Zenginlerden biri köşkünde bir parti veriyordu. Sosyeteden, üst düzey bürokrasiden ve hükümet çevresinden davetliler vardı.

Zenginlerden biri köşkünde bir parti veriyordu. Sosyeteden, üst düzey bürokrasiden ve hükümet çevresinden davetliler vardı.
İktidar partisinin önde gelen bir bakan yanındakilere şöyle dedi:
-“Düşünebiliyor musunuz, çocukluğumda hep bir soyguncu olmayı hayal etmiştim...”
Partiyi veren ev sahibi:
-“Gerçekten çok şanslısınız, çünkü çocukluk hayallerim kavuşan çok az kimse vardır dünyada...”
 
***
Üç büyük devlet adamı şeytana ülkeleri hak kında soru sormuşlar:
Amerika başkanı Biden:
-“Ülkemde kaç yıl sonra tam bir refah olacak?”
Şeytan:
-“25 yıl sonra, diye cevap vermiş.”
Rusya devlet başkanı Putin:
-“Bizim demokrasiye geçişimiz kaç yılda olacak?” diye sormuş.
Şeytan cevaplamış:
-“50 yıl sonra” cevabını vermiş.
Putin hemen atılmış:
-“Ohooo… Buna benim ömrüm vefa etmez.”
Sıra bizimkine gelince sormuş:
-“Enflasyon ne zaman düşecek?”
Şeytan ağlamaya başlamış:
-“İşte buna da benim ömrüm vefa etmez...”
 
***
Eski Roma’da ünlü hatiplerden Çiçero, soygunculuğu ve ahlâksızlığı ile meşhur olan bir avukatın da bulunduğu bir topluluk önünde nutuk çekiyordu.
Çiçero’yu çekemeyen avukat kalabalık arasından fırlayarak hakaret etmeye başladı: -“Hey orada ne havlayıp duruyorsun?”
Çiçero hemen cevabı yapıştırdı:
-“Ne yapayım, bir hırsız gördüm de...”
 
***
Fransa’nın ünlü şarkıcılarından Charles Trenet’ye sormuşlar:
-“Bir politikacının yaşayıp yaşamadığı nasıl anlaşılır?”
-“Ağzına bakacaksınız, kapalıysa ölmüş demektir.”
 
***
Seçim öncesi aday listeleri hazırlanıyordu. Parti genel merkezinde genel başkan bir öneride bulundu:
-“Aday listesine Şaban Bey’i mutlaka yazın.”
Parti ileri gelenlerinden biri itiraz etti:
-“Aman sayın başkanım, Şaban Bey aptalın biridir.”
-“Memleketimizde bir yığın aptal var. Onların da mecliste temsilci bulundurmaya hakları yok mu?”
 
***
Köylü Mehmet Ağa'ya sormuşlar:
-“Yahu senin şu Sabri adlı oğlun nerelerde?”
-“Bir süre Ege’de çiftçilik yapmayı denedi, beceremedi. Sonra İstanbul’da avukatlık yapmak istedi, o da olmadı...”
-“Vah… Vah… İyi çocuktu be... Üzüldük...”
-“Üzülmeyin o kadar canım, şimdi milletvekili oldu.”
 
***
Vietnam savaşının olduğu yıllar...
Amerikalılar büyük zayiat veriyorlarmış.
Yenilgiye bir çare ararlarken akıllarına birden Arap-İsrail savaşının ünlü komutanı, “Moşe Dayan” gelmiş.
İsrail hükümetinden bu savaşın sona erdirilmesi için Moşe Dayan’ı istemişler.
İsrail cevap vermiş:
-“Elbette… Ama karşılığında iki general isteriz.”
Amerikalılar bu teklife çok sevinmişler:
-“Kimleri istiyorsunuz?”
-“General Elektrik ve General Motors’u...”
 
***
Geri kalmış bir ülkenin Devlet Başkanı, Başbakanıyla birlikte otomobille bir kente gidiyormuş.
Şehirlerarası yolda bir süre gittikten sonra, yolun ortasına yatmış bir öküz çıkmış.
Öndeki polis arabasından inen görevliler öküzü kaldırmak ve yolu açmak için uğraşmışlar ancak nafile…
Bir türlü kaldıramamışlar.
Bir süre sonra, Başbakan da gitmiş yanlarına.
Yine beyhude…
Ne yaptılarsa, ne ettilerse bir türlü kalkmıyormuş öküz yerinden.
Tüm olanları arabasının içinden izleyen Devlet Başkanı, sonunda dayanamamış.
Hemen otomobilinden inmiş, yavaş yavaş öküzün yanına gitmiş.
Hayvanın kulağına eğilip bir şeyler söylemiş.
Bunun üzerine öküz anında kalkmış ve tarlaların arasına dalarak uzaklaşmış.
Başbakan ve tüm görevliler şaşkınlık içinde kalmışlardı.
Biraz sonra hepsi arabalarına binmişler ve yola devam etmişler.
Başbakan, Devlet Başkanı’na, öküzün kulağına neler söylediğim sormuş.
Devlet Başkanı gülmüş:
-“Öküzün kulağına şunları söyledim: Bana bak, haddini bil! Ben, senin gibi milyonlarca öküze hükmediyorum, sana mı söz geçiremeyeceğim. Hadi kalk bakalım oradan...”
 
***
Ünlü bir politikacı kendisine muhteşem bir villa yaptırmıştı.
Bu villada, “Yok, yoktu.”
Akla gelebilecek her şeyin en iyisi bulunmaktaydı.
Gelen konuklarına hep aynı soruyu sorardı:
-“Villamı nasıl buldunuz?”
Konuklar da hep aynı yanıtı verirdi:
-“Harika... Muhteşem... Şahane... Bundan güzeli olmaz...”
Günlerden bir gün, bir din bilgini gelmiş.
Aynı soruyu ona da sormuş politikacı.
Din bilgini:
-“Evet, her şey şahane... Ama şu delik olmasaydı” demiş.
Politikacı şaşkın gözlerle çevresine bakmış: -“Hangi delik?” diye hayretle sormuş.
-“Hangisi olacak?”, demiş bilgin, “Azrail'in gireceği delik. Orası açık kalmış.”
 
***
Geri kalmış bir ülkenin hukuk mezunu başbakanı, seçimi kaybedip meclise giremeyince yeniden avukatlığa dönmüş. Yaşamı boyunca girdiği davaların biri dışında tümünü de yitiren bu avukat, o kazandığı dava için de temyize başvurulduğu için oldukça büyük bir ün sahibi olmuştu.
İşte bu avukata bir gün mafya kılıklı iki kişi gelerek demişler ki:
-“Bak arkadaş!… Bizim içeride bölge şefimiz yatıyor. Ona idam vermeleri ihtimali var. Sen ne yapıp edip, onu idamdan kurtarıp müebbede mahkûm ettireceksin. Eğer müebbede mahkûm ettiremezsen senin canına okuruz…”
Ve duruşma günü gelmiş.
Gizli celse sonucu Bölge Şefi, avukatın direnmesi sonucu müebbede mahkûm olmuş.
Duruşma salonundan çıkar çıkmaz, mahkûmun adamları çevresini sararlar:
-“Ne oldu? Çabuk söyle...”
Avukat şöyle bir kasılır:
-“Merak etmeyin, dediğinizi yaptım. Az kaldı beraat ediyordu, müebbede çevirinceye kadar akla karayı seçtim...”
 
***
Franklin Roosevelt’in amansız muhaliflerinden tanınmış bir işadamı, her sabah New York şehrinin bir banliyösündeki evinden trenle New York Grand Central istasyonuna gelir gelmez perondaki gazeteciden bir New York Times satın alır ve birinci sayfaya bir göz attıktan sonra bırakıp gidermiş.
Gazeteci bir gün dayanamayarak sormuş:
-“Affedersiniz beyim, gazeteyi satın alıyor, ama sadece birinci sayfaya şöyle bir göz attıktan sonra bırakıp gidiyorsunuz. Sebebini sorabilir miyim?”
-“Gazetenin ‘Ölenler sütunu’na bakıyorum…” cevabını verince gazeteci merakla tekrar sormuş:
-“Ama ölenler sütunu yirmi üçüncü sayfada?”
Adam: -“Benim baktığım herifin ölümü birinci sayfada verilecek…”
 
***
İkinci Dünya Savaşı sırasında, İngiliz avam kamarasında şöyle bir olay cerayan eder:
Bir milletvekili elindeki portakalı başbakan yardımcısı Atlee’ye göstererek:
-“Bunu karaborsadan aldım, anlıyor musun?” der.
Atlee buna karşılık şu cevabı verir:
-“Bir memlekette karaborsadan mal alan insanlar bulunuyorsa karaborsa da var demektir…”
 
***
Ünlü bir futbolcu büyük paralarla transfer edilmişti.
Televizyonda kendisiyle bir konuşma yaptılar.
-“Edindiğimiz bilgilerden, rakamlardan anlaşıldığına göre, başbakandan daha çok kazanıyormuşsunuz?”
-“Tabii kazanacağım” dedi futbolcu; “başka türlü düşünülemez… Çünkü ben başbakandan daha iyi kıvırıyorum!...”
 
***
Yıldırım Akbulut meclis lojmanlarındaki evine deve gelmesin diye evin etrafına ağaç dikiyormuş, oradan geçen birisi sormuş:
-“Yıldırım bey ne yapıyorsunuz?”
-“Eve deve gelmesin diye ağaç dikiyorum.”
-“İyi de beyefendi buraya deve glmez ki?”
-“Eh be arkadaş, biz bu ağaçları boşuna mı diktik.”
 
***
Özgürlük sevdalısı bir İspanyol bir gün postaneye gitmişti, memura şöyle dedi:
-“Bana verdiğiniz pul yapışmıyor.”
Memur şaşırdı.
Üstünde Diktatör Franko’nun resmi bulunan pulu aldı, arka yüzdeki zamklı kısmına biraz tükürdü ve pulu yapıştırdı.
Müşteriye dönerek:
-“Gördünüz mü nasıl yapıyor?”
İspanyol: -“Kusura bakmayın o tarafına tükürmek hiç aklıma gelmedi...”
 
***
Adamın biri yolda giderken düşmüş ve arkadan gelen biri yardıma koşmuş, kaldırmış.
Yere düşen adam teşekkür etmiş:
-“Bu iyiliğinize, yardımınıza nasıl karşılık verebilirim?”
Tesadüf bu ya yardıma koşan adam politikacıymış:
-“İlk seçimlerde oyunuzu bizim partiye vererek” demiş.
Düşen adam birden itiraz etmiş:
-“Beyefendi dikkat ettiyseniz, ben düşünce k.çımı yere vurdum, başımı değil...”
 
***
Fransız romancılarından Paul Bourget, bir gün ünlü Amerikalı mizahçı Mark Twain’le konuşurken, Amerikalıların köksüz olduğuna işaret ederek ona takılmak istemiş:
-“Bence” demiş, “Bir Amerikalı’nın canı sıkılıyorsa ve vakit geçirmek istiyorsa, atalarını bulmaya çalışsın, yeter...
Tabi büyükbabasından daha geriye gidebilirse...”
Mark Twain hemen cevabı yetiştirivermiş:
-“Haklısınız dostum” demiş “Bir Fransız da canı sıkılınca babasının kim olduğunu araştırsın... Tabi bulabilirse!”
 
***
Fransız filozof Voltaire, yeni bir kitap yazmıştı. Sansür bunu tehlikeli bulup toplattı ve yakılmasına karar verdi.
Haberi Voltaire duyunca gülümsedi:
-“Boşuna zahmet” dedi, “Benim yazılarım kestaneye benzer, ne kadar kavrulursa, alıcısı o kadar artar!...”
 
***
Resimden anlamayan biri, sergisine geldiği Şevket Dağ'a resimlerden birini gösterip:
-“Sanki bunu neden yaptınız, nedir bu?” diye sormuş.
Şevket Dağ: -“O, acı Veren Boşluktur.”
Alayla gülen adam:
-“Boşluk acı verir mi?” deyince,
Şevket Dağ: -“Sizin hiç başınız ağrımaz mı?” demiş.