Önce şunu ortaya yazalım ki bundan gayrı anlatacaklarımız tam anlaşılsın.

Önce şunu ortaya yazalım ki bundan gayrı anlatacaklarımız tam anlaşılsın.
.
Meşrutiyet: Hükümdarlıkla yönetilen bir ülkede, hükümdarın ya da bir başbakanın başkanlığı altında bir hükümetin ve yasaları yapan seçilmiş bir parlamentonun bulunduğu yönetim biçimi.
.
Arapça şart kökünden türetilmiş bir kavram olan “Meşrûtiyyet” kelimesi, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı siyasî literatüründe “Anayasalı ve meclisli saltanat-hilâfet rejimi” karşılığında kullanılmış.
Türkçe literatürde, Kanun-i Esasi’nin ilân edildiği 23 Aralık 1876’dan Meclis-i Meb‘ûsan’ın muvakkaten tatil edildiği 13 Şubat 1878 tarihine kadarki döneme “I. Meşrutiyet” dendi.
Meclisin yeniden toplanmaya davet edildiği 23-24 Temmuz 1908’den 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’ne veya 20 Ocak 1921 tarihli Teşkîlât-ı Esâsiyye Kanunu’nun neşri ya da saltanatın ilga edildiği 1-2 Kasım 1922 tarihine kadarki döneme de “II. Meşrutiyet” dendi.
Meşrutiyet kavramı daha sonra Farsça’da “Anayasalı monarşi” anlamıyla yer almış, ancak kök dili olan Arapça literatüre girmemiştir.
.
Güzel.
.
Şimdi girişelim yazıya.
.
Osmanlı, 19. yüzyılda toprak bütünlüğünü koruma çabası içindeydi.
Fakat durum böyle olmadı.
Özellikle istibdat döneminde artan toprak kayıpları ülkeyi tedirginliğe sürüklemişti. Ekonomik sıkıntılarla beraber özgürlüklerin kısıtlanması 2. Abdülhamit’e karşı muhalefeti arttırmıştı.
Diğer yandan Jön Türkler bazı cemiyetler kurarak meşrutiyetin yeniden ilan edilmesi için çaba göstermişlerdi.
*(Jön Türklerin tekrar meşrutiyeti istemelerindeki temel amaç, anayasal yönetime geçilmesini sağlamaktı.)
.
Meşrutiyetin ilan edilmesini hedefleyen cemiyetlerden “İttihad-i Osmaniye” (Jön Türkler tarafından kurulan) ve Osmanlı Hürriyet cemiyetleri bir araya gelerek “İttihat ve Terakki Cemiyeti”ni kurdurlar.
 
Bu cemiyet Osmanlı ordusunda geniş bir taraftar kitlesine sahip olmuştu.
Bu yüzden 2. Meşrutiyetin ilan edilmesi için baskı direkt olarak ordudan gelmeye başlamıştır.
Eğer bir ülkedeki iç karışıklıkta ordu yanınızda ise büyük avantaj sahibisiniz demektir.
Çünkü yönetime karşı olan sadece halk değil ve bu durum herhangi bir ülkede dahi yöneticileri tedirgin etmeye yeter.
.
1908 yılının Haziran ayında İngiltere ile Rusya arasında, Rus Çarlığına bağlı “Reval Görüşmeleri” gerçekleşti.
Bu görüşmelerin sonucunda İngiltere, Rusya’nın Boğazlar ve Balkanlar politikalarına artık karışmayacaktı. Dolayısıyla ufukta Rusya tehdidi gözükmekteydi.
Bu durum İttihatçıları daha da tedirgin etti ve 2. Meşrutiyet’in ilanı konusunda baskısını arttırmasına sebep oldu.
.
2. Meşrutiyet’in ilanı için “Hürriyet Taburları” İttihatçılar tarafından kurulmuş ve cemiyetin önde gelenlerinden Resneli Niyazi Bey bu taburla dağa çıktı.
Resneli Niyazi Bey’e Enver Bey de katılmıştır.
Tüm bunlarla beraber ittihatçılar Selanik Hükumet Konağını işgal etti.
.
Tüm bu gelişmelerden ve askeri ayaklanmaların bütün ülkeye yayılmasından çekinen 2. Abdülhamit, Anayasayı yeniden yürürlüğe koydu ve nihayet 23 Temmuz 1908 yılında Meşrutiyet yeniden ilan edildi.
.
İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra derhal seçimlere gidildi.
Seçimlerin başlıca 2 partisi “İttihat ve Terakki Fırkası” ile liberal görüşlü “Ahrar Fırkası” vardı.
Seçimleri ittihatçılar kazandı.
Oluşan yeni Meclis-i Mebusan 17 Aralık 1908'de çalışmalarına başladı.
.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine damgasını vuran başlıca unsurlardan olan İkinci Meşrutiyet, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarına da büyük etkiler yaptı.
.
Bunu izleyen dönemde, ülkeyi perde arkasından yöneten “İttihat ve Terakki” yönetimine karşı bazı çevrelerde gitgide artan bir hoşnutsuzluk görüldü.
.
6 Nisan 1909 günü muhalif gazeteci Hasan Fehmi Bey'in bir İttihat ve Terakki fedaisi tarafından öldürülmesi, İstanbul’da büyük bir protesto gösterisine yol açtı.
Ve sonunda 13 Nisan 1909'da bazı askerî birliklerin ve medrese öğrencilerinin katıldığı bir ayaklanma başladı; bazı subaylar ve bazı milletvekilleri linç edildi ve İttihatçı olarak bilinen gazeteler yağmalandı.
Eski takvimle yeni takvim arasındaki 13 günlük farktan dolayı “31 Mart Vakası” olarak anılan bu ayaklanma, Selanik’ten gelen “Hareket Ordusu” tarafından 24 Nisan’da bastırıldı.
27 Nisan’da yeniden toplanan meclis, II. Abdülhamid’i bu ayaklanmadan sorumlu tutarak tahttan indirilmesine ve yaşlı şehzade “Mehmed Reşâd Efendi”nin “V. Mehmed” adıyla yerine geçirilmesine karar verdi.
.
8 Ağustos 1909'da Kanun-î Esasî üzerinde yapılan bir dizi radikal değişiklikle padişahın yetkileri “Sembolik” bir düzeye indirildi.
Artık vekiller heyeti (bakanlar kurulu) meclise karşı sorumluydu.
Meclisten güvenoyu alamayan vekillerin ve hükûmetin görevi sona eriyordu.
Meclis başkanını padişah değil, meclis kendisi seçiyordu.
Padişaha meclisi kapatma yetkisi tanınmakla birlikte, bu yetki koşullara bağlamış ve üç ay içinde yeni seçimlerin yapılması zorunlu hale getirildi.
Bu değişikliklerle ilk defa parlamenter sistem uygulanmaya başlandı.
Ayrıca toplantı özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerden bazıları anayasaya eklendi.
.
Sonuç olarak, Meşrutiyeti sahiplenen halk kitleleri ile ordu içindeki subaylar tarafından Abdülhamid tahttan indirildi.
Bundan sonraki süreçte Osmanlı Devleti’nde padişahlık sadece sembolik düzeyde kaldı.
.
İşte bu hareketin sloganı Çarşamba günü Meral Akşener’in grup toplantısında attığı slogandı:
“Kahrolsun istibdat, kahrolsun zulüm yaşasın hürriyet, adalet, müsavat, meşveret…”
 
***
1. Meşrutiyette ne olmuştu?
Tarih 23 Aralık 1876.
Haliç Tersanesi’ndeki Bahriye Nezareti’nde İngiltere, Fransa, İtalya, Avusturya-Macaristan, Almanya, Rusya ve Osmanlı heyetleri toplantı hâlindedir.
Konu: “Osmanlı’nın Balkan toprakları ve büyük devletlerin bu topraklar üzerindeki çıkarları…”
Batılı devletler ile Rusya arasında kıyasıya bir mücadele beklenirken Osmanlı heyeti garip bir şekilde sakindi, sanki bir şey bekleniyor gibiydi.
Nitekim konferansın açılış oturumunda dışarıdan ardı ardına patlayan top sesleri işitilmeye başlandı.
Herkes pencerelere üşüşmüş ne olduğunu anlamaya çalışırken Osmanlı heyetine liderlik eden Hariciye Nazırı Saffet Paşa ayağa kalkarak söz aldı: “İşitilen bu top sesleri bütün Osmanlı ülkesinde Kanun-i Esasî’nin ilanını haber vermektedir. Bu dakikadan itibaren Türkiye hükümet-i meşruta sırasına dahil olmuştur,” diyerek heyetiyle birlikte toplantıyı terk etti.
.
Osmanlı monarşisi iç ve dış baskılara dayanamamış Jön Türkler’in yıllardır savunduğu fikre gelmişti.
Buna göre meşrutiyet idaresine geçilip, ülkedeki tüm dini ve etnik kesimlerin temsil edileceği bir meclis açılıp, herkesin hakkı bir anayasa ile garanti altına alınırsa sadece ülkede iç huzur sağlanmakla kalınmaz, aynı zamanda büyük devletlerin Osmanlı’nın iç işlerine müdahale etme gerekçesi de ortadan kaldırılmış olurdu.
Bu düşünceyle kısa bir süre önce, Genç Osmanlılar Cemiyeti’nin başındaki isim olan “Mithat Paşa” sadrazamlığa getirilmiş ve konferans kararlarından önce meşrutiyetin ilan edilmesi planlanmıştı.
Ancak meşrutiyetin ilanı büyük devletler nezdinde umulan etkiyi yaratmadı. Konferansta tek mutlak monarşi ile yönetilen ülke olarak kalan Rusya sert bir tepki verdi, Rus sefiri “Avrupa’da parlamentosu olmayan tek ülke olma ayıbını biz taşıyamayız, bu Babıali’ye pahalıya mal olacaktır,” diyerek tepkisini gösterdi.
.
Diğer Batılı devletlerin temsilcileri ise Osmanlı’nın bu küçük şovunu pek umursamadı, Osmanlı heyeti ayrılmış olmasına rağmen konferans kaldığı yerden devam etti ve yeni ıslahat dayatmaları kabul edildi.
.
Konferansta alınan kararlar yeni açılan Osmanlı Meclisi’nde ateşli nutuklarla reddedildi.
Bunun üzerine daha konferanstayken “Bu Babıali’ye pahalıya mal olacak” diyerek rengini belli eden Rusya, 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etti.
“93 Harbi” olarak anılan bu savaş Osmanlı Devleti için felaketle sonuçlanacaktır.
Savaş iç siyasette de etkilerini gösterir.
.
Sultan II. Abdülhamit savaşı gerekçe gösterip Kanun-i Esasî’de belirtilen yetkisini kullanarak Meclis’i tatil eder ve Anayasa’yı askıya aldı.
.
Jön Türklerin hayali, siyasi olarak çalkantılı ve zor bir dönemde sadece 14 ay hayatta kalmayı başarabilmiştir.
O güne kadar Osmanlı’da meşrutiyetin olmamasından yakınan Batılı devletler, meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte Osmanlı’nın siyasi birlik ve düzene tekrar kavuşabileceği endişesiyle meşrutiyet karşıtı kesilmişlerdi.
.
İçeride de başta şeyhülislam olmak üzere ilmiye sınıfı, savaştaki yenilgi yüzünden mecliste eleştirilen ve hesap sorulan paşalar, düzenli bir vergi ve maliye sistemini kendileri için tehlikeli gören Galatalı bankerler, bürokrasinin tutucu kesimleri Meşrutiyet’e karşı tavır almışlardı.
.
Böylece ülkeyi Yıldız Sarayı’nda kurduğu dar kadro vasıtasıyla mutlak bir otoriteyle yönetecek olan II. Abdülhamit’in 30 yıl sürecek olan istibdat dönemi başlamış oldu…