Bir devletin gelirleri vergilerle olur.

Bir devletin gelirleri vergilerle olur.
İlkokul mantığı ile onlar bize yol, su, elektrik olarak döner.
Her vatandaş vergisini ödemelidir zira vergi namus borcudur.
.
Her ne kadar bazı şirketler ayrıcalıklıysa da biz vatandaşlar olarak vergilerimizi son damlasına kadar ödemeliyiz.
Vergi memurları geldiğinde itiraz etmemeliyiz…
.
Van’da bir kahvede okey oynayan vatandaşa vergi memuru yaklaşır.
“Beyefendi borcunuzu almaya geldik…”
Vatandaş şaşırır tabi:
“Ne borcu?”
“Ne borcu olacak beyefendi, dün akşam Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçmeyen aracın parasını sizden tahsil etmeye geldik…”
“Anlamadım?”
“Efendim köprüden geçilmesi gereken bir adet var. İstenen otomobil geçmemiş…”
“Geçseymiş bana ne?”
“Ama olur mu efendim, bu köprüler geçiş garantili olduğundan ve de akşam istenen garanti kadar araba geçmediği için bunların parasını sizden alacağız.”
“Bana ne? İtiraz ediyorum ve vermiyorum…”
“Olmaz efendim, itirazınızı köprü yapılırken yapmanız gerekiyordu… O zamanlar köprünün açılışını veren televizyonları seyrederken alkışlıyordunuz ya... Tespit ettik. O sebeple sizden tahsil etmeye geldik…”
“Peki madem öyle ödeyelim. Kaç para?”
“Otomobil başına 110 lira…”
“Ula nasıl oluyor böyle? Özal’ın Köprüsünden 13,25 liraya, Demirel’in Köprüsü’nden 13,25 liraya geçiliyor da bu bahsettiğin köprüden niye 27,5 liraya geçiyoruz?”
Adamın itiraz etme şansı yok.
Mecburen ödüyor tabi.
Akşam eve gittiğinde karısı soruyor:
“Günün nasıl geçti?”
“Hiç sorma… Bugün Yavuz Sultan Selim Köprüsünden geçmeyen arabaların geçiş ücretini ödedim…”
“Ula orası neresidir?”
“İstanbul’dadır, cahil kadın…”
“Bana bak sen kafayı mı yedin? Geçmeyen arabanın parası ne demek?”
“Ben de pek anlamadım ama olsun, ödedim işte…”
“La kendinde misin? Sen burada kahvede otururken, İstanbul’daki köprüden geçmeyen arabanın parasından sana ne? Zaten araba geçmemiştir? Ne parası?”
“Senin o minnacık kafan basmaz öyle şeylere… Otur yerine…”

Vatandaş Erzurum’da pazarda patates satıyor.
Aynı şey onun başında:
“Beyefendi borcunuzu almaya geldik…”
Vatandaş şaşırır tabi:
“Ne borcu?”
“Ne borcu olacak beyefendi, dün akşam Avrasya Tüneli’nden geçmeyen aracın parasını sizden tahsil etmeye geldik…”
“Anlamadım?”

Vatandaş Edirne’de Ayakkabı boyuyor.
vergi memuru yaklaşır:
“Beyefendi borcunuzu almaya geldik…”
Vatandaş şaşırır tabi:
“Ne borcu?”
“Ne borcu olacak beyefendi, dün akşam Kuzey Marmara Otoyolu’ndan geçmeyen aracın parasını sizden tahsil etmeye geldik…”
“Anlamadım?”
.
Konya’da terzilik yapan bir vatandaşa vergi memuru yaklaşıyor:
“Beyefendi borcunuzu almaya geldik…”
Vatandaş şaşırır tabi:
“Ne borcu?”
“Ne borcu olacak beyefendi, 1915 Çanakkale Köprüsü’nden geçmeyen aracın parasını sizden tahsil etmeye geldik…”
“Anlamadım?”
.
Giresun’da fındık toplayan bir vatandaşa da yaklaşılıyor:
“Hanımefendi borcunuzu tahsil etmeye geldik…”
Vatandaş şaşırır tabi:
“Ha uşağum, ne borcudur da?”
“Ne borcu olacak hanımefendi, Şehir Hastanelerine yatmayan hastaların parasını sizden tahsil etmeye geldik…”
“Nasi? Anlamadum?”

Muğla’da bir parkta banka oturmuş etrafı seyreden emekli birine vergi memuru yaklaşıyor:
“Beyefendi borcunuzu almaya geldik…”
Vatandaş şaşırır tabi:
“Ne borcu?”
“Ne borcu olacak beyefendi, Dövize Endeksli Garantili Mevduat Hesabı açmış kişilere ödenecek farkı sizden alacağız…”
“Ne alaka?”
“Efendim şöyle aktarayım… Şimdi bu dış güçler dövizi yükselterek bizim paramızı değersizleştirdiler ya…”
“Eee?”
“Hani iktidarımız müthiş bir hamle yaparak dövizi olanlara garantili mevduat önerdi ve döviz ‘şakkk’ diye düştü ya!”
“Düştü…”
“Hah işte o garanti günü geldi. Mevduat hesabı olanlara fark ödenecek.”
“Tamam anladım da, bana ne?”
“Haklısınız bu soruyu sormakta ama bu parayı hazine ödeyecek, anlaşma öyle.”
“Neden ben ödüyorum peki?”
“Efendim hani açıklama yapıldıktan sonra döviz düşmüştü, siz de dövizi düşürdü diye ayakta alkışlamıştınız ya… İşte o zaman söylenen buydu…”
“O garanti, bu garanti miydi?”
“Evet efendim… Rica edeyim parayı…”
 
***
SÖYLEM FARKI
Laik ülkemizde din ile ilgili işlere “Diyanet” bakar.
Danışmanlık niteliğinde görevini yürütür.
.
Din konusunda bazı anlaşılmayan veya çelişilen konularda Diyanet’in en üst danışma organı olan “Din İşleri Yüksek Kurulu” fetvalar verir.
Vatandaş için bunu yapıp, yapmamak, “Allah ile kul arasındadır.”
.
Geçtiğimiz günlerde faiz ile ilgili böyle bir durum hasıl oldu.
Dini iyi bildiğini iddia edenler kendi aralarında çelişkiye düştüler.
.
Bazısı “Küllüyen haram” derken, bazıları da “Parayı korumak adına enflasyon oranı kadar faiz uygulanabilir” dedi.
.
İktidar sahipleri ise devlet için “Nas uygulanacak” dedi ve faiz artırımı beklenirken tam aksine düşürüldü.
.
Bu düşüş sonrası ülke allak-bullak oldu.
Nihayetinde döviz garantili mevduat açıklaması ile ortalık yatıştı.
.
Daha önce Nas uygulayacağını söyleyenlere cevap olarak, bu döviz mevduatı uygulamasının aslında “Gizli faiz” olduğu şeklinde ısrarlarda bulunuldu.
Öyle ya, bu sistemin kaybetme riski yoktu…
.
Tüm bu tartışmalar sürerken Din İşleri Yüksek Kurulu faiz hakkında fetvasını açıkladı ve:
“Bankaların belirlenen vade sonunda kendilerine yatırılan paraya belli bir oranda fazlalık/faiz vermek üzere açtığı hesaplara (vadeli mevduat hesabı) Müslümanlar, bu faizli mevduata bilerek ve isteyerek para yatırmamalı. Çünkü bu tür mevduat hesaplarına tahakkuk ettirilen fazlalıklar faiz olup dinen haramdır. Söz konusu faiz oranlarının enflasyonun altında ya da üstünde olması, bu işlemi faiz olmaktan çıkarmaz. Bu itibarla bankaların vadeli mevduat hesaplarına para yatırmak caiz değil” şeklinde ifade etti.
.
Fetvada, ayrıca “Vadeli mevduat hesaplarından elde edilen fazlalığın, kişinin kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu yakınları için kullanılmasının caiz olmadığı, sevap beklemeksizin ihtiyaç sahiplerine verilmesi gerektiği” vurgulandı.
.
Kısaca “Faizin azı, çoğu olmaz her türlüsü haramdır” dedi.
.
İktidar sahipleri diyor ki:
“Elinizdeki dövizi bozdurup getirin ve bizim önerdiğimizi döviz garantili mevduat hesabına yatırın… Biz size politika faizi olan yüzde 14’ü verelim. Vade sonunda ise döviz artmışsa üstünü verelim” diyerek faizli yapıya teşvik ediyor.
.
Doğru mu?
Doğru…
.
Peki şimdi doğru oturup, eğri konuşacağız…
.
“Nas’ı uygulayacağım diyenler faiz alamaz veya veremez, zira Nas’a göre haramdır.”
O halde hani Nas?
.
Cübbeli ise Fatih Altaylı’nın programında şöyle demişti:
“Fatih Bey, Nas anladık da, burası şeriat devleti mi! Şeriat devleti ilan edildiyse ona göre davransınlar. Yarım Nas olmaz. Madem öyle, 1 bile faiz vermeyeceksin. Devlet de 1 bile faiz almayacak. Nas’ın azı çoğu olmaz. Yarım yamalak Nas da olmaz. Bakın bu durum İslam’a büyük zarar veriyor. Farkındalar mı bilmiyorum. Biz içindeyiz cemaatin, görüyoruz. Bu ekonomik politikayı Nas diye sürdürürsen ve millet batarsa herkes ‘Kuran batırdı bizi’ demeye başlayacak. Suçu Kuran’da, İslam’da bulacak. Millet dinden, Kuran’dan uzak duracak. Sonunda batışın faturasını Kuran’a çıkaracak. Madem Nas diyeceksin. O zaman hepten şeriat ilan et. Bakalım ne oluyor görelim. Öyle değil mi ama…”
.
Ülke olarak bu faiz işinin nasıl uygulandığını hepimiz biliyoruz.
Nas kısmı göstermelik.
Zaten şeriat devleti de değiliz.
.
Ama ortaya atılan garantili mevduat hesabı, dini bütün seçmene faizi çaktırmadan söylemenin başka yolu…
.
Nasıl mı?
.
Aynı şu fıkradaki müneccim gibi:
Bağdatlı bir halife bir gün geleceğini öğrenmek için sarayına bir müneccim çağırtır ve istikbalini okumasını ister.
Müneccim de Halifenin avucuna, yıldızlara, cam küresine ve kahve falına baktıktan sonra şöyle konuşur:
-“Efendimiz, size maalesef büyük bir felaketi haber vermek zorundayım. Altı oğlunuzu da peşpeşe kaybedeceksiniz. Hepsinin ölümüne şahit olacaksınız.”
Halife öfkeden küplere biner.
Ve meş’um müneccimin derhal kellesinin vurulmasını emreder.
Sonra bir başka müneccim çağırtır.
O da kendi usulünce halifenin istikbalini okuyup, aynı sonuca varır.
Fakat bir önceki meslektaşının akıbetini bildiği için kehanetini şu sözlerle açıklamayı tercih eder:
-“Efendimiz, tanrının nimetleri üzerinizden eksik olmayacak... Siz 6 oğlunuzdan çok yaşayacaksınız. Uzun ömürlü olacaksınız. Evlâtlarınızın hiçbiri sizi kaybetmenin acısına şahit olmayacak…”
Pek keyiflenen halife hemen bu hayırlı haberciye 1000 altın verilmesini emreder.
.
Dedik ya,
Söylemekten, söylemeye fark var…
Ama sonuç aynı…