Sevgili okurlarım: Bu gazetede 12 yıldır beraberiz ve her pazartesi günü benim fıkralarımla yeni bir haftaya başlıyorsunuz.

Sevgili okurlarım:
Bu gazetede 12 yıldır beraberiz ve her pazartesi günü benim fıkralarımla yeni bir haftaya başlıyorsunuz.
Amacım sizlere pazartesi sendromunu gülerek atlatmanızdı.
Bugün ise yeni yıla girdik.
2021 yılını yine beraberce yaşadık ve inşallah yaşadığımız en kötü yıl olsun.
Zira insan geriye bakıp düşündükçe “Bundan daha kötüsü ne olabilir?” diye düşünmeden edemiyor…
Hep beraber sağlıkla, neşeyle, huzurla yeni yılınızı doyasıya yaşamak dileğiyle yeni yılınız kutlu olsun…
 
***
POSTANE
Postanede çalışan memurlar yılbaşı günü Noel Babaya yazılmış bir mektuba rastlamışlar.
Tabii Noel Baba diye birisi olmadığı için mektubu kendileri açıp okumuşlar.
Mektupta şöyle yazıyormuş:
“Sevgili Noel Baba. Ben 10 yaşında bir çocuğum. Hiç kimsem yok. Yetimhanede kalıyorum. Diğer arkadaşlarıma birçok hediye geldi ama bana hiç hediye getiren olmadı. Senden üç şey istiyorum. Bana bir kalem, bir kalem kutusu, bir de ayakkabı gönderirsen çok sevinirim…”
Memurlar mektubu okuyunca çocuğa çok acımışlar.
Kimsesiz çocuğu mutlu etmek ve Noel Babaya olan inancını sarsmamak için kendi aralarında para toplayıp hediyeleri kendileri almaya karar vermişler.
Kalem ve ayakkabıyı alırlar, para yetmediği için kalem kutusunu alamazlar.
Aldıkları hediyeleri gönderdikten günler sonra çocuktan teşekkür mektubu gelmiş.
Mektup şöyledir:
“Sevgili Noel Baba, gönderdiğin hediyeleri aldım. Beni çok memnun ettin. Ancak yolladığın hediyelerden birisi gelmemiş. Onu da herhalde postanedekiler aldı. Sana çok teşekkür ederken, postanedekilere hakkımı helal etmiyorum…”
 
***
KİMİNLE?
Şehrin birinde bir kilise, havra ve cami tesadüf birbirine komşu durumuna gelirler.
Zamanla papaz, haham ve hoca arkadaş olurlar.
Üçü de kendi dinince ibadetini yaptırır, sonra bir arada vakit geçirirler.
Gel zaman git zaman, yeni yılda herkes kendi aralarında eğlenirken, bunlar da vakit geçirmek için kâğıt oynamaya başlarlar.
İnsanoğlu bu başlamayadursun, bir süre sonra bu oyunları kumara dönüşür.
Sonunda ihbar edilirler ve polis aniden baskın yapar.
Hemen toparlanıp oyun kâğıtlarını saklarlar, ama polis durumdan emin!
Komiser önce papazı sıkıştırır:
-“Sen din adamısın, yalan söylemek sana yakışmaz, söyle, kumar oynuyordunuz, değil mi?”
Papaz işin nereye varacağını kestirir ve inkâr eder.
Komiser kararlıdır, kiliseden İncil’i getirtir: “Öyleyse Mukaddes kitap üzerine yemin et” der.
Papaz bir kere hayır demiştir, şimdi itiraf ederse büsbütün kötü olacağını bilir.
İçinden “Ne yapayım” diye düşünürken bir çözüm bulur.
“Şimdi yalan yere yemin ederim, sonra da katedrale gidip günah çıkartırım, Allah affeder...”
Elini kitaba basıp yemin edince, komiserin yapacak bir şeyi kalmamıştır.
Bu defa hocaya döner:
-“Bak hoca efendi” der, “Bilirim sizin dinde yalan söylemek çok günahtır. İtiraf et; kumar oynuyordunuz, değil mi?”
Hoca düşünür, “Evet” dese hem papazı ele vermiş olacak, hem de kendisi için durum iyi olmayacak. “Papaz bizden daha kıdemli, inkâr ettiyse bir bildiği vardır. Arkadaş uğruna işleyeceğim bu suçu Allah elbet affeder” diyerek kendini avutup, basar yemini...
Sıra gelmiştir Haham Salamon’a.
Komiser bu son kozu da kaybetmek istemez.
Bütün hışmı ile ona döner:
-“Söyle Haham Efendi” der, “Sakın inkâr etme, kumar oynuyordunuz, değil mi?”
Haham ellerini kaldırır, papaz ve hocayı işaret eder:
-“İyi de komiser bey… Kiminla?”
 
***
PARA NEREDE?
Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi buldu.
Seçtiği adam sağır ve dilsizdi.
Çünkü: “Bu tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz” diye düşünüyordu.
Baba, yılbaşı günü yıllık hesaplarını yaparken ödemelerin tahsil edilmediğini fark etti ve tetikçiyi odasına aldırttı…
Bir de işaret dilini bilen tercüman buldular. Tercüman işaretle sordu:
-“Para nerede?”
Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi:
-“Ne parası? Benim paradan maradan haberim yok. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum.”
Tercüman tercüme etti:
-“Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş.”
Baba 38’lik silahını koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayadı:
“Şimdi sor bakalım, paralar neredeymiş?”
Tercüman tekrar işaretle sordu:
-“Para nerede?”
Sağır-dilsiz kan ter içinde, işaretle yanıt verdi:
-“Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın kovuğunda iki yüz bin dolar var.”
Baba merakla sordu:
-“Ne söyledi?”
Tercüman yanıtladı:
-“Dedi ki, hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek de biraz cesaret istermiş.”
 
***
KİLO VERME
Adam aşırı kiloluymuş.
Sağlığı tehlikeye düşünce yeni yılı başlangıç olarak kabul etmiş ve zayıflamaya karar vermiş.
O arada gazetede “Garantili zayıflatma” diye bir ilan görmüş:
“3 Günde 5 Kilo Verme Programı” yazıyormuş.
Hemen başvurmuş, internetten ödemelerini yapmış.
Ertesi günü sabah kapısı çalmış.
Açınca bir de ne görsün!
Karşısında 20 yaşlarında, dünya güzeli, sportmen ve üzerinde giysi olarak bir çift spor ayakkabı bulunan 90.60.90 ölçülerinde genç bir kadın duruyor!
Kadın kendini tanıtmış, zayıflama şirketinden geldiğini söylemiş, sırtını dönüp koşmaya başlamış.
Sırtında bir etiket varmış:
“Yakalarsan seninim”.
Adam kızın arkasından koşmaya başlamış, kilometrelerce koşmuş, kan ter içinde kalmış ama sonunda kızı ormanda yakalamış…
Bu her gün böyle devam etmiş.
Programın dördüncü günü adam gerçekten de 5 kilo zayıfladığını görmüş.
Şirketin zayıflatma metodunu çok beğendiğinden ikinci bir programa kaydolmuş.
“5 günde 10 kilo”.
Ertesi günü yine kapısı çalınmış, karşısında daha da güzel genç bir kadın, üstelik üzerinde spor ayakkabıdan başka bir şey yok ve sırtında yine bir etiket:
“Yakalarsan seninim”.
Adam yine canını dişine takıp kadının arkasından koşmuş ve kilometreler sonra yakalamış.
Programı tamamlamış ve altıncı gün hakikaten 10 kilo daha verdiğini sevinçle görmüş.
Bu defa, şirketin “10 günde 20 kilo” programına kaydolmak istemiş ama şirket yetkilisi uyarmış:
“Emin misiniz? Bu program gerçekten çok zor bir etaptır…”
Adam ısrar etmiş, bütün zorluklara katlanacağını söylemiş.
Ertesi gün kapısı çalmış, heyecanla koşup açınca karşısında iri yarı sportmen genç bir adam görmüş.
Üstelik adamın üzerinde sadece koşu ayakkabıları varmış, önünde de bir etiket; “Yakalarsam benimsin…”
 
***
YENİ YIL HİKÂYESİ
Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kâğıdı, bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı.
Adam, 3 yaşındaki kızını, oldukça pahalı bir hediyelik kaplama kâğıdını ziyan ettiği için azarlamıştı.
Yılbaşı sabahı, küçük kız paketi getirip:
“Bu senin babacığım!” dediğinde babası üzüldü.
“Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermişti kızına?”
Bir gece önce yaptığından utandı…
Ne var ki paketi açınca yeniden öfkelendi.
Kutunun içi boştu.
Kızına yine bağırdı;
“Birisine hediye verdiğinde kutunun içinde bir şeyler olması gerekiyor. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?”
Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı.
“O kutu boş değil ki baba!” dedi. “İçini öpücüklerimle doldurmuştum!”
Babası, öyle fena oldu ki…
Kızına sarıldı; beraber ağladılar.
Adam o altın kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının başucunda sakladı.
Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse kutuya koşar, içinde minik kızının sevgiyle doldurduğu hayali öpücüklerinden birisini çıkarırdı.
 
***
PUL LAZIM
Delikanlı çalıştığı şirketin yeni yıl tebriklerini postalayacaktı.
Postacı irice olan tebrik zarfını tarttıktan sonra:
“Bu çok ağır!” dedi. “Biraz daha pul yapıştırmamız lazım.”
Delikanlı şaşırarak sordu:
“O zaman daha ağır olmaz mı?”
 
***
MISIR PATLAĞI
Bir gün bir bilim adamı yılbaşı nedeniyle hastaneleri gezip akıllanan delileri salmaya karar vermiş.
Bir hastaneye gitmiş bir de bakmış ki bütün deliler zıplıyor.
Hemen onlarla ilgilenen doktorlara sormuş:
-“Bunlar neden böyle zıplıyorlar?”
-“Bunlar kendilerini mısır patlağı zannediyorlar da ondan.” demiş.
Bir de bakmışlar ki bir tanesi zıplamadan yatağın üzerinde sabit bir şekilde duruyormuş.
Hemen ona yaklaşarak sormuş:
-“Sen neden zıplamıyorsun?”
Deli sakince cevaplamış:
-“Ben tavaya yapıştım…”