekâmülün, biyolojik değil zihinsel ve kültürel süreçlerin sonucu olduğu zahmetsizce gözlemlenebiliyor…”
.
“Gibi” ise Exxen’de yer alan ve Feyyaz Yiğit’in skeçlerden yola çıkarak yaptığı bir dizi…
.
Sosyal medyadaki yorumlara Cem Yılmaz da girmeden edemedi.
.
“Maalesef çok kötü bir seri” diye yorum atan Osman adlı bir izleyicisine şöyle cevap verdi:
“Hayır Osmancım değil. Yalnızca sana göre değil. Hepsi bu. Lütfen artık boş işleri bırak:) Sevdiğin şeylerden bahset vaktini onlara ver hadi gülüm benim, canım, şeker kardeşim Seni seviyorum bay”
.
Kısaca “Dizi” savaşları epeyce uzun sürecek gibi…
.
Bu arada ilk fırsatta “Gibi” dizisini de izleyeceğim elbette…
 
***
DİNİ ÖZGÜRLÜK
Diyarbakır’da bir cami imamı küçük bir çocuğa cinsel tacizde bulunmuş.
Savcılık tüm yetkilerini kullanıp oldukça kapsamlı bir araştırma ile dosyasını hazırlayıp, birçok suçtan cezasını istemiş.
.
Henüz yargı sürecinde olduğundan bu olayla ilgili fazlaca yorum yapmayacağım.
.
Ancak meşhur bir hikâye vardır onu da buradan yazmadan edemeyeceğim.
.
“Londra’lı genç bir İngiliz kızı, havanın iyice karardığı bir saatte, yolunu kısaltmak için Regent Park’tan geçerek evine gitmek istiyor.”
.
Yalnız bizde değil, İngiltere’de de serseriler, magandalar, kötü niyetli yaratıklar var.
.
“Genç kız, gece elektriklerin az aydınlattığı karanlık yolda yürürken, magandanın biri çirkin lâflar atıyor, önünü kesiyor, kızı çok korkutuyor.”
.
“Dehşete düşen genç kız çığlıklar atarak kaçmaya başlayınca, etrafta bulunan ve kızın sesini duyan İngiliz gençler koşup saldırganı yakalıyorlar…”
.
“Adam yargılanıyor. İngiliz hâkim ona ‘7 yıl ve 7 gün hapis cezası’ veriyor.”
.
Hâkime soruyorlar:
-“Adam kıza elini bile sürmemiş, sadece korkutmuş. Bu 7 yıl, 7 günlük ceza çok ağır değil mi?”
.
İngiliz hâkimin cevabı hukuk tarihine geçecek düzeydedir.
Şöyle diyor:
-“Kızı korkutmanın cezası sadece 7 gündür. 7 yıllık ilâve ceza ise İngiliz kızlarının gece parkta dolaşma ve parktan geçme özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır!”
.
İşte ben de diyorum ki:
Benim “Dinimi temsil edenlerin” işlediği suçlarda kesinlikle içtihat kararı uygulanmalı ve aldığı ceza 2’ye hatta 3’e katlanmalıdır.
.
Birincisi,
Milyonlarca insanın dinini temsil eden biri olarak inançlara verdiği zarar için.
.
İkincisi,
Camiye ders almaya giden çocukların okuma özgürlüğünü kısıtladığı için.
.
Üçüncüsü,
Dinini öğrenmesi için camiye çocuğunu yollayan ailelere verdiği zarar için,
ceza ayrı ayrı değerlendirilmelidir…
.
Kim ki dini veya inançları kullanıp suç işliyor,
Cezası yüklü olmalıdır…
 
***
PİKNİK TÜPÜ
Bizim nesilden olup da “Dayak yemeyen” yoktur.
Olsa bile bizim mahalleden değildir.
.
Dayak için: “Cennetten çıkmadır” lafı edilir, bu tacize “Kılıf” uydurulurdu.
.
Dayağın “Eğitici, yola getirici, korkutucu” bir etkisi bulunduğunu anlatmak için bu sözün arkasına sığınılırdı.
.
Zamanımızın en büyük dayak malzemesi “Terlik”ti.
.
Bilhassa anneler bu konuda uzmanlaşmıştı.
Misal benim annemin terliği “Güdümlüydü.”
Arkamdan attığından benimle birlikte köşeyi döner ve hedefini bulurdu.
.
Zıpır çocuklarının arkasından koşup yakalayamayan anneler, terlikle bu işi “Uzaktan” hallederlerdi.
.
Annemin her hafta bir terlik eskittiğini bilirim.
.
Bizim gibi uslanmaz tavırlarla her istediğini yapmaya kalkan neslin terbiye aracının terlik olması normaldi tabi.
.
Şimdilerde bakıyorum de kanunların arkasına sığınan çocuklar oldukça şanslı.
Bir fiske vursan savcılıkta alıyorsun soluğu.
.
Kendisine tokat attığı için babasını 155’e şikâyet eden çocuk biliyorum ben.
Adam ne uğraşmıştı ama…
.
Eğitimde insanların terbiye yolları çeşitlidir. “Nush ile uslanmayanın hakkı tekrir, tekrir ile uslanmayanın hakkı kötektir” lafı da geleneklerimizde meşhur olup, dayağın “Caydırıcı özelliğinden” zaman zaman faydalanılmıştır.
“Falaka” bunun en basit örneğidir…
.
Ancak okuduğum şu haber karşısında “Dondum kaldım” desem abartmış olmam.
.
Adana’da bir adam çocuğunu “Piknik tüpü” ile dövmüş.
.
Tepkimi “Yuh artık!” diyerek gösterdim.
Biliyorum ki siz de aynısını yaptınız.
.
Yahu bu ne hırstır, bu ne vahşiliktir?
.
Haberin sonrası daha vahim:
“Çocuğunu hastane bahçesine baygın halde bırakıp kaçmış…”
.
Sonrası dayanılır gibi değil:
“Çocuk ölmüş…”
.
En vahim tarafı ise şu:
“Çocuk ikibuçuk yaşında…”
.
“Allah” ile başlayıp, “Belanı” diye devam edip, “Versin” şeklinde sonlanan bir beddua etmek istemezdim bu mübarek Cuma gününde…